Toplam Okunma 0

Önemli uyarıyı en baştan yapalım, sonra meramımıza geçelim paragrafı:

Bu satırlarda okuyacaklarınız hayli öznel öğeler barındırmakla birlikte eleştiri ve yoruma açık durumlardır. Ayrıca yazıya konu TV dizisine ilişkin ağır spoiler (izlenceye ilişkin sahne ve sonuç detayları) içerir. Okurken bunu baz alarak değerlendiriniz.

Yıllardır yakinen takip edip okumaya çalıştığım, üyesi olduğum oluşumun gurur duyduğum içeriği EEEH Dergi yayınında yazmayı niçin bu kadar erteledim, benim için sebebi oldukça net aslında. Yazarları alanlarında söyledikleriyle bilgi sahibi olarak fikir sahibi olmaya gayret ettiğim nice konuda harika işler koydular ortaya ve ben bunların tekrarı, okunduğunda veya yazıldığında sadece bir olgudan ibaret duracak bir işe imza atmaktan uzak kalmayı seçtim. Hoş bu yazımda irdeleyeceklerimle bu ilkeyi ne derece gözeteceğim, takdir sizin artık.

Betimleme ve içerikler noktasında dergimizin demirbaşlarından Gülcan’ın yazılarını okumaya alıştınız, ben onun alanına fazla girmeden, ancak betimlemesi öde izle platformlarından biri olan beIN Connect için gerçekleştirilen In the Dark dizisinin ilk sezonunu yakın zamanda bitirdim, yazmak istediklerimi uzun uzadıya düşündüm, hatta yazarken bile yazmaya değer şeyler çıkar mı diye düşünmeye devam ediyorum. Kelimeler parmaklarımdan akıyor, dolayısıyla doğal akışa dokunmadan yazdığımdan, yazı size ulaşırsa bu ikilemleri de bilerek ellememeyi seçebilirim tabii editör ekibimizin takdirleriyle.

Yapımı irdelemeye geçmeden, “körlük eşittir karanlık” temelli, tırnak içerisinde kendini “sağlam / normal / sağlıklı insan” addedenlerin dayatması şu acı tanımdan niçin vazgeçilmiyor? Körlüğün işlendiği her yapıtta bir “karanlık” vurgusu olması yine kayıp bir yeti yitiminin zıddı üzerinden, üstelik doğumundan itibaren görme duyusunu deneyimlemeyen onca insan varken ve onlar için madde bağlamında aydınlıktan söz etmenin olanağı henüz yokken nedir bu “karanlık” dayatması? Sorumun çok yanıtı var düşünce bütünümde ancak yazıyı epey uzatır, yukarıda da değindiğim üzere yapılanı tekrara düşmekten uzak kalma ilkemin arkasında durmayı tercih ederek bunu okuyanların da akıl süzgecinde değerlendirmesini umuyorum.

Dizimiz çokça dokunulmayan sakat yaşamı ve çevresindeki insanlar, hayatında olup bitenler ekseninde ilerlese de ana konusu yakın bir arkadaşının cesedini kendi bularak teşhis eden, bu durumu kolluk kuvvetleri ve öldürülen arkadaşının aile efradı ve ilişkide bulunduklarına aktarmak gibi çetin bir işe girişen kör kahramanımız Murphy Mason’ın (Perry Mattfeld) hikayesi.

Diziyi ve işlediklerini irdelemeye geçmeden son bir öncem daha var. Özel olarak değerlendirilen bir alan olsa da medyadaki sakat temsilinin oyuncular ekseninde sakat olmayanlar tarafınca canlandırılmasına ilişkin ciddi derdi olanlardanım. Bu durumu esnetmiş ender örnekler duysam da, halen yaygın kanının inceleyeceğimiz yapımın konusu ve konuya yönelik eserlerin azlığı sebepli butik olarak değerlendirebileceğim yapımlarda bile oyuncuların seçimindeki tercih ki sakat oyuncu da yok denecek kadar az olmasının etkisini, acep sakat oyunculuğu seçmiyor mu, oyunculuğa da çeşitli meslekleri edinimde dayatılan yeti tamlığı kaygısıyla alınmıyor mu sorusunu yönelterek devam edelim,  sakat olmayan oyuncuların bilmem nerelerde aldıkları danışmanlık ya da eğitimlerle kör gibi, sağır gibi, otizmli, CP, ortopedik ve zihinsel farklılıklarıyla yaşamını sürdürenleri izleyerek sahneleme olgusu üzerinden yansıtılması beni rahatsız ediyor. Ciddi oyunculuk mu gerektirmeli bir sakatın yaşamı ve onun perdeye yansıtılması, bunu niçin pekala bir sakat da yapabilir değerlendirmesiyle sahnelemek istemez sistemin kurgucu, uygulayıcı ve yapımcıları sorarım. Aslında sorduğuma içsel dönüşüm, sanki oralarda da sosyal yaşamdaki sağlamcı dışlamanın buna zemin oluşturduğu yönünde.

Sakatları canlandıran ve bu işi fena da yapmayan az sayıda örnek ki bu dizi de onlardan biri olabilir. Dizide Karakter Üzerinden İşlenen körlük olgusu ile ancak bir olguyu yaşayanıyla canlandırmak yerine bir oyuncuya teslim etmek, sosyal açıdan incitici ve eleştirdiğim bir tercih benim için.

Yazıma konu yapımı, geçmiş sakat canlandırmalarını farklı oyunculuk deneyimlerini de izlemiş olan, çalıştığım kurum İstanbul Teknik Üniversitesi Radyosu’nun şu anki sorumlusu, sesini özel bir medya kuruluşundan da tanıma olasılığınızın bulunduğu değerli Süha Çalkıvik hocamdan duydum. Kendisiyle beden dili, konuşma ve benzeri farklı kurum içi eğitimlerde bir araya gelerek tanıştık. Ufak çaplı ancak manevi açıdan değeri büyük buluşmalar planlıyoruz ara sıra. Bu görüşmelerden birinde, “In the Dark” adlı bir yapım olduğunu, geçmiş görme engelli canlandırmalarını değerlendirdiğinde ki kendisi bir tiyatrocudur ve iyi bir sinema araştırmacısıdır bildiğim kadarıyla, beğendiğini ifade etti. Diğer oyuncuların sergiledikleri jest ve mimiklere baktığında, dizinin baş rolü Perry Mattfeld’in kendisine gerçek bir köre yakın izlenim oluşturduğunu ifade etti. Tabii o zamanlar yazıya konu dizinin betimlenmemiş olması ve dolayısıyla hocamın detay paylaştığı oyuncunun canlandırmasında sergilediği performansı değerlendirme şansım yoktu. Kim bilir diye iç çekerek önüme baktığım sıralarda, yakın görüştüğüm ve ülkemiz içerisinde işinde standart belirleyen kurum olduğuna inandığım Sesli Betimleme Derneğinin beIN Media ile yaptıkları ortaklık kapsamında oluşturdukları içerikler arasına “In the Dark” yapımının eklendiğini duydum.

Beni oldukça heyecanlandıran bu haberi alır almaz uygun fırsatta 13 bölümden oluşan, sonunda devam edeceği izlenimine kapıldığım ve IMDB üzerinden incelemem sonucu devam sezon tarih bilgisine de ulaştığım diziyi izlemeye başladım.

Genel Değerlendirme

Dizide ortaya konan körlük olgusu ve insanlarca edinilme olasılığı yüksek oranda olumlu değerlendirebileceğim algının, yer yer hoşuma gitmeyen tarafları olsa da genel anlamda geçmişte yapıldığına rastlamadığım kadar iyi boyutta yansıtılması beğenimi kazandı. Beğenimin bir eleştirmen olmadığım için kazanımının kendim dışında kimseye bir yararı yok amma ben bu durumu kendime ifade etmekten duyduğum mutluluğu yazıya dökmek istedim. Baş rol Murphy karakterinin Neredeyse her alanda bağımsızlığına sadık kalması ki karakterin iç dünyasında yaşadığı kişisel farklı bağımlılık çatışmaları da buna paralel yapımda iyi derlenmiş,  gelen çoğu yardım talebini reddetmesi, teker yuvar da olsa yapmak istediklerini kendi halletmeye olan başına buyrukluğu, hata yapsa da pes etmekten uzak kalmaya çalışması, insani açıdan kahramanlaştırılmış kör veya farklı sakatlık gruplarının sahneye yansımalarını geçmişte izleyenleri epey şaşırtabilir.

Karakterin yukarıda değindiğim bir o kadar da kırılgan, duygusal, yanı sıra alkol, seks ve yakın çevresindeki insanlara olan bağımlı tarafıyla da iyi yansıtıldığını, yaşadığı çatışmalar ve bunlara verdiği tepkiler ekseninde beğenerek izlediğimi söylemeliyim.

Dizide Karakter Üzerinden İşlenen Körlük Olgusu

Her ne kadar bir yerinden özel ve biricik insan farklılıkları ve yaşam deneyimlerini izlediğimiz bir yapım olsa ve iyi yanları öne çıksa da, karakterin kimi yaptıklarıyla iki kere iki dört mantığında sakatlığa yaklaşımı olanların köşeli değerlendirmelerini diziyi izlemeleri ardından yeniden köşe taşlarını belirleyerek şekillendirmesi olası. Geçmişinde “Karanlıkta Diyalog” benzeri bir oluşumda simülasyon ile körlüğü deneyimlediğine inanan empati mağdurlarının “Körler yolda bile zor yürürler, bak ben içerde bunu yaşamıştım.” diyebilecekken algılarının açılarak “Aaa bak kıza, engeline rağmen falan fişmekan” aşamasına geçmesi olası.

İroniyi bir tarafa bırakarak işlenen körlük olgusuna döneyim. Murphy, telefonu ve bilgisayarı etkin kullanmasıyla öne çıkıyor. Tabii bu etkinlik telefon tarafında nedense sadece dijital asistan Siri ile sınırlı. Rahatlıkla Siri diyorum zira cihazdan çıkan asistan başlatma sesiyle bir iPhone kullanıldığı anlaşılıyor.

Murphy’nin telefondaki tüm işlemleri Siri ile sürdürmesi, dizinin çekildiği dönem düşünüldüğünde epey önce çıkan ekrandan Braille yazma olanağı ve körlerin de herkes gibi klavyeyi de kullandığı, belki zorluğuna esprili yaklaşılarak biraz gösterilip “Amaan böyle zor oluyor, salla, dikteden veya asistandan devam.” benzeri bir sahneyle de gösterilebilirdi. Tabii diğer yandan bizim aramızda da bu yöntemleri bilmeyen,  veya tercih etmeyerek dikteyi ve sesli mesajı, ayrıca dijital asistanları kullananlar azımsanmayacak boyutta. Bahsi geçen olguların film ekibi tarafından bilinmediği ya da tercih edilmek istenmemesi kaynaklı mı yapımda yer almadığını bilemiyorum.

Yanı sıra o telefonun siri dışında içerisinde bulunan ekran okuyucuyla kullanılabileceğinin, Murphy’nin bilgisayar kullandığı sahnelerde gösterildiğine benzer yansıtılması, gideceği yerlere kullandığı rehber köpeğin yardımıyla birlikte telefonunda arattığı konum üzerinden, telefonunun yönlendirmelerini takip ederek gitmesi benzeri olgular düşünülebilirdi.

Bu doğrultuda, yukarıda bazı noktalarda paralel bağımlılık olarak nitelendirdiğim kimi sabit alışkanlıklarına vurgu yapılmak üzere telefon kullanımının dijital asistan ile sınırlandığını vurgulamak üzere kurgulanmış bir seçim olma ihtimali de varsayımlarım arasında.

Fazlaca detay vermemekle birlikte bu telefon kullanımının son derece rezalet işlenerek kadının kendini verdiği öyle bir nokta var ki, hadi camdan bir şekilde kaçamıyordun ama cinayet zanlısının tüm anlattıklarını kaydedip sonra dijital asistana banyoya kaçarak, “Kaydı durdur” demek nedir? Madem kızımızı bu kadar zeki işlediniz; ekran okuyucusunun sesini kendi duyacağı seviyeye getirip gerekli parmak hareketiyle kaydı durdursaydı, jeneriklik bir sahne olurdu kendi adıma söylemeliyim. Zira o sahne sonrası zanlının telefonu eline alarak kızımızın yaptığı gibi dijital asistana tüm kayıtları sildirmesi ve kızımızın bunu düşünerek aldığı zekice önlemi izlediğimde, bu denli cihaza hakim bir insanın niçin bu işlemi ekran okuyucusuyla gerçekleştirmediğini sorguluyorum. Tabii bunu sorgularken Murphy’nin bulunduğu zor durumu gözeterek aklına o seçeneğin gelmesi, dağınık ve karmaşık bir kişilik yapısına sahip olduğunu ifade edişiyle birleştirerek bunu tercih ettiğini düşünebiliriz. Katılmak zorunluluğunuz elbet bulunmuyor ancak ender işlenen sakatlık barındıran yapımlarda, verilebildiğince iyi yönlerin seyirciye gösterilmesini olumlu bulduğumdan buralarda dolaşıyorum.

Kadının güzelliğiyle ve çekiciliğiyle, her zaman uğrak noktası olan barda geçirdiği zamanlar, buradan tek gecelik ilişki sınırıyla birlikte olmak üzere seçtiği erkeklerle çapkınlığı ve rahatlığı öne çıkarılsa da, bu durumun Amerikan kültüründe, yanı sıra ülkemiz de dahil olmak üzere farklı kültürlerde nasıl tezahür edebileceği, dilediği insanı bu denli hızlı kaldırmanın ne derece basit olduğunu ayrıca sorgulatıyor bana. Diğer taraftan, dizi için seçilen oyuncunun çekiciliğinin bilinçli mi kullanıldığı, daha sıradan ve doğal bir vücutla bu durumun nasıl bir kurguda olacağı ve neden tercih edilmediği de Corinne Kingsbury ile diziyi kritik etme olanağım olsa soracaklarımdan olurdu.

Körlerin market alışverişini yalnız gerçekleştirmek istediklerinde erişilebilirlik sorunları nedenli zorlanışları, her zaman aynı reyonda belirli ürünlerin yerleri sabit kalmadığında nelere yol açabiliyor gibi ince noktaları diziye taşımaları, açık büfe yemek alanlarının erişilebilirliğinde yaşanan sorunlar ve Braille menünün bulunmayışıyla restoranın yasalar çerçevesinde şikayetine yönelik tehdit konuşmaları da artı olarak niteleyebileceklerimden.

Murphy’nin baston ve köpeğinin yanında olmadığı durumlarda tek başına kaldığı anlarda bile çözüm üretmeye çalışması, yeri geldiğinde çekinmeden asfaltı yoklayarak yola geldiğini anlaması ki çok da yaşı yüksek bir zaman diliminde kör olmadığını ifade eden birinin bu durumu ayağıyla da anlaması mümkünken bunun kendi yöntemi olarak seçildiğini düşünmek istiyorum. Uzun süredir kör olanların dokunma duyusu salt ellerine bağlı değildir. Oturdukları araba koltuğundan veya ayakkabı dahi olsa zemini farklılıklarından gidilen yolu algılamaları benzeri çözümler beynin hayatta kalma refleksiyle oluşturduğu yetilerken, belli ki birçok noktada danışmanlık alınarak sürdürülen bir projede niçin düşünülmemiş bunu da anlamak zor.

“Ne zaman kaybettin?” sorusuna “Bekaretimi mi?” cevabı, “Bil bakalım ben kimim?” basitliğine “O oyun sadece görenler için eğlenceli.” cümlesini kapak eden önemli diyaloglarını da söylemeden geçemeyeceğim. Eh tüm diziyi anlatacağım böyle giderse, olanak bulup izleyecek olanlardan rahmet okunmasını önlemek adına körlük olgusu üzerine olan söylemimi burada kesiyorum.

Murphy’nin çevresi ve Dizide Murphy Ekseninde İnsan İlişkileri

Bu tespitimi yukarıya körlük olgusunun dizide işlenişine de koyabilirdim ancak açmazım insanlarla olan diyaloglara yönelik bir durumu dile getirmek olunca burada paylaşmak istedim.

14 yaşında Retinitis Pigmentosa (tavuk karası) nedeniyle sonradan oluşan nitelikte bir yeti kaybı var Murphy’nin. Bir konuşmada bunu dile getiriyor. Yanı sıra kimi konuşmalarda en iyi arkadaşının görüntüsünün anımsadığı son görüntü olduğunu, bir süre sonra onun silindiğini hissettiğini belirtiyor. Bununla birlikte, yine bunu kendi eksenimden değerlendiriyor ve soruyorum. 14 yaşında kaybedilen görmeden sonra, belirli bir yaşa kadar oturan jest ve mimikleri yapmak mümkün müdür, belki yorumlardan veya bu yazının paylaşıldığı alanlardan beni bilimsel veya deneyimledikleriniz doğrultusunda bilgilendirirsiniz. Tamamen kör bir kızın “Bana ne.” cümlesini beden dilinde mimikleriyle, betimleme ekibinin “ağız burun” şeklinde ifade ettiği bir yöntemle vermesi, yerine göre yaptığı baş hareketleri ki bunlar sadece “evet / hayır” olsa doğal gelebilir ancak teşekkür benzeri baş hareketleri, son ve en önemlisi de RP sonrası mümkün olabilir belki ancak betimleme ekibinin Murphy’nin çeşitli bakış detaylarını vermesi oldu. Tavana odaklanmak veya belirli bir yere gözlerini sabitlemek, belki yaşadığı yeti kaybının göz sinirlerini etkileme seyrine göre mümkün olabiliyordur, bunu da doktorlar temelli görüş alarak öğrenmek istemiyor değilim. Beden diline yönelik çeşitli hareketleri bir körün de içselleştirmesi elbet mümkün. Zira geçmişte üyesi olduğum ve dergimizin projeleri arasında yer aldığı Engelsiz Erişim Derneği’nin bu konuya yönelik çalışmasına katılarak doğrudan deneyimledim. Bununla birlikte, hareketlerin her körde ne kadar iyi yansıyabileceği, eğreti durup durmayacağı kaygılarını güden biri olarak oyuncunun bu mimikleri yapışındaki rahatlığın kendisiyle alakalı olduğunu düşünüyorum.

Kızımızın öldürülen arkadaşıyla olan diyalogları ve çocuğun ona doğal ve samimi yaklaşımı, yine çocukluk arkadaşıyla sürdürdüğü ilişki ve diğerlerine nazaran kararlı denebilecek birkaç ay takıldığı çocuğun kendisine davranışı ve sevgisiyle birlikte kendi bağımsızlığına duydukları saygı da dizide güzel işlenen temalardan benim gözlemim. Bir insanın sakatlığından bağımsız, insan olduğu için sevildiğini, saygı gördüğünü, yerine göre aşırılık ve şımarıklıklarına herkese olduğu gibi yaklaşıldığını görmek de içimi rahatlatan ve mutlu hissettiren öğeler dizi içerisindeki.

Karakterimizin genel itibarıyla insanlara davranışı küstahça ve umarsız olsa da, içerisindeki ağır duygusallık ve bağımlılaşma potansiyelini gizlemek üzere sürdürdüğü bir tutum olduğunu kimi sahnelerde anlamamızı sağlıyor. Çocukluk arkadaşı Jesika’nın kendisine “Buraya kadar, artık dayanamıyorum.” dediği zaman ki kızın bunu niçin dediğini diziyi izledikçe anlayacak, belki de hak vereceksiniz zira zarar görmeye başladığı durumlar söz konusu, Murphy’nin bu rest sonrası yaşadığı kırılma ve o umarsız tavrından sıyrılıp arkadaşını kazanmayı deneyen eğreti tavırlarla bile olsa mücadelesi de izlenmeye değer oluşuyla beğenimi kazandı.

Başta kendine olmak üzere insanların geneline sergilediği ağır boş vermişlik ve agresifliğin, anne ve babasının kendisini temel alarak kurduğu rehber köpek merkezine yönelik tutumu ve umursamazlığı, uzun dönem ilişki yaşadığı adamın tehlike altında bulunduğunda yaşadığı panik ve endişe, yaşamının ağır ve karamsar sürecinden ve yaptığı hatalardan kaçış için kullandığı alkol ve seks düşkünlüğü benzeri zıt durumların dengesizliği dizinin izlenebilirliğini ciddi artıran öğelerdendi benim için.

Yine olumlu bir işleyiş var ki insan ilişkilerine ayırdığım satırlarda yazmadan geçemeyeceğim. Bu olgu aşağı yukarı dünyanın neresinde olursak olalım, özellikle körsek başımıza gelme olasılığı barındırır. Murphy, öldürülen arkadaşını geçmişte yüzüne dokunduğu için yeniden dokunduğu anda tanır ancak bu durumu polis gücüne ifade etse dahi yok sayılır. Cinayetin çözülmesinde kimi organların harekete geçerek bazı kilitleri çözmesinde yine karakterden mecburen yardım alınmak durumunda kalınması da bir adalet tecellisidir belki ancak gerçek dünyada buna hangi adalet gücü yönelecek cesareti gösterir, kendi adıma karamsarım…

Acısıyla, tatlısıyla, bir dizi üzerinden öznel fikirlerimi ve sakatlığa bakışımdan kimi düşünceleri aktardığım yazımı fazla tekrara düşmemek ve dizinin kimi sürprizlerini bozmamak üzere burada sonlandırıyorum. Dilerim okuyanları biraz gülümsetmiş, belki de benzer düşünceleri hissettirmiştir gibi bir kaygım yok demek isterdim, ufaktan var sanırım. Her ne şekilde olursa olsun, yayını yıllardır süren ve onca güçlü kalemin yanında ufaktan kafasını çıkartan bendeniz için bu dergiye yazı yazmak büyük onur.

İleride tekrar yazar mıyım ya da editör arkadaşlarımız bu yazımdan sonra beni gördükleri yerde yolunu mu değiştirir bilinmez. Belki yine seslenirim size bu yaşam deneyim biriktiricisi oluşum içerisinden.

 


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.