Bu dergide sizlerle tam 4 mikro saldırganlık yazısı paylaştık. Birisini sevgili Elif kaleme aldı. Yazıya buradan ulaşabilirsiniz: Engelli Ama Çok Başarılı Maşallah. Ben ise, sizlerle 3 yazı dizisinde engellilik açısından mikro saldırganlığı anlattım. Yazılara bu bağlantılardan ulaşabilirsiniz:
Yardım Edin Mikro Saldırıya Uğruyorum
Mikro Saldırılarda İkinci Perde
Mikro saldırılarda Üçüncü Perde
Geçtiğimiz hafta yaşadığım bir olay beni tekrar bu konuyla ilgili yazmaya itti. Mikro Saldırılarda İkinci Perde yazımda, bir mikro saldırı olarak ikinci sınıf vatandaş yerine koyulmaktan bahsetmiştim. Neydi bu ikinci sınıf vatandaş yerine koyulmak? Bir şeylerin erişilebilir olmaması ya da erişilebilirliğin gereksiz görülmesi veya bir öncelik haline getirilmemesi nedeniyle hayata tam olarak katılamamak ya da yok sayılmak.
Engellilerle ilgili alan yazına baktığımızda, genelde olumsuz olguların vurgulandığını görüyoruz. Engellilerde tükenmişlik, depresyon, kaygı, engellilerin şuna uyumu, buna uyumu…. Neden kimse toplumun bize uyumundan bahsetmiyor? Engelli olmak bazı yönlerden risk gurubunda olmak anlamına geliyor olabilir ama neden bu insanlar risk gurubunda, bunu nasıl değiştirebiliriz demiyor kimse. Ya da olumlu yaşantısı olan engellilerin hayatında ne var? Bu insanlar nasıl başa çıkıyor gibi sorular neden o kadar da sorulmuyor?
Ben hani o örnek gruptaki engellilerdenim. Yüksek eğitim alabilen azınlık, sosyal ve duygusal hayatında her şey yolunda gidiyor, yaşam doyumu idare eder durumda. Fazla çalışmak zorunda olmaktan biraz muzdarip, kendine ve sevdiği şeylere birazcık daha vakit ayırabilmek isteyen biri…
Ama beni çileden çıkaran, duygu durumumu örseleyen şeyler olmuyor mu? Tabii canım oluyor. Ne yaparsan yap ikinci sınıf vatandaş olmak peşini bırakmıyor. Gelelim çileden çıkmaların en güncel olanına. Bu dönem lisans öğrencilerinin bir dersini ben öğretiyorum. Dersler için online bir sistem kullanılıyor üniversitede, sistemin adı CANVAS. Öğrencilere ödev verme, tartışma grubu oluşturma, derste işlediğiniz sunumları öğrencilerle paylaşma, yoklama alma, online sınav oluşturma gibi aklınıza gelebilecek her şeyi bu sistemden yapıyorsunuz. Üniversite CANVAS’a yeni geçti, herkes nasıl kullanılacağını öğreniyor. Bu arada sistemin kendisi şaşırtıcı derecede erişilebilir.
Öğrencilere derste bir tartışma yaptırdım ve cevaplarını sisteme girmelerini istedim. Tartışmaları nereden notlandıracağımı bulamayınca, üniversitenin CANVAS yardım kanalını kullanarak, ekran okuyucu kullandığımı ve tartışmaları nereden notlandıracağımı bulamadığımı yazdım. Yardım masasındakiler, benim e-postamı, ekran okuyucular konusunda daha bilgili olmaları beklenen başka bir birime yönlendirdi. Ben aslında yarı zamanlı olarak o birimin altında çalışıyorum, ama birim bayağı geniş. Neyse aldığım cevapta aynen şu deniyordu: “Ekran okuyucusuz yapmayı deneyebilir misiniz?”. Bir de ekran görüntüsü eklemiş e-postasına. Ekran okuyucusuz yapacakmışım, olmuyorsa da beni benim çalıştığım birime yönlendirecekmiş.
Bu e-postayı okuyunca kan beynime sıçradı. Sen yaptığın şeyleri iki dakika kafa yorarak yapsan da böyle saçma şeyler yazmasan demek istedim, ama demedim. Ben yardım masasındakilerin ekran okuyucunun ne olduğunu bilmesini bekliyorum. Bilmiyorsa da Google denilen şey sayesinde çok kolay biçimde öğrenebilir. Yanlış anlamayın lütfen, ben demiyorum ki ekran okuyucuyla nasıl bilgisayar kullanıldığını bilsin. Bilsin ama henüz o potansiyeli görmüyorum. Beklentim çok basit: kör insanlar bilgisayar kullanırken ekran okuyucuyla kullanmak zorundadır ve bu insan kör olduğuna göre, ekran görüntüsü de bir resim olduğuna göre bu resim bu körün bir işine yaramaz mantık silsilesine sahip olabilmeleri. Bana eğer ekran okuyucuyla nasıl yapılacağını bilmiyoruz, buluşup beraber bakalım deseler sinirim bozulmazdı.
Aynı gün SPSS’de (istatistik programı) çok basit bir şey yapmaya çalışıyorum, bir türlü ekran okuyucu menüyü okumuyor, sürekli kilitleniyor. Defalarca SPSS’yi ve JAWS’ı tekrar başlattım, hızımı alamadım bilgisayarı tekrar başlattım nafile. Bir süre sonra çalışmaya karar verdi. SPSS’nin menüsünün büyük bir kısmı erişilebilir, yani analiz yapabiliyorsunuz ama sonuçları okuyabilmek için sonuç çıktısını farklı bir dosya uzantısına (html, xls, docx) dönüştürmek gerekiyor. Örneğin bir değişkenin ortalamasına ihtiyacınız var, ona bakarak bir şeyler yapmanız lazım, analizi yap, dosyayı dönüştür, ortalamayı bul, dön tekrar ne yapılacaksa yap, dosyayı dönüştür, git yaptığın şey olmuş mu diye bak. Sorsan SPSS erişilebilir, ama benim bir şeyleri yapmam diğer insanlardan daha çok vakit alıyor, sadece ekran okuyucuyla okumak daha çok vakit aldığından değil, arada bir sürü başka şey yapmak zorunda olduğumdan da. Hayat gereksiz yere zorlaşıyor. Vardır ya hani kulağını böyle değil de kolunu dolaştırıp şöyle gösteriyor diye, erişilebilirliğin bir standart ve zorunluluk olmamasından ötürü, biz kulağımızı hep uzun ve zorlu yoldan gösteriyoruz.
Ertesi gün eğitim fakültesinden, bir eğitim duyurusuna ilişkin bir e-posta aldım. E-posta eki jpg dosyasıydı. Oturup gönderen birime, gönderdikleri belgenin erişilebilir olmadığını anlatan bir e-posta yazdım. Kör olup okuyanlarınız, “kıza birisi Finereader falan versin de dosyaları dönüştürsün” diye aklından geçirmiştir. Bu da hiç fark etmeden içselleştirmeye başladığımız sağlamcılık oluyor. Başkaları e-postanın ekine tıklıyor, okuyor, ilgilenip ilgilenmediğine karar veriyor. Biz dosyayı önce indiriyoruz, dönüştürüyoruz, üçüncü aşamada okuyabiliyoruz. Bazen de bir şeyler değişir belki umuduyla tutup insanlara e-postalar göndermek için de vakit harcıyoruz. Hani bize bir şeyleri yapmak için ek süre veriliyor ya, ama yaşam süremizde bir uzama yok. Erişilebilirliğin bir standart olmaması hayatımızdan çalıyor, yaşam kalitemizi düşürüyor.
Buradaki web sayfalarında bazen “bu belgeler istek üzerine erişilebilir hale getirilir” yazıyor. Bu yazıyı da görünce nevrim dönüyor, Ya neden ben senden istiyorum? Zaten farkındasın erişilebilir olmadığının, erişilebilir biçimdekini de koysana oraya. Bizim kulak ne taraftan gösteriliyordu? Yok illa zor olanı yapılacak.
Peki bütün bu olaylar bize ne söylüyor. Yardım masasında çalışan bana diyor ki: “normal olan tek bir bilgisayar kullanma biçimi vardır, bunun dışındakiler beni ilgilendirmez, herkes benim gibi bilgisayar kullanmalı”. Baskın ve ayrıcalıklı grubun, ast ve ezilen grubun yaşam tarzından bihaber olduğundan Ezen misiniz Ezilen mi yazımda da bahsetmiştim. Erişilebilir olmayan programla aldığım mesaj ise, “Bu iş görenlerin işi, sen kimsin istatistik kim?”. Erişilebilir olmayan e-postayla aldığım mesaj “Senin bu belgeyi okuyup okumadığın, düzenlenecek olan bu etkinliğe katılıp katılmayacağın önemli değil”. Bunlar benim 24 saat içinde erişilebilirlik bazında ikinci sınıf vatandaş olduğumu hissettiğim anlar. Bu mikro saldırılara sürekli maruz kalıyoruz, sonra bir de yok depresyondaymışız, yok kaygı durumumuz yüksekmiş… Acaba neden? Kör olduğumuzdan mı? Yoksa sürekli olarak mikro saldırıya ve ayrımcılığa uğradığımızdan mı? Kör olduğumuzdan mı? Yoksa tek tip olmayanın yok sayılmasından mı?