Toplam Okunma 0

Evet, başıma gelen tam da tıpkı alın yazısı kavramında olduğuna benzer cereyan eden bir durum, bu nedenle açılış ve başlığa yön vereni böyle belirledim.

Yazının çıkmasına sebeplerin altlığı, geçtiğimiz haftalarda bir Facebook gönderime dergimiz yazarlarından değerli dostum Sevgi ve uzun soluklu bir aradan sonra özlemle muhabbet çevirdiğimiz bir diğer değerli dostum, dergimizin editör ve yazarı Meral’in iteklemeleri diyebilirim.

Benim gibi miskin bir adamın, parmaklarını klavyeye koyana kadar yaşadığı üşengeçlik, aklından kalemine dökülenlere kadar farklı aşamalardan geçiyor işte.

Yazının bir bölümü, evimizin yeni ferdinin evimizi seçmesi ve bizi bu seçime ikna etmesiyle başlayan süreci anlatacak. Devamında ise birlikteyken nasıl bir iletişim kuruldu, bir kör, avcılığı ve nice enteresan özelliği bir arada bulunduran, sessizliğiyle nam salmış karmaşık bir canlıyla nasıl orta yolu bulmaya çalışmış, nelerde zorlanmış, neleri başarmış gibi dallara ayrılmasa da azar azar hepsinden olmasına gayret edeceğim bir yazıya dönüşecek umuyorum.

Önemli uyarı: Bu yazı dizisi keskin bölümlere ayrılarak bir tarafı tanışma, bir yanı ipucu gibi düzenli bir akış vadetmiyor. Dolayısıyla kişisel deneyimlerime ve önerilerime yazının her bir yanından denk gelme olasılığınız bulunduğundan, bu uzun ve bir kısım okuyucuya yorucu gelecek satır bütününün hepsini okumayı başardığınızda parçaları yerine oturtabileceksiniz ehehe. Dileyen yazımdan özet çıkarıp farklı bir EEEH sayısında üzerine koyarak yayınlanmasını da sağlayabilir, başka mecralarda da paylaşabilir. Tabii, kaynak gösterirse mutlu eder, insana saygısının boyutunu ortaya koyar.

Yazıya konu güzelliğin yazıya başladığım an yanıma uzanması, elimin ara ara klavyemden kalkıp her ne kadar pek sevmese de kendisinden bir tadım dokunuş almasıyla  keyfini doruğa çıkarıyor, bunu da araya iliştireyim.

 

Tanışma, İşgal ve Yerleşme

 

Bu değerli hayvancıkla salgın dönemi öncesinden bu yana, evimizin kapısı önünde çeşitli merhabalaşmalarımızın olduğuyla başlamak isterim artık yazının ana meselesine. Kendisi dahil çeşitli kediler, diğer sokak hayvanları gibi gördükleri an mama, sevgi ya da adına her ne dersek diyelim, bir biçimde yanaşıyorlardı, biz de onlardan biri olduğunu düşünerek önemsemedik, ara ara bir şeyler verdik, salgın dönemine kadar bu çerçevede ara sıra kapımızın önünde gördüğümüz bir hayvancıktı kendisi.

Salgın döneminin artık baharın iyiden iyiye hissedildiği zamanlarında bir gün, artık penceremize çıkarak miyavlama safhasına geçiverdi kedicik. Ben de o dönem bizimle kalan kayın biraderimle ve eşimle ara ara beslemeye çalışmamıza rağmen neden pencereye kadar çıktığını anlamakta zorlanıp penceremizin önündeki sinekliği kaldırıp azıcık sevmek istedim. Kaldırmamla beraber hayvanın yavaş yavaş içeriye dalması bir oldu, o gün ya da yakın bir günün akşamı da sinekliğin yanından açık camı görüp geçerek pencerenin önündeki koltukta yatan kayın biraderimin üzerine biniverdi.

Çocukcağız da tam dalıyormuş, olayın etkisiyle korkup uyandı, kediyi dışarı çıkararak camı kapattı. Arkadaşımızın bundan sonrasında farklı zaman dilimlerinde yine bizi ziyaret ettiği dönemler oldu; içimiz gitse de cesaret edemedik, ta ki anımsadığım kadarıyla Ekim ayı içerisinde yavaş yavaş eve girmesine müsaade etmeye başlayana kadar.

Tabii bunun öncesindeki başka bir olayın Ekim ayında ciddi ciddi evimizi açmamızda etkisini de anlatmadan geçmeyeyim.

Eylül’ün serin ama yaza yakın bir sabahı, kaldığımız kurum lojmanının bahçesindeki piknik masalarında topluca kahvaltı ederken masamıza bir kedi geliverdi. O gün çok eğlendik, videosunu bile çektik, üzerinden mizah da çevirdik “kedi incelemesi, kedi kutu açılımı” diye. Tam eğlencemizin doruklarındaydık ki çevredeki bir binadan açılan camdan, “Kedi sizinle mi?” sorusu yankılandı bahçede. Değildi tabii, dolayısıyla “Değil” dedik. “Bizim yeğen onu Ankara’ya götürmek, yanına almak istiyor” deyince bizim tüm eğlence durdu, bir yandan da sevindik böyle güzel bir canlının yuvası olacak diye; ancak içimize de bir yumru oturmadı değil.

Bir hafta boyunca sık sık andık kendisini. Artık iyiden iyiye olağan yaşamımıza dönüvermişken, bir sabah işe gitmek için kapıyı açtığımızda, miyavlayarak ayağımıza dolanıverdi masada sevdiğimize o kadar emin olduğumuz bizim asaleti onaylanmış hanım efendi. Tabii biz bir hafta öncesinde sevdiğimiz bir erkek kedi olduğu ve gelen de ona o kadar çok benzediği için aylarca kendisini “Kedi Bey” diye sevdim evde. Ta ki veterinere gittiğimizde, “Kendisi bir hanım” diyene değin. Şaşkınlığımı anlatamam. Sonra geçmişte çektiğimiz videoyu detaylı inceledik, gerçekten de çok benzese de videodaki değildi bizim eve yerleşen abla. Sonradan yerine oturdu taşlar, eşim o bir haftanın sonunda bize gelen dişi ve diğerine benzer kediyi görünce, iz sürerek yanına almak isteyenlerin bulunduğu daireye ulaştı, kadıncağız da diyor ki “Benim Yeğen götürdü onu birkaç gün önce”. Biz veterinere gidene kadar anlamlandıramadığımız meselede geriye doğru sararak taşları yerine oturtabildik nihayetinde.

Eve ilk girip çıkmaya başladığı dönemlerde uyduruktan bir mama alıp “Nasılsa fazla dayanmaz, birkaç güne gider” düşüncesiyle yemesine içmesine pek de özen göstermedik. Hatta ben hala “Alıştırmayalım” düşüncesindeydim uzun bir süre. Bir yandan da eşimin “Biz uyuyana kadar kalsın, uyumaya yakın yol ver” diye tembihlemesine rağmen çocuk öyle güzel yatıyordu ki kıyamıyordum. Tabii bir yandan ne kum kabı ne kum almışız, olur da gereğini yapmak ister ise nasıl ederiz diye düşünüyorduk. Düşüncemiz yanıt buldu, orayı burayı bir arkeolog dikkatiyle kazmayı dener iken yakalayarak yol verdik birkaç gün, öyle de dışarıya çıkarmış olduk bir süre daha.

Bir yandan da salgın döneminin ikinci dalga öncesi olması ve esnek çalışma kurgusunun normalleşmeye dönmesi sebepli ikimiz de iş yerlerimize gittiğimizden, hayvanı göremiyorduk yakınlarımızda. İyiden iyiye bağımız oluşuyormuş ki akşamları yolumuza çıkar mı diye çok baktığımız günler de oldu kısa sürse de. Karşılaştığımızda, mutlu olup hemen almaya başladık yine, bir yanımız da “Yapabilir miyiz?” düşüncesini aklımızdan çıkarmadı hep.

Zamanını anımsayamadığım bir Pazar akşamı, yine evde kalıcılığına ağırlıklı eşimin karşı çıktığı, benim de içimin gittiği; ancak alışmamaya çalıştığım gelgitlerin son bulacağı gün oldu. Hayvan onu almamamıza inat, camın önünde dakikalarca miyavladı, cama kafasını bile vurdu “Açın da girelim yahu” diye, kısa bir tartışmanın ardından eşime: “Ne olacaksa olsun, ben dayanamıyorum, gidebildiği yere kadar gitsin” çıkışıyla son kararı vererek eve giriş çıkışlarını kendi belirleyeceği safhaya geçiş yapabildik.

 

Yeme, İçme ve Diğerleri

 

Ekim’in ortaları gibi oturmaya başlayan birlikteliğimizin önemli bir geçiş aşamasına nihayet gelindi; uygun mama, mamanın kabı, suyun niteliği, tabii bunların dışarı atımında kullanılacak kabın seçimi.

29 Ekim öncesi uzun araştırmalarım sonunda temizmama.com adlı bir web sitesine, aracısız, yerli ve yakın tarihli üretim gibi artılarını da gözeterek güvendim ve kısırlaştırılmış yetişkin kuru mama siparişimi verdim. Zira hayvan bizimle karşılaştığında yetişkin ve kısırdı.

Sipariş gelir gelmez ne mutlu ki çocuk hiç ikiletmeden ürünü götürmeye başladı. Tabii hala sonlanamayan dışkılama meselesi, küresel krize doğru gidiyordu, ona da bizim kedi delisi valide el attı, doğum günü hediyesi olarak Kasım ortalarında bir kedi kum kabını bağışlayıverdi. Kadının hediye anlayışından tüm okuyucuların validelerinde de olmasını diliyorum. Hediyeyi, doğurduğuna değil de doğurduğunun baktığına alıveriyor. Tabii bunda etkili olan eşimle yürüttükleri müzakere olmuş. “Bu aralar Çağrı’nın ihtiyaç duyduğu bir şey var mı?” diye sorunca, hatun da gına geldiği ve benim bir şeyleri almadan önce küresel çapta gerçekleştirdiğim araştırmalardan yıldığı için kum kabını söyleyivermiş. Gelince de, “Bana kargo gelmiştir, bir aç hele neymiş?” diye uzattı telefonda. Ben de kendi kendime “Bu kız hiçbir kargosunda böyle diretmezdi ya” diye kızıp durdum kutuyu açana kadar.

Tabii kabı almakla biter mi? Geldik kum meselesine. Arkadaşlarla yapılan genel görüşmelerden önce, acilinden bilmeden fena olmayan bir kumu evlere dağıtım yapan getiricilerden birinden sipariş edip ilk denememizi yapmak istedik.

Çocuk sanki yıllardır o kuma oturuyormuşçasına geldi, ilkin üzerini açık bıraktığımız kum kabını her zaman ihtiyacını gideriyormuşçasına rahatlıkla kullanıverdi. Bizim de üzerimizden büyük bir derdi alıverdi. Birkaç güne arkadaşlarımdan birinin önerisiyle orta üst arası kıvamda bir kuma karar vererek iki tane 10’ar kiloluk poşetlerde kumu da sipariş ederek önemli bir sorunu daha ortadan kaldırmış olduk.

 

Oyuncak ve Oynatma

 

Şimdi yavaş yavaş kedilerdeki ortak meselelerden karakteristik meselelere girişmeye başlayalım. Birincisi, bu vatandaşların bence hepsinin kendine has karakterleri vardır. Dolayısıyla, size “Şunu alırsanız, şöyle olur” diyebileceğim hiçbir şey yok; ancak genel anlamda avcılık içgüdülerini tetikleyecek ve bizimkinin de yetişkin olmasına rağmen “Hayır” diyemediği temel ürünün ‘kedi oltası’ olduğunu ifade edebilirim. Elinizdeki baston ya da don lastikleri önerilir, uygun uzunlukta, yaklaşık 45-50 CM önerilir; ahşap, plastik ya da metal bir çubuk uydurur, ucuna da bir kuş ya da fare oyuncağı alarak bağlarsanız, bir kendin yap olta elde edebilirsiniz. Ha, “Ben bunlarla uğraşmam, payam vay benim” diyorsanız, onu da düşündük. Her çeşitten, ucunda tüylüsü, derilisi bilumum ıvır zıvırın olduğu tonla olta satılıyor gerek veterinerlerde gerekse e-ticaret aleminde. Sadece dikkat etmeniz gereken, ürün yorumları ve ürünün fazlaca doğal olmayan kıl tüy yün içermemesi. Zaten ilk testi başarıyla geçemeyen birkaç oltanız olmasını da göze alacaksınız tabii.

Koltuk ve yatak kenarlarınızın kaplan pençelerine kurban gitmemesi üzere, bir direğin etrafına keten ya da farklı doğal materyalden üretilen tırmalama tahtalarından edinirseniz ve kendileri severse, Allah’tan bizimki sevdi ama yine çoğunlukla o baza kenarı bir elleniyor, bunu da göze alarak mutlaka bir tırmalama tahtası edininiz.

Geçtiğimiz günlerde, eşim dışarıdaki ağaç ve çalıları çağrıştıran, üstü sivri dişli tarakları ya da banyo fırçalarını andıran, yarım ve içi boş bir daire gibi şekil verilmiş, üst ve altından elips biçimli, kenarlarına çift taraflı bant yapıştırılarak duvar, kapı ya da koltuk köşelerine kedinin kafa hizasında yerleştirebileceğiniz kaşınma aparatlarından almış. Ara ara kullanıyor demek isterdim ama üzerine yapıştırılan bantlar pek dayanmadı ve ürün düşüyor; ancak kulağına saniyede beş kere uyguladığı darbeli matkap ayarındaki pençeli kaşıntı aktivitesinden de hala vazgeçmiyor. İçimin gittiği anlardan biri de bu.

 

Taşıma, Hem Duygusal Hem Fiziksel

 

Aralık sonu, Ocak başına doğru, iyiden iyiye birlikte yaşamaya karar verdiğimiz kediciği “Artık bir muayene ettirelim” demeye başladık. Tabii o da bir küresel krize neden olmadan geçmedi benim tarafta.

Mama, su ve kum benzeri şeyleri sorduğum arkadaşımın kendisinin de kullandığı bir ürünü bana tavsiye etmesi; ancak benim onu dinlemeyip eşimle bakınırken “Anaa, bunun tekerleklisi de varmış” diyerek alıp hayvanın kafasının denk geldiği yerden hunharca çıkan çekme aparatının vidasını görmemizle, iade ettiğimiz sırt çantasından sonra, eşimin kız kardeşinin bize yakın lojmanlardan birinde oturan arkadaşının evden kaçan kedisinin taşıma kutusuyla durumu idare etmeye karar verdik ve Ocak ayı sonunda güzel dostumuzu veteriner yoluna revan eylemeye karar kıldık.

Öncesinde, kutunun içerisine birkaç hoş mama atarak hayvanın kutuyu tanımasını sağladıktan sonra, veterinere götüreceğimiz günün sabahı yine içine havlu sererek hazırladığımız tuzağa düşüverdi çocuk. Hatunla çok da hissettirmeden, kapağı kapattık, ben kaldırmaya çekindim, o aldı ve gideceğimiz veterinerin uzaklığı nedenli kullanacağımız taksiye kadar kediden hiçbir gerginlik yansımadı bize.

Taksiye biner binmez attığı çığlıklarla başlayan o dakikalar, eminim ömrümden epey bir zamanı, canımdan epey bir parçayı koparıp aldı. Yaş mama gibi karşı koyamadığı yemeklerde, sokaktan içeri kapıdan aldığımızda ya da üzerine basıldığında miyavlamak dışında sesi neredeyse hiç çıkmayan kediciğin ettiği feryadı tarif olanaksız. Yazarken bile içim acıyor hala.

Sonradan, kedilerle yaşayan arkadaşlarımdan ve bazı videolardan öğrendiğime göre, bu durum yaşanabiliyormuş ve çoğu kişi soğuk kanlılıkla değerlendiriyor bunu. Kendilerine imrendiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Her ne kadar onun sağlığı için yapılan bir eylemse de benim o veterinere gidip gelme esnasında yaşadığım duygusal ağırlığı ne yaptıysam normalleştiremedim. Bu nedenle yaklaşık iki hafta kadar sonra tekrar veteriner yolunun görüldüğü mesajın klinik tarafından iletilmesiyle birlikte, eşime “Vallahi sen bir çaresini bul, ben elime bile alamam” diyecek haldeydim. O, bana göre daha soğuk kanlıdır bu tür durumlarda, o dönem misafirimiz olan kız kardeşini ve kız kardeşinin arkadaşını alarak hayvanı taksiye koyduğu gibi gitti geldi yaklaşık 40 dakika içerisinde. Bereket, yıllık son aşılarıymış diye avunuyorum bir süre. İlginçtir, onlarla giderken ilk gittiğimizdeki kadar gerginleşmemiş; hatta işlemleri bittiğinde kutusuna kendi girmiş. “Yeter artık, gidelim şuradan Hacı” demiş olabileceğini düşünüp tebessüm ettim.

Veterinere gitmeden önceki aylarda, diş tedavim için gittiğim Bakırköy’deki bir veteriner hekimden, iç dış parazit damlası olarak verilen bir ürünü kullandığımızı değerlendirdiğimizde, bu işkencenin tekrarlanmaması için uygun bir damlayı satın alarak kendimiz uygulamayı da düşünüyoruz. Ben henüz gerçekleştirmedim; ancak körleme olarak kolay bulunabileceğini değerlendirdiğim, kedinin ensesi ve omuzları arasındaki, yalayarak ulaşamayacağı bir bölgeye uygulanan, yapışkan lanet bir sıvı kendisi.

Yukarıdan da görüleceği üzere, taşımanın pek çok yolu var. Sırtta çanta ile, elde kutu ile, valiz niteliğinde kimi çanta kutu arası modeller de olduğunu gördüm, henüz bir tane almadım tabii. Cesaretli bir körün, kedisinin karakteri ve onu çantaya çekme yolları uyumlu olursa, kendi başına götürmeyi düşünüyorsa, sırt çantası ya da varsa yerde tekerlekli giden ki sırt çantasından yukarıda bahsettim her ne kadar iade ettiysem de benzerleri vardır; bir bakınırsanız, onları incelemenizi öneririm. Tabii herhangi bir sırt çantasına nasıl sokulacaklarını hala mantığım idrak etmese de bu tür ürünler üretiliyorsa, demek ki çoğu girebiliyor bir biçimde. Keşke buralar için kesin bir şeyler diyebilseydim. Malum içi kaldırmayan biri olarak buraları henüz iyi hatırlayamadığımdan, tavsiyelerim de kısıtlı oluyor.

 

Bir sonraki sayıda; sevgi, sahiplenme ve mutluluk üzerine izlenim ve deneyimlerimden oluşan karalamalar var.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.