Toplam Okunma 0
Görselde makalenin yazarı Tom Shakespeare’in bir fotoğrafı bulunuyor. Kırklı yaşlarda olduğu tahmin edilen Tom’un kafasının üst kısmı anatomisine oranla  büyük, saçları yok. Kaşları kumral, gözleri yeşil renkli ve  kaz ayakları belirginleşmiş. Küçük burnu biraz basık, ağzı kapalı ve yanaklarında gülümseme izi belirgin. Göğüs hizasından yukarısı görünen giysisi lacivert renkli, balıkçıl yaka bir bluz.

Sadece ve her zaman engelli mi?

 

"Bugün hiç kimse sadece tek bir şey değildir. Hintli, kadın, Müslüman ya da Amerikalı gibi etiketler, gündelik deneyime dahil edilir edilmez hızla geçersiz kalan hareket noktalarından başka bir şey değildir." (Said, 1994, 407).

 

Engellilik siyaseti, doğası gereği, genellikle engelli/engelli olmayan ayrımının üzerine pek düşünülmemiş bir kabule dayanır. Engelliler, kendilerini böyle tanımlayan kişiler olarak görülür. Engelli olmayanlar genellikle hoş karşılanmazlar. Engelli liderliği hayati olarak görülür. Ancak Liggett şöyle demektedir: "Yorumlayıcı bir bakış açısından, azınlık grubu yaklaşımı iki uçludur çünkü engelliliğin oluşumuna katılan söylemsel pratikleri genişletmek anlamına gelir. [Engelliler kendi yönetimlerine engelli olarak katılmak zorunda kalmışlardır. Politik olarak aktif olanlar arasında bile, sesini duyurmanın bedeli, konuşanın engelli olduğunu anlamaktır." (1988, 271ff).

 

Liggett, kimlik politikalarının maliyetine işaret eden post-yapısalcı yazarları takip etmektedir. İster eşcinsel, ister kadın ya da engelli olsun, aktivist olmak, etiketi bir rozete, gettoyu muhalif bir kültüre dönüştürmektir. Peki ya farklı değil sıradan olmak isteyenler ne olacak?

 

Birçok engelli birey, ne tıbbi model ne de sosyal model açısından kendilerini engelli olarak görmek istememektedir.  Sakatlıklarının önemini hafifsemekte ve ana akım bir kimlik hakkı aramaktadırlar. Siyasi bir kimlikleri yoktur çünkü kendilerini engelli hareketinin bir parçası olarak da görmemektedirler. Kişinin kendisini engeli ya da engelliliği ile tanımlamayı reddetmesi, engelli hareketindeki aşırıcılar tarafından bazen kanıksanmış eziklik ya da yanlış bilinç olarak görülmüştür. Ancak bu tutumun kendisi de üstenci ve ezici olabilir. İnsanların kendilerini nasıl tanımlayacaklarına dair belli sınırlamalar dahilinde bir seçimleri vardır. Kendinizi engelli bir birey olarak görmek yerine engeli olan bir kişi olarak görmenin, hatta bir azınlık topluluğunun üyesi olmak yerine sadece bir insan veya bir vatandaş olarak tanımlamanın nesi yanlıştır? Sonuçta, kimlik siyaseti bir sığınak olabileceği gibi bir hapishane de olabilir.

 

Siyasi ya da tıbbi anlamda engelli olarak tanımlanma konusundaki isteksizlik, engelli çocuklarla yaptığımız son araştırmada (Birleşik Krallık Ekonomik ve Sosyal Araştırma Konseyi tarafından finanse edilen 'Engelli bir çocuk olarak yaşam' projesi) çok belirgindir. Sosyal model perspektifimizi onların hayatlarına empoze etme niyetiyle başladık. Fakat yeni çocukluk sosyolojisinin ilkelerini takip ettiğimiz ve çocukları özne, tanıklıklarını güvenilir olarak ele aldığımızda yetişkin odaklı sosyal model varsayımlarımızı yeniden düşünmek zorunda kaldık. Çocuklar karşılaştıkları toplumsal engelleri kolaylıkla tanımladılar ve gördükleri muameleden şikayetlerini genellikle yüksek sesle dile getirdiler. Ancak çoğu farklı olsa da normal olarak görülmek istedi ve engelli olarak tanımlanmaya bilfiil karşı çıktı (Priestley ve diğerleri, 1999). Öğrenme güçlüğü çeken pek çok kişinin engelli ya da farklı olarak tanımlanmaya karşı çıktığı iddia edilmiştir (Finlay & Lyons, 1998). Aynı durumun İngiltere ve Amerika'daki 'engelli insanların' çoğunluğunu oluşturan, sakatlığı veya kronik hastalığı olan yaşlı insanlar için de geçerli olabileceğini varsayıyoruz.

 

Keza çoklu kimlik konusu da mevcuttur. Bazı sakat bireyler kendilerini normal olarak görmek istedikleri için engelli olarak tanımlanmaya karşı çıkarken, diğerleri deneyimlerinin alternatif tarafları bakımından tanımlanabilirler. Örneğin; cinsiyet, etnik köken, cinsellik, sınıf ya da medeni durum daha belirgin olabilir. Engelli cinselliği üzerine yapılan araştırmalar, cinsel kimliklerine öncelik veren ve sakatlık deneyimlerini göz ardı eden eşcinsel bireyler örneklemiştir (Shakespeare ve diğerleri, 1996). Sosyal model perspektifleri; toplumsal cinsiyet, ırk ve cinsellik boyutlarını engelliliğin içinde veya onunla bağdaştırmada çok etkili olmamıştır (Morris, 1991, Vernon, 1996). Çoğu insan aynı anda bir dizi özne konumunda yer almaktadır. Engelliliğin her zaman kişilerin kimliklerinin anahtarı olacağını varsaymak, insanları sakatlıklarıyla tanımlayan tıbbi model perspektifinden gelenlerin yaptığı hatayı tekrarlamaktır. Herhangi bir engelli birey farklı zamanlarda, stratejik olarak, belirli bir sakatlıkla, belirli bir engelle veya belirli bir cinsiyet, etnik köken, cinsellik, meslek, din veya futbol takımıyla tanımlanabilir. Kimlik artık doğrudan okunamaz, sınırlar dahilinde bir seçim meselesidir. Burada sözü Foucault’a verelim: "Bana kim olduğumu sorma ve benden aynı kalmamı isteme: Evrağımızın usule uygun olup olmadığına bakmayı bürokratlarımıza ve polisimize bırak." (alıntılayan Kritzman, 1990, ix).

 

Yukarıda, İngiliz engellilik sosyal modeline yönelik üç önemli eleştiri geliştirerek bu yaklaşımın sınırlamalarının ötesine geçmenin zamanının geldiği yönündeki savımızı desteklemeye çalıştık. Alternatif bir pozisyonun bazı temel özelliklerinin bir taslağını çıkarmadan önce bir itirafta bulunmamız gerekiyor. Sosyal modelin daha uygun bir versiyonunu üretme çabalarımıza rağmen (Shakespeare, 1994; Shakespeare ve Watson, 1995) akademi içerisinde bu modelin polisliğini yapanlar arasında yer aldık (Shakespeare ve Watson, 1997). Dolayısıyla, sosyal modele yönelik mevcut eleştirimizde bir tutarsızlık unsuru bulunmaktadır ve Mike Oliver ile birlikte her zaman savunduğumuz pozisyonu şu anda da savunduğumuzu iddia edemeyiz (Oliver, 1996, 1). Değişen düşüncelerimizi hem kişisel deneyimlerimize hem de değişen bağlama bağlıyoruz. 1970'lerin başında geliştirilen bir model, yirmi birinci yüzyılın başında artık o kadar kullanışlı görünmemektedir. Bailey ve Hall'un da belirttiği gibi "1970'ler ve 1980'lerde siyasi açıdan ilerici olan ve söylemsel fırsatlar sunan bir modelin, egemen görüş olarak yerleştiği zaman kapanıklaşması ve baskıcı bir değer kazanması son derece olasıdır. Coşkusunu yitirecek; bir tarz haline gelecek; insanlar onu bir şeyi açıkladığı için değil, onun ARACILIĞIYLA KONUŞTUKLARI için kullanacaklar, işte o noktada başka bir değişime ihtiyacınız vardır." (1992, 15).

 

Kuhncu metaforu kullanacak olursak belki de tıbbi model geleneksel engellilik paradigmasıydı (Kuhn, 1970). Engelli bireyler bunun kendi yaşamlarını anlamada yetersiz bir yol olduğunu görmeye başladıkça çeşitli sosyal modellere doğru bir paradigma kayması yaşandı. Bu yaklaşımlar engelli bireylerin deneyimlerini açıklamada ve dezavantajın nedenini belirlemede daha başarılıydı. Kuhncu metaforda, tıbbi modelden sosyal modele geçişi, Aydınlanma döneminde Newton fiziğine geçişe benzetebiliriz. Ancak tıpkı yirminci yüzyıl bilim adamlarının Newtoncu yaklaşımın sınırlılıkları olduğunu fark etmeye başlamaları gibi 1990'larda sosyal modelin de en azından katı versiyonlarında sorunlar olduğu anlaşılmıştır. Engelli bireylerin deneyimlerini daha etkili bir şekilde açıklayacak bir modele doğru başka bir paradigma değişiminin zamanının geldiğine inanıyoruz.

 

Ancak unutmamak gerekir ki fizikte Newton mekaniğinin yerini Einstein'ın görelilik teorisinin alması eski yaklaşımı geçersiz kılmamış, sadece sınırlılıklarını göstermiştir. Dolayısıyla, sosyal modele karşı çıkmakla çoğu zaman önceliğin toplumsal engelleri irdelemek ve bunlara karşı kampanya yürütmek olduğunu inkar etmiyoruz, sadece engelliliğe yönelik daha sofistike bir yaklaşıma ihtiyacımız olduğunu söylüyoruz. Bu, aşağıdaki noktalar etrafında düşünülmelidir:

 

• Sakatlık ve engellilik iki ayrı kavram olmayıp bir süreklilik üzerindeki farklı yerleri veya tek bir deneyimin farklı yönlerini tanımlamaktadır. Sakatlığın nerede bittiğini ve engelliliğin nerede başladığını belirlemek zordur ancak bu belirsizliğin sarsıcı olması gerekmez. Engellilik biyolojik, psikolojik, kültürel ve sosyo-politik faktörlerin karmaşık bir diyalektiğidir ve istisnai haller dışında bu faktörler birbirinden ayrıştırılamaz.

• 'Tıbbi modele yönelik muhalefetin büyük bir kısmı, yalnızca sakatlık temelinde tanımlanmasına ya da klinisyenlerin hayatlarımızı yönetmesine yönelik bir muhalefettir. Oysa sosyal modelin aynı derecede kaba determinizmine başvurmak zorunda kalmadan bu süreçlere meydan okumak mümkündür. Engellilik tıbbi bir duruma indirgenmemelidir. Olumsuz kültürel anlamlarla örtüştürülmemelidir. İnsanların hayatında ne kadar önemli olursa olsun, engellilik yalnızca toplumsal engellerin bir sonucuna da indirgenmemelidir.

• Oliver'ın da belirttiği gibi (1996, 36) farklı müdahale düzeyleri arasında ayrım yapmak hayati önem taşımaktadır. Bazen tıbbi ya da bireysel düzeyde müdahale etmek en uygunudur. Örneğin; yeni omurga yaralanması geçirmiş bir kişi neredeyse kaçınılmaz olarak omurga stabilizasyonuna, rehabilitasyona ve muhtemelen danışmanlığa ihtiyaç duyacaktır. Ancak daha sonra, kişisel çevrelerinde yapılacak değişiklikler önemli olacaktır. Daha geniş anlamda, ayrımcılık karşıtı önlemler bu kişilerin gelecekteki yaşam kaliteleri için hayati önem taşıyacaktır. Fiziksel, psikolojik, çevresel ve sosyo-politik düzeylerde müdahale ilerici değişimin anahtarıdır ancak biri diğerinin yerine geçemez. Sosyal değişim, sakatlığın ve sonuçlarının ortaya çıkardığı sorunları ortadan kaldırmak için en uygun önlem olmaya devam etmektedir: Bu vurgu, sakatlık çalışmaları ile tıbbi sosyoloji arasındaki ayrımı özetlemektedir (Thomas, 1999).

• Fraser ve Nicholson'ın (1990) feminizmle ilgili argümanlarını takip ederek engellilik çalışmalarının meta-anlatılardan vazgeçmemesi gerektiğini çünkü engelleyici toplumsal ilişkilerin her yerde olduğunu öne sürüyoruz. Ancak bu teorik yanıtlar belirli bağlamlara yerleştirilmelidir. Örneğin eğitimdeki engelli çocukların sorunlarına verilen yanıtlar ya da siyah ve azınlık etnik kökenli engellilerin özel sorunlarına verilen yanıtlar gibi. Bizim de fark ettiğimiz gibi genelleme yapmak caziptir ancak bu cazibeye direnilmelidir.

• Günümüzde sakatlık çalışmaları ve engellilik politikaları, engelli öznenin kim olduğunu bildiğimiz varsayımını paylaşmaktadır. Ancak bu kesin olarak kabul edilemez. Sadece Britanya'da altı milyondan fazla engelli insan var, teorilerimiz ve kampanyalarımız, dünyanın başka yerlerindeki yarım milyarı bir kenara bırakın, bunların çoğuyla teğet geçiyor. Bir sosyal model çizgisini takip etmede veya engellilik hareketine katılmada başarısızlık, belirli bireylerin başarısızlığından ziyade modelin veya hareketin kendisinin bir sınırlılığı olabilir.

 

Bu beş noktayı daha yeterli bir engellilik sosyal teorisinin inşasında yön işaretçileri olarak öneriyoruz. Bununla birlikte, bu sosyal teorinin temeli olarak sadece sakatlık çalışmaları için değil, aynı zamanda sosyolog ve filozofların bedeni daha geniş biçimlerde kavrayışları için de etkileri olan alternatif bir engellilik ontolojisi önermek istiyoruz. Atlantik'in her iki yakasındaki yazarlar, herkesin sakat olduğunu düşünmenin en anlamlı yol olduğunu öne sürmüşlerdir. Örneğin Irving Zola'nın (1989) çalışmasından veya Allan Sutherland'ın şu önerisinden bahsedebiliriz: "Daha radikal bir yaklaşıma ihtiyaç vardır: 'normal' ve 'engelli' [sakat) anlamında] arasındaki yanlış ayrım çizgisini yıkmalı ve tüm fiziksel normallik kavramını eleştirmeliyiz. Engelliliğin [sakatlık] sadece küçük bir azınlığın fiziksel durumu olmadığını kabul etmeliyiz. Bu, insanlığın normal bir durumudur." (Sutherland, 1981, 18, italikler orijinalinde).

 

Hiç kimsenin vücudu mükemmel, tutarlı ya da sonsuza kadar çalışmaz. Hepimiz bir şekilde sakat durumdayız. Antonovsky'nin (1979) savunduğu gibi hastalık bir insanlık durumudur. Bauman'ın (1992) yazdığı gibi ölümlülük hayatta olmanın kaçınılmaz özüdür. Bu temel gerçekler Batı'nın zihin/beden düalizmi geleneği içinde muğlaklaşmıştuır: Aydınlanma'dan bu yana insanlar bizi hayvanlara bağlayan fiziksel doğadan ziyade, rasyonel kapasiteleri, yani bizi hayvanlardan ayıran şey açısından tanımlanmıştır. Sadece Sebastiano Timpanaro (1975) gibi azınlık sesler bize bedenimizin doğasında var olan kırılganlığı ve savunmasızlığı hatırlatmıştır.

 

Sakatlık ve fiziksel sınırlılığın her yerde olduğunun kabulü, engellilik çalışmaları için farklı bir tanımlama stratejisi sunmaktadır. İngiliz sosyal modeli, engellileri tıbbi trajediler olarak gören geleneksel görüşün aksine, sakatlık (beden) ve engellilik (toplumsal inşa) arasındaki bağı koparmaya çalışır. Engelli bireyler ile engelli olmayan bireyler arasındaki farkın işlemeyen bedenlere ya da zihinlere sahip olmamız değil, engelleyici bir toplum içinde ezilen bir azınlık olmamız olduğu savunulmaktadır. Bedenlenmiş bir ontoloji bunun yerine engelliler ile engelli olmayanlar arasında niteliksel bir fark olmadığını çünkü hepimizin sakat olduğunu savunur. Sakatlık (tıbbi modelin öne sürebileceği gibi) engelliliğin temel bileşeni değil, insanlığın içsel doğasıdır. Örneğin; İnsan Genom Projesi, her bireyin genomunun mutasyonlar içerdiğini göstermiştir: Kanser, kalp hastalığı ve bunama gibi geç başlangıçlı hastalıklara yatkınlığın yanı sıra, bunlar diğer ebeveynin de eşleşen bir çekinik gen çifti taşıması durumunda, yavrularda sakatlığa neden olabilecek dört veya beş resesif durumu içermektedir. Sakatlığın yaygınlığı ampirik bir gerçek olup göreceli bir iddia değildir. Miyopluğun körlükle eşdeğer olduğunu ya da fiziksel kısıtlılığın felçli olmakla benzer bir deneyim olduğunu söylemeye çalışmıyoruz. Açıkçası bireysel bedenlerin veya zihinlerin (her zaman belirli bağlamlarda) dayattığı sınırlamalar, önemsizden derine kadar değişir. Teori ve pratiğin duyarlı olması gereken önemli farklılıklar vardır ancak bu farklılıklar doğrudan iki farklı ontolojik duruma özgülenemez. Demek istediğimiz, herkesin sınırlılıkları olduğu ve herkesin daha fazla sınırlılığa karşı kırılgan olduğu, yaşlanma süreci boyunca kaçınılmaz olarak işlevsel kayıp ve hastalık yaşayacağıdır. Birçoğumuz mümkün olan durumlarda bu sınırlamaları en aza indirmeye veya ortadan kaldırmaya yönelik girişimleri destekleyeceğiz ancak bu 'her ne pahasına olursa olsun tedavi' anlamına gelmemektedir.

 

Dahası, tüm canlı varlıklar sakat - yani zayıf, sınırlı, savunmasız, ölümlü - olsa da hepimiz bu sakatlık ve hastalık temelinde ezilmiyoruz. İnsanların yalnızca bir kısmı toplumun ek engelleyici süreçlerini deneyimlemektedir. Başka bir deyişle, Toplumlar sakat insanların çoğunluğunun sorunlarını en aza indirecek şekilde evrilmiş ancak azınlıktaki sakat insanların sorunlarıyla etkili bir şekilde başa çıkmakta başarısız olmuştur. Aslında toplumlar bu azınlığı ('engelli') aktif olarak dışlamış, zayıflatmış ve ezmiştir. Elbette bu azınlığın büyüklüğü ve niteliği değişmektedir.'Engelli insanlar'ın temel bir tanımını yapmak çok zordur çünkü kimin engelli sayılıp sayılmayacağı net değildir. Bunun nedeni, farklı toplumların belirli sakatlık gruplarına farklı şekillerde davranmasıdır. Örneğin Ortaçağ döneminde okuyamamak bir sorun değildi çünkü sosyal süreçler okuryazarlık gerektirmiyordu: Öğrenme güçlükleri ancak karmaşık bir sosyal düzen, okuryazar işçiler ve vatandaşlar gerektirdiğinde belirgin ve görünür hale geldi.

 

Sakatlık ve engellilik arasındaki tanımsal bağı koparmaya çalışmak yerine, sakatlık ve bedenlenme arasındaki temel bağı ortaya çıkarmalıyız. Sonuçta Shakespeare'in (1994) de ileri sürdüğü gibi engelli insanlara yönelik düşmanlığın psikolojik kökenlerinin bir kısmı, engelli olmayan insanların kırılganlıklarını, zayıflıklarını ve ölümlülüklerini inkar etme ve bu rahatsız edici konuları daha sonra baskı uygulayabilecekleri, dışlayabilecekleri ve görmezden gelebilecekleri engelli insanlara yansıtma eğiliminde yatıyor olabilir. Davis (1995) ve diğerlerinin de gösterdiği gibi sakatlık ve bedenlenmenin sürekliliği 'sağlam insanlar' ve 'engelli insanlar' arasında bir ikiliğe dönüşmektedir. Bu dışlama ve ayrımcılık süreçlerini anlamak, güçlendirici bir sakatlık çalışmalarının temel odak noktası olmalıdır.

 

Bu makalenin temel argümanı, İngiliz sosyal modelinin siyasi bir hareket için mükemmel bir temel oluşturduğu ancak artık bir sosyal teori için yetersiz bir zemin olduğudur. Bu sosyal model, Marksist temeller üzerine inşa edilmiş modernist bir projeydi. Dünya ve sosyal teori onu geride bıraktı ve bizim diğer sosyal hareketlerden ve yeni teorik bakış açılarından, özellikle de post-yapısalcılık ve postmodernizm bakış açılarından öğrenmemiz gerekiyor.

 

Sadece 'engellilerin' değil, herkesin sakat olduğu iddiasının insan deneyimine ilişkin geniş kapsamlı ve önemli bir kavrayış olduğuna ve yirmi birinci yüzyılda tıbbi ve sosyal müdahaleler açısından önemli sonuçlar doğuracağına inanıyoruz.

 

Notlar

 

Bill Albert, Mairian Corker, Mark Erickson, Helen Meekosha, Mike Oliver, Fiona Williams ve derginin anonim hakemlerine bu makalenin ilk taslakları hakkındaki yorumları için teşekkür ederiz.

 

Kaynakça

 

Abberley, P. (1987). The concept of oppression and thedevelopment of a social theory of disability. Disability, Handicapand Society, 2, 5-20

Abberley, P. (1996). Work, utopia and impairment. In L.Barton(Ed.), Disability and Society: emerging issues and insights. Harlow:Longman.

Albrecht, G. (1992). The Disability Business: rehabilitation inAmerica. London: Sage.

Amundsen, R (1992). Disability, handicap and the environment,Journal of Social Philosophy 23 (1), 105-18

Antonovsky, A. (1979). Health, stress and coping. San Francisco:Joissey-Bass.

Bailey, D. & Hall, S. (1992). The vertigo of displacement: shiftswithin black documentary practices. In D.Bailey D. & S. Hall(Eds.), Critical decade: black british photography in the eighties. London: Ten-8.

Barnes, C. (1991). Disabled people in Britain and discrimination. London: Hurst and Co.

Barnes, C. (1998). Review of The Rejected Body, by SusanWendell. Disability and Society, 13, 1,145-147

Barnes, C. (1999). Disability studies: new or not-so-new directions,Disability & Society, 14, 4, 577-580

Bauman, Z. (1992). Mortality, immortality and other life strategies. Cambridge: Polity.

Beardshaw, V. (1989). Conductive education: a rejoinder. Disability, Handicap and Society, 4, 3, 297-299

Bury, M. (1996). Defining and researching disability: challenges and responses. In C.Barnes & G.Mercer (Eds.), Exploring the divide: chronic illness and disability. Leeds: The Disability Press.

Birke, L. (1986). Women, feminism and biology. Brighton: Wheatsheaf.

Butler, J. (1990). Gender trouble: feminism and the subversion of identity. New York: Routledge.

Cashling, D. (1993). Cobblers and song-birds: the language and imagery of disability. Disability, Handicap and Society, 8, 2, 199-

Cockburn, C. (1991). In the Way of Women. London: Macmillan.

Corker, M. (1999). Conflations, differences and foundations: the limits to 'accurate' theoretical representation of disabled people's experience?. Disability & Society, 14, 5, pp.627 - 642

Corker, M. & French, S. (Eds.) (1999). Disability discourse. Buckingham: Open University Press.

Crow, L (1996). Including all our lives. In J. Morris (Ed.), Encounters with strangers: feminism and disability. London: Women’s Press.

Davis, L.J. (1995). Enforcing normalcy: disability, deafness and the body. London: Verso. Findlay, B (1999) Disability rights and culture under attack, Disability Arts in London, issue 149 (July), pp 6-7

Finkelstein, V. (1980). Attitudes and disabled people. New York: World Rehabilitation Fund.

Finkelstein, V. (1981). To deny or not to deny disability. In A.Brechin et al. (Eds) Handicap in a Social World. Sevenoaks: Hodder and Stoughton.

Finlay, M. & Lyons, E. (1998). Social identity and people with learning difficulties: implications for self-advocacy groups.

Disability & Society,13, 1, 37-52 Fraser, N. & Nicholson, L. (1990). Social criticism without philosophy: an encounter between feminism and postmodernism.

In L. Nicholson (Ed.), Feminism/Postmodernism. London: Routledge.

Goffman, E. (1968). Stigma. Harmondsworth: Penguin. Hahn, H. (1985). Towards a politics of disability: definitions,disciplines and policies. Social Science Journal, 22 (4), 87-105

Hahn, H. (1988). The politics of physical differences: disability and discrimination. Journal of Social Issues, 44 (1) 39-47

Hasler, F. (1993) Developments in the disabled people’s movement. In J.Swain et al. (Eds.), Disabling barriers, enabling environments. London: Sage.

Hood-Williams, J. (1996). Goodbye to sex and gender. Sociological Review 44, 1, 1-16

Hurst, R. (1995). Choice and empowerment – lessons from Europe. Disability & Society, 10,4, 529-534

Jay, N. (1981). Gender and dichotomy. Feminist Studies 7, pp 38-

Kritzman, L.D. (Ed.) (1990). Michel Foucault: politics, philosophy, culture. New York: Routledge.

Kuhn, T (1970). The structure of scientific revolutions. Chicago: University of Chicago Press.

Liggett, H.(1988). Stars are not born; an interpretive approach to the politics of disability. Disability, Handicap and Society, 3, 3, 263- 276

Morris, J. (1991). Pride Against Prejudice. London: Women’s Press.

Morris, J (ed.) (1996). Encounters with strangers: feminism and disability. London: Women’s Press.

Oakley, A. (1972). Sex, gender and society. London: Maurice Temple Smith.

Oliver, M. (1989). Conductive education: if it wasn’t so sad it would be funny. Disability, Handicap and Society, 4, 2, pp 197-200

Oliver, M. (1990). The politics of disablement. Basingstoke: Macmillan.

Oliver, M. (1996). Understanding disability: from theory to practice. Basingstoke: Macmillan.

Priestley, M.,Corker, M., Watson, N. (1999). Unfinished business: disabled children and disability identity, Disability Studies Quarterly. 19,2

Read, J. (1998). Conductive education and the politics of disablement. Disability & Society 13, 2, 279-293

Rioux, M & Bach, M., eds (1994) Disability is not measles: new research paradigms in disability, North York: L’Institut Roeher Institute.

Said, E.W. (1994). Culture and imperialism. London: Vintage. Shakespeare, T.W. (1994). Cultural representations of disabled people: dustbins for disavowal? Disability and Society, 9, 3, pp 283 – 299

Shakespeare, T.W. & Watson, N. (1995). Habeamus corpus? Disability studies and the issue of impairment. Paper presented at Quincentennial Conference, University of Aberdeen.

Shakespeare, T.W. & Watson, N. (1997). Defending the social model. Disability and Society, 12, 2, 293-300

Shakespeare, T.W. (1999). Losing the plot? Discourses on genetics and disability, Sociology of Health and Illness. 21, 5, 669-688

Shakespeare, T.W. & Erickson, M. (2000). Different strokes: beyond biological essentialism and social constructionism. In S.Rose & H.Rose (Eds.) Coming to life. New York: Little, Brown.

Sutherland, A. (1981). Disabled we stand. London: Souvenir Press.

Thomas, C. (1998). The body and society: impairment and disability, paper presented at BSA Annual Conference: Making Sense of the Body, Edinburgh.

Thomas, C. (1999). Female forms: experiencing and understanding disability. Buckingham: Open University Press.

Timpanaro, S. (1975). On materialism. London: New Left Books.

Tremain, S. (1998). Feminist approaches to naturalizing disabled bodies or, does the social model of disablement rest upon a mistake?. Paper presented at Annual Meeting of the Society for Disability Studies, Oakland, CA.

Wall, P. (1999). Pain: the science of suffering. London: Weidenfeld and Nicholson.

Wendell, S. (1996). The rejected body: feminist philosophical reflections on disability. New York: Routledge.

Vernon, A. (1996). A stranger in many camps: the experience of disabled black and ethnic minority women. In

J. Morris, J. (Ed), Encounters with strangers: feminism and disability. London: Women's Press.

Zola, I.K. (1989). Towards the necessary universalizing of a disability policy. The Milbank Quarterly, vol. 67, suppl.2, Pt. 2., 401-428

 


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.