Değerli okuyucular hepinize merhabalar,
Bu yazımda sizlerle bir çocuk yürekte nasıl büyürmüş? Engelli olan bireylerin yüreğinde çocuk büyüyebilir miymiş? Bunları incelemeye ve tartışmalarınıza açmaya çalışacağım. Fakat şimdiden sesinizi duyar gibi oluyorum.
“Yüreğinde çocuk büyütmekte neymiş, nereden çıktı şimdi bu? Çocuklar annenin karnında büyümez mi?” diyorsunuz değil mi? Vallahi peşinen söyleyeyim, yazımın başlığı dikkat çeksin ve daha fazla okuyucu yazımı okusun diye bu başlığı ve konuyu seçmedim. Üstelik yine söylemeliyim ki; ben, engelli hakları savunucusu olduğum kadar kadın hakları savunucusuyum da. Fakat erkek dostlarımıza haksızlık edilsin istemem. Anneler bir çocuğu karnında, bedeninde büyütüyorlar da babalar ne yapıyorlar?
Bu konuda bir arkadaşım “Babalık ancak öğrenilir, annelik ise doğuştan olur.” demişti. Ben, onun düşüncesine şiddetle karşı çıkmıştım. Benim bu düşünceye karşı çıkmamın nedenlerinden biri de görevim ve mesleki deneyimlemelerimden biliyordum ki; çocuk yuvalarının ağzına kadar dolu olmasının nedeni orada kalan çocukların annesiz ve babasız olmaları değildir. Aksine yuvada kalan çocukların büyük bir bölümünün anne ve babaları bulunmaktadır. Bana göre biyolojik anne baba olmakla gerçek anne baba olmak birbirinden çok farklıdır. Zira bir davamda evlat edinme annesi bana “Avukat hanım biliyor musunuz? Kızımız bizim yaşamımıza girdikten sonra benim göğüslerimden süt gelmeye başladı.” demişti.
Acaba şu halde anne baba olmak için görmek, duymak, yürümek mi gerekiyor yoksa? Ne dersiniz? Söylemeliyim ki; bazı ülkelerde sırf annesi babası engelli diye çocukların devletin koruması ve bakımına alındığını da duymuştum.
“Pekiyi; tamam, anladık. İşi uzatma da anlat bakalım neymiş bu yürek içinde bir çocuğu düşleyerek, hayal kurarak, sevgiyle, yavaş yavaş büyütmek ve sonra da onun annesi, babası olmak nasıl bir şeymiş.” diyorsunuz değil mi? Haydi gelin bunun yanıtlarını isterseniz birlikte bulalım.
Kısa bir süre önce kurumumuz aracılığıyla evlat edinen ailelerin düzenlediği bir yemeğe katıldım. Sahneye önce güzeller güzeli bir genç kız çıktı ve oradakilere dedi ki “Gördüğünüz üzere ben de tıpkı sizler gibi bir insanım. Ama benim sizlerden bir farkım var. Bu da sizleri anneleriniz karnında beni ise annem, babam yüreğinde büyüttü” demişti. Bu sözler, yani, bir insanı yüreğinde sevgiyle, özlemle, heyecanla büyütmek gerçekten çok çarpıcı ve anlamlıydı. Bu sözler kuşkusuz orada olanları ve beni de çok etkilemişti.
Peki bu halde karnında değil de yüreğinde bir çocuk büyütmek yani evlat edinmek nedir?
Evlat edinme, belirli şartlar ve usul çerçevesinde gerçekleştirilen ve evlat edinen ile evlatlık arasında soy bağı ilişkisi kuran bir medeni hukuk işlemidir. Bu işlem ile çocuğu bulunmayan kişilerin, aile kurma ve çocuk sahibi olma özlemleri giderilmekte aynı zamanda bir aile yuvasından yoksun olan çocukların korunması ve güvenli bir ortamda büyütülmesi amaçlanmaktadır.
Evlat edinme tarihin en eski çağlarından günümüze kadar çeşitli hukuk sistemlerince kabul edilmiştir. Önceleri soyun sürdürülmesine ve mirasçı sahibi olmaya hizmet etmiş iken 19. yüzyılla birlikte daha çok çocuk sevgisini tatmak, bu konudaki özlemini gidermek isteyen anne-babaları bu isteklerine kavuşturmuştur. Eski çağlarda, evlât edinme akdi siyasi amaç uğruna da kullanılmıştır. Örneğin; eski Atina hukukunda evlât edinme, ailenin devamını sağlaması sebebiyle, sitenin siyasî örgütünün korunmasına hizmet etmektedir.
Hızlı kentleşme, sanayileşme, nüfus artışı, teknolojik devrim, iletişimin artması, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, aile içi ilişkilerin zayıflaması, boşanmalardaki artış, fuhuş gibi birçok sebep toplumları derinden etkileyen nice problemler yaratmaktadır. Bunlardan biri de korunmaya muhtaç çocukların ortaya çıkmasıdır. Sosyal devlet olma ilkesinin bir gereği olarak bu hususa çözüm bulmak için bir takım çalışmalar yapılmaktadır.
Evlat edinme kurumu, Türk hukukuna medeni kanunun kabul edildiği 1926 tarihinden itibaren girmiştir. Evlat edinme hizmeti, Türk medeni yasasının 305-320 maddeleri ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın aynı kapsamda hazırlanan evlat edinme yönergesi, evlat edinme tüzüğü, çocuk hakları sözleşmesi, 14.1.2004 tarihinde kabul edilerek 1 Eylül 2004’te yürürlüğe giren çocukların korunması ve ülkeler arası evlat edinme konusunda işbirliğine dair sözleşmenin onaylanmasının uygun bulunduğu hakkında yasa çerçevesinde yürütülmektedir.
Şimdi burada genel olarak evlat edinmenin koşullarını ve sonuçlarını kısaca ele alalım:
Evli çiftler de evli olmayan kişiler de evlat edinebilir. Ancak birlikte evlat edinme sadece evli çiftlerce gerçekleştirilebilir, evli olmayan kişiler ise tek başına evlat edinebilir.
Medeni kanunumuz evlat edinmeyi ikiye ayırarak düzenlemiştir. Bu ayrım; küçüklerin evlat edinilmesi, erginlerin ve kısıtlıların evlat edinilmesi şeklinde yapılmıştır.
Küçüklerin evlat edinilmesi şartları:
Küçüklerin evlat edinilmesinde temel amaç küçüğün korunması ve bedensel, ruhsal, zihinsel ve sosyal açılardan gelişimini sağlayacak bir ortamda yetiştirilmesidir. Kanun koyucu da bu amacı gerçekleştirmeyi temin etmek için küçükler için erginlerin evlat edinilmesinden farklı şartlar belirlemiştir. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz:
Evlat edinenin evlat edinilenden en az 18 yaş büyük olması gerekir.
Evlat edinmek için asgari yaş 30 olarak belirlenmiştir. Ancak bazı durumlarda alternatifli düzenlemeler yapılmıştır. Bunlardan ilki, eşler birlikte evlat edinecekse en az 5 yıldır evli olmaları halinde 30 yaş şartı aranmaz. Evlilik süresinin beş yıldan az olması halinde ise her iki eşin de 30 yaşını doldurması gerekmektedir. Diğer bir alternatifli durum ise eşlerden birinin diğerinin çocuğunu evlat edinmesi halinde söz konusudur. Buna göre en az 2 yıldır evli olan çiftlerden biri diğerinin çocuğunu evlat edinmek istiyorsa evlat edinmek isteyen için 30 yaş şartı aranmaz.
Evli olmayan bir kişi ise 30 yaşını doldurmuşsa evlat edinebilecektir. Bu tek başına evlat edinmedir.
Asgari bakım süresi olarak en az 1 yıl süreyle küçüğe bakmış ve gözetmiş olmak aranmaktadır. Bu deneme süresi zarfında temel hedef olan küçüğün menfaatinin gerçekleşebilme durumuna bakılır. Evlat edinenin küçükle sağlıklı bir ilişki kurması, aralarında manevi bir bağ kurulması ve küçüğün maddi-manevi açılardan ihtiyaçlarının karşılanarak iyi bir şekilde yetiştirilmesinin araştırılması açısından bu bir yıllık süre önem taşımaktadır. Bahsi geçen hususlarda sorunlar ortaya çıkmışsa evlat edinme talebi reddedilmektedir.
Küçüğün rızası da emredici nitelikteki bir şarttır. Temyiz kudretine sahip olan küçük rızası olmadıkça evlat edinilemez. Küçüğün vesayet altında olması halinde ise ayırtım gücüne bakılmaksızın vesayet makamının ve denetim makamının izni alınarak evlat edinilebilir.
Küçüğün ana ve babasının rızası da evlat edinme için gerekmektedir. Ana babanın her ikisinin birlikte rızası aranmaktadır. Ancak bazı hallerde rızanın aranmayacağı kanunda açıkça belirtilmiştir. Buna göre; ana babanın kim olduğu bilinmiyorsa ana babanın uzun bir süredir nerede olduğu, oturduğu bilinmiyorsa küçüğe karşı gerekli özen yükümlülüğü yerine getirilmeyip, küçüğün yeterli şekilde bakılıp yetiştirilmemesi halinde ana babanın rızası aranmamaktadır.
Medeni kanun ana babanın rızasının şekli ve zamanını da düzenlemiştir. Buna göre rıza küçüğün doğumundan altı hafta geçmeden verilemez.
Açıklanan şartların varlığı halinde evlat edinmek isteyen kişi veya birlikte evlat edinmede eşler tarafından mahkemeden, evlat edinmeye karar verilmesi istenir. Kararı verecek mahkeme evlat edinenin ikametgâhı mahkemesidir. Yasa gereği, dava sürecinde yargıç, evlat edinmeye ilişkin esaslı sayılan her türlü durum ve koşulu kapsamlı bir biçimde araştırmakta, evlat edinen ile edinileni dinlemekte gerekli gördüğünde de uzman görüşü almaktadır. Araştırmada özellikle evlat edinen ile edinilenin kişilikleri, sağlık durumları, karşılıklı ilişkileri, ekonomik durumları, evlat edinenin eğitme kabiliyeti ve onu evlat edinmeye sevk eden sebepler ile aile ve bakım ilişkilerindeki gelişmeler kapsamlı şekilde incelenip açıklığa kavuşturulmaya çalışılmalıdır. Mahkeme tarafından yukarıda açıklandığı üzere yapılan yargılama sonucu verilen kararla evlatlık ilişkisi kurulmuş olur.
Evlat edinmenin doğuracağı sonuçlar medeni yasanın, 314. maddesinde düzenlenmiştir. Bunlar;
Evlatlığın anne ve babasına ait olan bütün hakları evlat edinene geçer. Evlatlık, evlat edinenin mirasçısı olur. Evlatlık küçük ise evlat edinenin soyadını alır. Evlat edinen isterse çocuğa yeni bir ad verebilir. Ergin olan evlatlık, evlat edinilme sırasında dilerse evlat edinenin soyadını alır.
Eşler tarafından birlikte evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlat edinen eşlerin adları yazılır. Evlatlığın, miras ve başka haklarının zedelenmemesi, aile bağlarının devam etmesi için evlatlığın naklen geldiği aile kütüğü ile evlat edinenin aile kütüğü arasında her türlü bağ kurulur. Ayrıca evlatlıkla ilgili kesinleşmiş mahkeme kararı her iki nüfus kütüğüne işlenir. Evlat edinme ile ilgili kayıtlar, belgeler ve bilgiler mahkeme kararı olmadıkça veya evlatlık istemedikçe hiçbir şekilde açıklanamaz.
Yine ülkemizde iki şekilde evlat edinme bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi; kişiler kendi aralarında anlaşarak mahkemeden karar alarak evlat edinme işlemini gerçekleştirirler. Burada çocuğu evlat edinmek isteyen taraf ve çocuklarını evlatlık vermek isteyen taraf bulunmaktadır. Bunlar anlaşarak ve yasanın hükümlerini yerine getirerek evlat edinirler.
İkincisi ise; evlat edinmek isteyen bireyler, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 81 ilde bulunan il müdürlüklerine başvururlar. Koşullarının uyması halinde sıraya alınırlar ve sıraları geldiğinde uygun özelliklere sahip küçükleri kurum aracılığıyla evlat edinirler.
İşte benim anlatmak istediğim ve uygulamada engelli bireyler yönünden ayrımcı bir uygulama olan evlat edinme çeşidi budur. Zira; her ne kadar medeni yasamızda engelli bireylerin evlat edinmelerine yönelik her hangi bir düzenleme bulunmuyorsa da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın evlat edinme tüzüğünde ve yönergesinde engellilerin evlat edinemeyeceklerine dair düzenlemeler bulunmaktadır.
2009/14729 karar sayılı aile ve sosyal politikalar bakanlığı evlat edinme tüzüğünün istenilen belgeler başlıklı 6. Maddesinin e fıkrasına göre durum aynen şöyledir;
e) evlat edinen kişiler; fiziksel, zihinsel ve ruhsal bir engelinin, sürekli bakımı gerektiren, bulaşıcı veya süreğen bir hastalığının bulunmadığını, ayrıca alkol veya uyuşturucu madde bağımlısı olmadığını belirten sağlık kurulu raporu sunar.
Yine bakanlığın evlat edinme yönergesinin evlat edinecek ailenin seçimi başlıklı 13. maddesinin f fıkrasına göre;
f) evlat edinenin fizik ve ruh sağlığı açısından çocuğa bakabilecek durumda olması, çocuğu toplum içinde psiko-sosyal açıdan mağdur edecek herhangi bir özelliğinin olmaması şeklindedir. (bu madde engelli olmamak şeklinde uygulanmaktadır).
Örneğin ikisi de görme engelli olan bir çift bakanlık il müdürlüklerine evlat edinmek üzere başvurduğunda çiftin talepleri reddedilmektedir. Elbette buradaki ret kararının gerekçelerini tahmin etmek hiç de zor değildir. Engelli bireylerin kurum aracılığıyla evlat edinememesinin nedenlerinin en başında kuşkusuz engellilerin toplum gözünde aciz, zavallı, yardıma bakıma korunmaya muhtaç olarak algılanmaları gelmektedir. Hal böyleyken engelli bireyler nasıl bir küçüğü evlat edinip onun bakımını, gözetimini sorumluluğunu alabilsinler değil mi? Kuşku yok ki engelliler hakkındaki bu bakış açısı tamamen orta çağ zihniyetini yansıtmaktadır.
Üstelik burada daha da vahim olanı; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde kurulan Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Birleşmiş Milletler (BM) Engelli Hakları Sözleşmesi uyarınca sözleşmenin Türkiye’deki uygulayıcısıdır ve odak kurum olarak görevlendirilmiştir. Belirtmeliyiz ki bu ayrımcı düzenleme ve uygulama bakanlığın sözleşme kapsamında üstlendiği görevle asla örtüşmemektedir. Zira BM Engelli Hakları Sözleşmesi’ne hâkim olan ilkelerin en başında eşitlik ve ayrımcılık yasağı gelmektedir. Ayrıca bu hususta sözleşme taraf devletleri taahhüt altına da sokmuştur.
Fakat yaptığım bir araştırma sonucunda birçok Avrupa ülkesinde de engellilerin evlat edinemediklerini öğrendim. Demek ki bu sorun daha genel evrensel niteliktedir. Bu nedenle sorunun çözümünde; diğer ülkelerde varlık gösteren, engelli hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarıyla dayanışma içinde olmak gerekir.
Engellilerin kurum aracılığıyla evlat edinememelerinin nedenini üst dereceli yetkili bir kurum görevlisiyle tartıştığımda bana şunları söylemişti;
“Evlat edinmek üzere kurumumuza başvuran engelliler genelde bu çocukların kendilerine bakmalarını; (elleri, ayakları, gözleri, kulakları olmalarını) istiyorlar. Madem yasalar bize bu çocukların ailelerini seçme yetkisini vermiş öyleyse biz de neden engelli olan bireyleri seçelim? Üstelik bu doğru olmaz. Hem engelli bireylere evlat edindirilen çocuklar ileride, büyüdüklerinde bizden hesap sormazlar mı? Biz, neden bu çocukların bütün yaşamlarını etkileyecek bir durumu bilerek kabul edelim?” demişti.
17 yıldır işin içinde yer alan biri olarak; her ne kadar söylenenlerde gerçeklik payı olsa da yine de bu yaklaşımlara karşı çıktığımı bilmenizi isterim. Ve karşı çıktığım gerekçelerimi de mesai arkadaşıma detaylandırarak konu hakkında örnekler vererek anlatmaya çalıştım. Kanımca; bunların hepsi konu hakkında kesin yargı bildiren; önyargılı, öznel, soyut, dogmatik değerlendirmelerdir. Oysa her olayın, her ailenin ve her küçüğün durumu tek tek incelenerek değerlendirilmeli ve ona göre karar verilmelidir.
Yalnız burada belirtmek gerekir ki; engelli olanların bazıları nasıl çocuklarını istismar ediyorlar, sürekli onları kullanıyorlar ve onların durumlarından yararlanıyorlarsa demek ki bazı engelli olanlar için yine durum evlat edinme isteğinde de aynıymış.
Peki; engelli olmayan birçok bireyde evlat edinirken ilerde çocukların kendilerine bakmalarını istemiyorlar mı? Hem burada beni şaşırtan bir durumu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Biliyor musunuz; toplumumuzda insanlar genelde çocuklarının erkek olmalarını, erkek doğmalarını isterler ya; durum evlat edinmede nasıl dersiniz? Evlat edinme isteğinde bu durumun tam tersi durum görülmektedir. Evlat edinmek için başvuran bireylerin ortalama sadece ¼’ü erkek çocuk isterken bunların ¾’ü ise kız çocuğu evlat edinmek istemektedir.
Elbette bunun nedenini tek alanda değerlendiremeyiz. Zira evlat edinen ailelerin sosyal, ekonomik, kültürel, eğitim gibi daha birçok durumları toplum ortalamalarının oldukça üzerinde yer almaktadır. Kız çocuğu tercih etmelerinin nedenlerinden biri de bu olabilir. Burada asıl iş kurum görevlisine düşmektedir. Evlat edinme isteğinin gerçek nedenleri bulunmaya çalışılmalıdır. Sadece kendine bakmak talebiyle kuruma başvuran engelli olan ya da engelli olmayan bireylerin istemi kesinlikle ret edilmelidir. Ayrıca yasal düzenlemelere göre; durumu araştıran ve inceleyen dosya sahibi sosyal çalışmacının bu konularda taktir yetkisi de bulunmaktadır. Bu durum neden sadece engelliler açısından sorun yaratmaktadır? Bunu anlamak kesinlikle mümkün değildir.
Yine ifade etmek gerekir ki; misyonu gereği Türkiye’deki ayrımcı uygulama ve düzenlemeleri değiştirerek düzeltmesi gereken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kendinin engelliler aleyhine ayrımcılık içeren uygulama ve düzenlemelerin tarafı olması gerçekten oldukça ilginçlik teşkil etmektedir.
Sonuç olarak, yukarıda sunulan düzenleme içeriklerinden de anlaşılacağı gibi herhangi bir engeli olan kişiler kurum aracılığıyla evlat edinememektedir. Bu durumun eşitlik ve ayrımcılık yasağı gibi evrensel hukuk kurallarıyla açıklanması kesinlikle mümkün değildir. Kuşkusuz bu halde sormak gerekir ki; engelli bireyler, engelli oldukları için yüreklerinde bir çocuğu da mı sevgiyle, heyecanla, istekle büyütemezler?
Yararlanılan Kaynaklar:
Medeni yasa, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Evlat Edinme Tüzüğü ve Yönetmeliği.