Toplam Okunma 0

TRT birkaç yıldan bu yana biliyorsunuz tarihi dizilere yöneldi. Ciddi de bir izleyici kitlesi var. Körler arasında da tercih edilen yapımlar olduğunu, Betimleme Tartışmaları grubundaki taleplerden biliyorum. TRT'nin geçmişte bazı dizileri ama sadece bazılarını betimlettirdiğini biliyordum. Şimdi Engelsiz TRT Youtube kanalına baktığımda pek çok dizi adı gördüm ama detaylı incelemedim. Dilerim, eş erişimin bir hak olduğu bilinciyle bu faaliyet artarak devam eder gelecekte.

Ben bu yazıda sizlere şimdilerde ses getiren bir yapım olan Teşkilat dizisinin betimlemesini değerlendirmeye çalışacağım. Bu zamana değin çoğunlukla SEBEDER'in işlerini değerlendirmiştim dergimizde biliyorsunuz. Şimdi Teşkilat'ın başka bir kuruluş tarafından betimlendiğini öğrendim. Böylece bu diziyi betimleyen Betimleme Fabrikası'nı araştırmadan önce, ortaya koydukları işi de incelemiş olacağız.

Öncelikle ne dizi içeriğinde ne arama motoru taramalarımda ne de kendi sitelerinde betimleme metin yazarının veya seslendirmeninin kim oldukları konusunda bir bilgiye rastlamadım. Son kontrol incelemeleri var mı biz hedef kitle içinde daha doğru değerlendirme yapabilecek olan, yani bizden birileri buna dair bir veriye de ulaşamadım. Bu sebeple sizlere betimleme emekçilerini söyleyemeyeceğim, çok üzgünüm.

Bilmeyenler için Teşkilat, Milli İstihbarat Teşkilatı içindeki bir grup çalışanın Türkiye üzerinde oynanan oyunlar ile ilgili mücadeleleri ve buna yönelik çalışmaları konu alan bir dizidir. Yazımı çok fazla uzatmamak adına diziye dair bu kadar bilgi ile yetinmek zorundayım.

Biz asıl konumuza geçelim ve betimleme hakkında tespit ettiklerimi paylaşayım. Yukarıda dediğim gibi eş erişim detaylarına ulaşamadığım için altyazı ve işaret dili çevirileri var mı yok mu bilmiyorum. Ancak vardır diye tahmin ediyorum. Sesli betimlemeye gelince; öncelikle dizi ile seslendirmenin ses seviyeleri bence güzel dengelenmiş. Ayrıca betimleme seslendirmeninin ses tonu aslında dizi formatına çok uygun. Malum dizi polisiye ve aksiyonu bol bir dizi. Seslendirmenin sesi de haber spikeri kıvamında. Bu bakımdan dizi içinde gayet uyumlu. Ancak seslendirmen tabiri caizse, arkasından atlı kovalar gibi konuşuyor. Söylediklerini kaçırmayacağım diye insanın başına ağrı giriyor. Yani en azından benim için izlediğim her seferinde öyle oldu. Seslendirmene dair vurgulamak istediğim iki anekdot daha var. İlki, seslendirmen betimleme metni okuyor gibi değil de masal ya da hikaye anlatıyor gibi. Özellikle son hecedeki son sesli harfi uzatır gibi okuyor birçok yerde. Yani ağzından iki “ı” veya iki “i” veyahut iki “u” ya da iki “ü” çıkıyor gibi adeta. İkinci anekdot ise biz körlerin kullandığı Aylin adlı bir ekran okuyucu sesi vardı bir dönem. Bu Aylin, döver gibi okurdu metinleri bizlere. İşte Teşkilat'ın seslendirmeni bana Aylin'i hatırlattı. Hele dizi sonundaki jenerik biterken okunan bölümde; "Değerli katkılarından dolayı TC İç İşleri Bakanlığına, TC Adalet Bakanlığına, Milli İstihbarat Teşkilatına, Ankara Valiliğine vs. teşekkür ederiz", deniyor ya öyle bir okuyordu ki seslendirmen, şimdi yumruğu çakacak diye güldüm için için.

Genelde montajlamayı çok beğendim. Hemen hemen hiçbir betimleme, repliğin üstüne gelmemişti. Tek bir yer hariç. O kadarı da kadı kızında da olur denebilir de orada olmayaymış iyiymiş. Sona doğru Hani şu Mete'nin sesinden duygusal olarak okuduğu manzumelerin yanı sıra, ekibin teker teker yola çıkışlarının verildiği bölümde. Aşk üzerine konuşurken, Serdar'ın gösterildiği yerde küçücük bir kaydırma yapılmış ve Mete'nin konuşmasının son bölümü yenmiş.

Bundan başka betimlemede ana unsur olarak bakabileceğimiz, mekanın neresi olduğu  hakkında bilgiler genelde verilmiş. Ancak zaman hususu pek çok yerde atlanmış ne yazık ki. Oyuncuların duygu durum ile hal ve hareketlerinin betimlenmesiyle yetinilmiş. Fakat karakterlerin tipleri, boyu posu veya kıyafetleri gibi detaylar hakkında hiçbir şey yok. Örneğin; "Bir grup adam eve doğru yürüyordu. Birinin kafasında Nazi dövmesi vardı. Ellerinde zincir ve yakıcı aletler vardı." Uygun zaman aralığında, kişilerin giysileri, tipleri gibi ayrıntılar hakkında bilgi verilmeliydi. Adamlara dair söylenen tek şey, birinin alnında Nazi dövmesi olması. Oysa ben Nazilerin kendilerini belli eden bir giyim ve özellikle saç tarzları olduğunu duymuştum. Bu, çok belirgin bir ayrıntı verilmesi gereken.

Hemen hemen hiçbir bilgi alamadığımız bir başka alan da, mekanların detaylarına dair betimlemeler. Mesela kale diye ifade edilen yer nasıl bir yer? Anladığım kadarıyla bu dizi devam ettiği sürece merkez olacak bir yer oysa. Bu hususta bir başka örnek daha vermem beklenirse; dizinin ilk başında, uzaktan bir köy evinin göründüğünü öğreniyoruz. Sonra da bir evin önünde tüfekli adamlar olduğunu. Eve dair birkaç kelime ile bilgi verilebilirdi bence. Böylece evin coğrafyası hakkında da bilgi sahibi olabilirdik. "Kerpiç tek katlı bir ev, yıkık dökük toprak bir ev" gibi. İşte bir örnek daha; sancak 1 yolda ilerlerken, ara ara müzik eşliğinde aksiyonlu sahneler hızla sürüyor. Bu arada boşluklar da var. Oysa o kadar hızlı seslendirmenimiz çabucak küçük ipuçları verebilir kör seyirciye yol durumu ve çevresi hakkında.

Diziyi baştan sona izlerken, beni benden alan ve “Ne zaman bitecek bu işkence?” bunalımına sokan bir hususu anlatacağım şimdi sizlere. Üstelik yazıyı daha da uzatma pahasına bol örnekleriyle. Sorun, betimlemelerde kullanılan zaman kipi.

Betimlemeci çok yerde şimdiki zamanın hikayesi kipinde anlatıyor olanı biteni. Yani "ediyordu, yapıyordu, duruyordu" gibi... Oysaki konu köre hikaye anlatmak değil ki; konu, görsel ögeler hakkında bilgi vermek. Hukuk Fakültesinde okurken bir hocam, yaptığı sözlü sınavlarda sorduğu incık cıncık sorulara yanıt veremeyen, içinde benim de olduğum birkaç tane öğrenciye bakıp şöyle demişti: "Sizi geçireyim de ileride bir olay karşısında karşınızdaki kişi bana küfür mü etsin?" Şimdi ben merak ediyorum. Bu betimlemenin yazarına, metni okurken durumu fark edemeyen seslendirmenine, var mı bilmiyorum ama son kontroldeki kişilere öğretmenleri hiç bu tür bir uyarı yapmadılar mı ki? Ne mi demek istiyorum? Buyurun örneklendireyim:

Ekranda, o an olan bir olay anlatılıyor sözde kör izleyiciye ancak geçmişten söz eder gibi şöyle söyleniyor: "İki adam konuşuyordu" diyor mesela.

"Teröristler arabanın önünü kesti." Doğru bir kullanım. Ancak ardından gelen "Kendi araçlarından inip arabaya doğru yürüdüler." Size göre de bizim dilimize uygun bir anlatım mı? Biz böyle mi söyleriz o anda olan bir olayı anlatırken? Doğru kullanım: "Kendi araçlarından inip arabaya doğru yürüyorlar" olmalı.

Yine Serdar'ın uzattığı kimliğin bilgisini veriyor betimlemeci. Çok doğru bir yerde, doğru bir betimleme. Ancak ifade şöyle: "Birleşik Arap Emirlikleri kimliğiydi." Oysa, izleyici orada gösterilen şeye tanıklık ediyor. Betimlemenin amacı da bu tanıklığı, körlüğe uyarlamak; köre masal anlatmak değil.

Başka bir örnek: "Kapı açıldı. İçeri takım elbiseli bir adam girdi." Doğru ifadeler ancak "Çocuk dalgın önüne bakmaktaydı"... Aynı sahneden başka bir cümle daha; "Parmağında Türk bayraklı bir yüzük vardı." Biz günlük kullanımda, bir şeyi ya da tanık olduğumuz olayları anlatırken ne zaman böyle deriz?

İşte bir tane daha: "Odadaki koltukta bir adam oturmaktadır. Bu adam, sarışın yabancıydı". Bizlik cümleler değil. Yapmayın Allah aşkına.

TRT gibi adı Türkçe'nin kullanımının en doğru olduğu yer ile bağdaşmayan birkaç başka husustan da söz etmek gerekir. Örneğin; çocuğun konsolosluğa getirildiğini söylemek istiyor seslendirmen. Ancak konsolosluk değil de sadece Konsolos diyor. Sanki o kurumun başındaki birinden söz eder gibi.

"Duvarda takvim ve nazar boncuğu var" değil; "Duvara takvim ve nazar boncuğu asılmış" denmesi çok daha şık ve akıcı olurdu.

Başka bir açıdan diğer bir örnek; "Flash back" nedir? Bizim dilimizde var mı böyle bir sözcük dizisi? TRT gibi Türkçe'nin önemsendiği bir kuruma hele hiç yakışıyor mu? "Geçmişe dönüş" ya da "geçmiş" dense de kör izleyici anlayabiliyor emin olun.

Bir başka gereksiz ve Türkçede pek de kullanmadığımız bir ifade tarzı da geniş zaman kullanımı.

Örneğin biz o anın gecede olması durumunu "Gece olur" şeklinde söylemeyiz. Dizide kullanımı ise şöyle; dizinin ilk betimleme cümlesi, "Almanya 1995, şehrin kuş bakışı görüntüsü. Gece olur." Gece olura kadar her şey güzel. Sadece "gece" denmesi gayet yeterli ve kulak tırmalamaz.

Helikoptere bindikten sonra "Sancak 1 aşağı bakar" betimlemesi de söz konusu bahsin örneklerinden biri. İngilizcenin olduğu gibi kopya edilmesinin dayanılmaz hafifliği. Oysa biz güzel gelişmeleri almalı ve kendi dilimize, kendi kültürümüze uyarlamalı değil miyiz?

Betimleme boyunca süren rahatsız edici bir başka nokta ise değişen sahnelerin pek çoğunda söylenen "Sahne değişti" ifadesi. Değişikliklerin daha az olan bir kısmında ise yalnızca mekanın adı söyleniyor. Bu da yeterli zaten. Kör seyirci anlıyor bu sayede sahnenin değiştiğini. Örneğin; sadece "Ceren'in evi" veya “minibüste” denmesi gibi. Ayrıca "Sahne değişti" demenin kulak tırmalamaktan başka bir ederi yok.

Çok önemli başka bir eksiklik ise dizinin bazı bölümlerinde yabancı dilde konuşuyor uzun süren sahneler boyunca oyuncular ancak kör izleyici ne konuştukları konusunda hiçbir fikir sahibi olamıyor. Muhakkak izleyiciler için altyazı geçiyordur bu esnada. Ancak altyazının körler için başka bir seslendirmen tarafından okunması gerekirdi. Aksi halde kör izleyici bu bölümü anlamsızca dinliyor sadece.

Bununla birlikte ilerleyen saatlerde, olaylar Fransa'da gerçekleşiyor. Paris'te asansörde kalan kadın ile adamın olduğu sahnede ve sonrasındaki Fransızca konuşmalarda betimleme seslendirmeni aynı zamanda repliklerin çevirilerini söylüyor. Hiç yoktan iyidir. Ancak yukarıda da söylediğim gibi betimleme seslendirmesi başka bir ses, altyazılar başka bir ses tarafından okunduğunda, iki detay birbirine girmez hem de betimlemeci seslendirmeleri okuyacağım derken görsel ögeler atlanmaz.

Çok önemli bir nokta da dizilerin eş erişimli versiyonlarının takipçilerine geç ulaşması sorunu. Gönül istiyor ki erişilebilir yapımlara herkesle aynı anda ulaşabilelim. Ancak günümüzde çeşitli sebeplerle film şirketleri veya kanallar buna müsaade etmeyebiliyor. Yine de bu işi bir standarda oturtmalı. Örneğin Kanal D ki takip ettiğim tek dizi o kanalda olduğu için biliyorum, bölümü genel izleyiciye sunduktan kırk sekiz saat sonra Engelsiz Kanal D’de yayımlıyor. Oysa Teşkilat’a baktığımızda, oturmuş bir sistem olmadığını fark ediyorum. Ayrıca yeti farkı olanları yaklaşık bir hafta gibi uzun bir süre bekleten TRT’yi ve Betimleme Fabrikası’nı ayrıca kınıyorum. Şöyle ki, Teşkilat’ın ilk bölümü Youtube’a, kanalda yayımlanmasından bir gün sonra yani 08.03.2021’de yüklenmiş. Oysa Eş erişimli versiyonu 16.03.2021’de. Dördüncü bölümü ise genel izleyiciye yönelik sunumu yine bir gün sonra 29.03.2021’de yüklenmişken, engelsiz versiyonu ancak 02.04.2021’de ulaşabilmiş hevesle bekleyenlere. Hevesle diyorum çünkü ben de bir dizi takipçisiyim ve izlediğim diziyi beklemek böyle bir şey biliyorum

Artık baştan sona betimlemeyi sahne sahne mercek altına alabiliriz. Bu sırada zaman zaman yukarıda söylediklerimi tekrara düşebilirim. Bundan ötürü şimdiden özür dilerim.

İlk başta film şirketinin logosu sadece isim olarak söylenmiş ancak uygun yer olmasına karşın logo betimlenmemiş. Oysa akışta yer var ve logonun tasviri yerinde olurdu.

Çocuğun atari oynadığının bildirilmesinden sonra, sahnede bir şeyler oluyor. Bağrış çağırışları ve efektteki müzik sesini duyuyoruz ama betimleme, olup biten hakkında film repliği olmadığı halde hiçbir bilgi vermiyor.

Betimlemeden, çocuğun aşağıda gelenlerin serdiği örtüye düştüğünü öğreniyoruz. Çok dikkatli üçüncü izleyişimde ancak çocuğu kendisinin annesinin ikna etmesi sonucu atladığını öğreniyorum. Efektlerin altında replikler pek de duyulmuyor ve betimlemeci kendisinin mi atladığını yoksa itildiğini ya da atıldığını söylemeliydi bence. Mesela "Çocuk, serilen örtüye atladı" denebilirdi.

Çocuk konsoloslukta Mete ile konuştuktan sonra betimlemeci, "Çocuk dalgın önüne bakmaktaydı" der ve yanlış saymadıysam dört cümle daha betimleme devam eder. Ardından, kısa bir müzik arasından sonra "Sahne değişti" denir ve "Dağların arasında aynı bakışa sahip birisi duruyordu" deniyor betimlemeci tarafından. Anladım ki dizinin izlediğimiz sahnelerinde daha önce görmediğimiz biri, bu bakan kişi. Ancak aynı bakıştan kasıt ne? Çocuğunki gibi dalgın bakışlı biri mi? Eğer öyleyse aynı bakışa sahip yerine, bir kez daha "dalgın" sözcüğünü kullanmak daha açık bir anlatım olmaz mıydı?

Başlangıçtaki jenerik anlatısı güzeldi bence. Gerçi ben en son isim okunduktan sonra jenerik bitti sanmıştım. Oysa çeşitli Ankara görüntüleri jenerik içindeymiş. Jenerik sona erdiğinde betimlemeci "Jenerik bitti" dedi zaten. E bence iyi olmuş. Yoksa mesela ben onu dizinin başı sayardım. Ancak jenerikle ilgili şöyle bir eleştirim var. Biz körler seslerle insanları tanırız. Oyuncunun sesini daha önce duymadıysak ya da o film veya dizi içinde oyuncu dublajla başka bir ses kullandıysa, o rolü oynayan oyuncuyu tanıyamayız. Bu sebeple, hangi rolü hangi oyuncu oynuyor, jenerik içinde seslendirilmelidir ki kör izleyici, oyuncu ile rolü eşleştirebilsin.

Olayların ilk başladığı sahne, betimlenmeyen bir evde geçiyor. Bu ev her neredeyse ki ben tamamen tahminle Suriye ya da Irak gibi düşündüm, tercüme de olmayınca öğrenemedik tabii, her neyse evin içinde ve etrafında MİT yetkilisi adam ile oradaki bir grup arasında çatışma oluyor. Bu esnada olan biten betimlemeci tarafından olabildiğince ayrıntılı veriliyor zaten. Ancak bir noktada "Şeyh tedirgin telefonu indirdi" deniyor. Şeyh mi? Nereden anladık? Biz kör izleyici şaşırdık bir anda, “Cee!” diye çıkınca. Oysa orada küçücük bir açıklama cümlesinin sığacağı bir boşluk da varken.

Sonrasında, şeyh denen kişi ile MİT görevlisi arasındaki çatışmada, biri pencereye doğru yürüdü deniyor ve ardından betimleme sürüyor. Ancak hangisi? Şeyh mi, MİT görevlisi mi? Fakat durun, ilerleyen sahnede bir anda betimlemeci, "diğer tarafta" diyor ve MİT görevlisinin sesini duyuyoruz. "At silahını" diyor. Muhtemelen şeyhe. Demek ki o pencereye doğru yürüyen başka biriymiş. Ancak bu söylenmiyor ne yazık ki. Detaylı inceleyince fark ediliyor.

MİT görevlisi ki sonrasında biz onun Sancak 1 kodlu görevli Serdar olduğunu öğreniyoruz, adama “Benimle geliyorsun" dedikten sonra, evden çıkıyorlar. Değişen bir sahnenin ardından, betimlemeden adamı yakalayan kişinin arabanın yanında olduğunu duyuyoruz. Fakat "Benimle geliyorsun" dediği adamı ne yaptı? Herhalde bu, dizinin o sahnesinde de net değil. Olsaydı, sanırım betimlemeci atlamazdı. Ne bileyim? Ağzını tıkayıp bagaja mı koydu? Öldürüp bir kenara mı attı? Bayıltıp arka koltuğa mı yatırdı? Çok merak ettim.

Operasyonun sonunda öğrendim. Adam ortaya çıktı. Ellerini bağlayıp arka koltuğa koymuş.

Betimlemeden bağımsız olarak şimdi de merak ettiğim; o kadar arama, kimlik kontrolü, çatışma arasında adamı kimse fark etmedi mi? Adam hiçbir şey yapmadan bekledi mi? En azından yolu kesenlere “Beni kurtarın” diye bir bağırmadı mı? Çünkü betimlemeci, baygın olduğuna dair bir şey söylemiyor. Sancak 1, arkada kapıyı açıp elleri bağlı adamı indiriyor sadece. İlginç! Nasıl oturuyordu ki Sancak 1’in önünü kesenler onu hiç fark etmiyorlar.

Sancak 1’in operasyonu sırasında MİT'te bilgisayarlardan onu takip ediyorlar ve telsiz benzeri bir cihazla sürekli uyarıyorlar. Bu yere anladığım kadarıyla "Kale" deniyor. Neden? Gerçi diziyi ikinci kez izliyorum şimdilik. Sonuna kadar izlediğim ilkinde, buna dair bir şey duymadım, yani neden olduğuna dair. Herhalde dizi açıklamalarından öğrendiğini kullanmıştır betimlemeci ve doğru bir yaklaşım olmuş. Ancak Kale'nin nasıl bir ortam olduğuna yönelik küçük küçük bilgiler verilebilirdi. Bu, büyük bir eksiklik olmuş ne yazık ki. Ha bu arada, sadece baştaki birkaç sahnede değil, dizi boyunca buna dair hiçbir açıklama yok.

Açıklanmayan bir başka ayrıntı da Kale'dekilerin uyarıları nasıl bir cihazla sahadakilere verdiği. Kulaklıkla mı, telsizle mi? Nedir bu sistem? Çünkü operasyon sahasındaki herkesle, merkez bir şekilde etkileşim halinde. Bu anlaşılıyor repliklerden ama nasıl?

Başka bir sahnede Sancak 1 kimliğini verdikten sonra yolunu kesenler, üzerini arıyorlar ve bagajı açmasını istiyorlar. Sancak 1 oyalanınca, terörist denen adam bağırıyor ve makinalı tüfek sesi duyuluyor. Bundan sonra seslendirmen, "Adam bagajı açtı" diyor. Betimlemede kopukluk var burada. Şöyle ki: "Adam bagajı açtı" dendiğine göre, bagajı açan sanki farklı biri. Bağırıp taramalı ile ateş eden başka biri. Çünkü sonrasında Sancak 1, kurşunlanan arabaya bakıyor betimlemecinin söylediğine göre. Benim anladığım: Sancak 1 bagajı açmakta oyalanınca, teröristlerden biri sinirleniyor ve arabayı tarıyor. Acaba gerçekten öyle mi? Buna açıklık getirilebilirdi. Kaç kişilerdi mesela? Çünkü sonunda “Sancak 1 hepsini etkisiz hale getirdi” deniyor. Kaç kişiyi birden?

Operasyon bittikten sonra, Zehra'nın evinde eski kocasının çocuklarının odasındaki hal ve hareketleri gayet güzel betimleniyor da çocuk ve adama dair hiçbir betimleme yok. Bundan sonra Kale'nin önüne geçiliyor ve Zeynep adlı birinin oturduğundan, telefonu eline almasından ve arama yapmasından söz ediliyor. Sonra telefon çalıyor ve Zehra'nın eski kocasını aradığı anlaşılıyor. Demek ki Kale'nin önündeki kişi Zeynep değil Zehra'ymış. Aslında izlerken ben de bir an dumur olmuştum. Zeynep de kim diye.

Zehra, birkaç sahne sonra eski kocasının kendi evine götürdüğü kızını görmek ve dahası almak için onun evine gidiyor. Kapıdaki konuşmalardan, adamın isminin Kemal olduğunu öğreniyoruz. Sonra sahne akıyor ve betimlemeci, adının Kemal olduğunu öğrendiğimiz kişi için hala "eski kocası" tabirini kullanmaya devam ediyor. Gereksiz ve anlamsız bir tanımlama.

İlgimi çeken bir başka detay şöyle: Sancak 1’in ev sahnesinde, teröristlerden birinin bileğindeki bir damgadan söz edilmişti. Bir damga ayrıntısı da Şirket denilen çok uluslu planlamacıların büyük masa etrafındaki sahnesinde Mahtûm adlı kişinin öldürülmesinden sonra onun yerine geçen adamın bileğine damga basılması şeklinde göze çarpıyor. Acaba iki damga da aynı amaç için mi? Belki de bu olayların çözümü için kilit bir şeydir. Bence betimlemecinin özellikle bu tür yapımlarda en küçük bir detayı atlamaması gerekir. Çünkü çözümler küçük detaylarda gizlidir. Ayrıca, damgalanan bu ikinci adam nasıl bir tip? Bununla ilgili hiçbir betimleme yok. Oysa, bence önemli bir adam bu ve diğer bölümlerde muhakkak karşımıza çıkacak biri. Dolayısıyla, dış görünüşüne dair ipuçları verilmeli ve adını bilmediğimize göre mesela “damgalanan adam” şeklinde kodlanmalıydı. Biz bu adamın adının "Zayed Fadi" olduğunu öğreniyoruz sonradan liderlerinin söyleminden ama Zayed Fadi nasıl biridir bilmiyoruz.

Diğer bir yerde saldırı hazırlığı öncesinde yol tabelaları taşıyan kamyonet ve arkasındaki iş makinası ardından gelen iki araçtan ve içinden inen işçilerden söz ediyor betimlemede. Fakat sonrasında "Bunlardan biri sarışın yabancı biri de Murat'tı" deniyor. Sonrasında da biri, sanırım Murat olan, çünkü betimlemeci kim olduğunu söylemiyor, işçilere talimat veriyor. Burada da bir anlam kopukluğu var. Anlaşılan araçlardan inen bir sürü insan var ve içlerinden ikisi de Murat ve sarışın yabancı. Neyse körlere dizi betimlerken, bir yandan da zihin jimnastiği yaptırmak istiyorlar herhalde.

Devamında "Çalışmaya başladılar" deniyor ama çalışmanın ne olduğu konusunda bir şey söylenmiyor. Sonrasında dizideki repliklerden "Şişşşt bak bu adam" dendiğini duyuyoruz. Gösterilen kim? Diziyi ikinci izleyişimde, biraz da konuya hakim olduğum için tahmin yürütüyorum. Sanırım bir fotoğraf gösteriliyor birine. Mesela ben o birinin Murat olduğunu sanmıştım. Ancak bu detaylara ilişkin de bir betimleme yok. En sonunda da "Yabancı ile esmer adam ayrıldı" diye söylüyor betimlemeci. Haydaaa! Yabancıyı anladık, sarışın adam da, esmer adam kim? Murat nerede?

SİHA fabrikasında ödül töreni sırasında olan sahnede betimleme aynen şu şekilde yapılıyor. "Eşarplı kadın ileri doğru yürüdü. Masanın yanında biri, elinde bardak tutmaktaydı. Bardak düştü. Herkes yere devrildi." İlk üç cümlede anlatılmak istenen tamam da, son cümlede bir kopukluk var. “Herkesin yere düşmesi ne alaka?” diye düşünüyor insan duyunca. Birkaç sahne sonra anlaşılıyor ki oradakileri zehirlemişler. Fakat "Herkes bir anda teker teker yere düşüyor ya da düşmeye başladı" denilse daha açıklayıcı olur kanımca.

SİHA’ların bilgilerinin çalınması saldırısı sırasında olan biten, çoğunlukla güzel yansıtılmış. Mesela sarışın adamla minibüsteki adamın aynı anda cihazlarına kart takmaları, iyi yakalanmış ve atlanmamış önemli bir detay olmuş. Ancak bu cihaz ne nevi bir cihaz? Anladığım kadarıyla telefon değil. Telefon olsaydı, herhalde betimlemeci bunu böyle ifade ederdi. Eğer başka bir cihazsa, bunu bilmek isterdim. Galiba diğer körler de bilmek isterlerdi. Ha orası aksiyonun hızlı aktığı sahneler ve araya nasıl sıkıştırılabilirdi bilmiyorum ama gene de tek bir kelime ile olsa da verilseydi iyi olurdu. Bir betimleme cümlesi sonunda çatışma sahnesi var ve orada uygun boşluk var aslında.

Sarışın adam, sakallı yardımcısı ve eşarplı kadının ambulansla karanlık otopark sahnelerinde, sarışın adamın eşarplı kadını öldürdüğü esnada betimlemeci anlattıklarına ek olarak "silah sesi" diyor. Duyduğumuz sesi biz körler anlattıklarının ışığında silah sesi olarak anlayabiliyoruz zaten. Belirtmesine gerek yok ki. Bu olsa olsa sağırlar için altyazıya eklenmesi gereken bir şey olur.

Zehra'nın Başkan'a ödül töreni binasının içerisinde tespit edilen iki yabancı, yani sarışın adam ve sakallıya dair açıklamasından, sakallının aslında bizim önceden adını duyduğumuz Murat olduğunu öğreniyoruz. İyi de o halde neden betimlemeci onun Murat olduğunu bile bile Sakallı diyor ve bize üçüncü bir kişiymiş gibi düşündürtüyor? Hiç anlamadım.

Zehra ile Mete'nin konuşma sahnesi sonrası yine o öldürücü "Sahne değişti" cümlesi ile yolda bir takip sahnesine geçiliyor. Oysa "yolda" denip ardından, "Sokakta tek başına yürüyen trençkotlu bir adam gördük" şeklinde devam edilmeliydi. Neyse, benim burada demek istediğim başka bir şey aslında. Sahnede üst üste tam beş betimleme cümlesi "trençkotlu adam" tamlamasıyla başlıyor. İlk defasında ona dair belirleyici bir detay olarak söylem doğru ve güzel seçilmiş. Ancak sonrasında sadece “adam” denilebilir, birkaç cümle sonra belki yeniden belirleyici olması bakımından tekrarlanması yeterli olabilirdi. Ona bile gerek yok da neyse.

Aynı peş peşe sözcük tekrarı olayına bir örnek daha yazayım size bir başka sahneden. "Takipçi ceketinin içine uzanıp köstekli bir saat çıkardı. Takipçi, saate bakıp köstekli saati yerine koydu. Takipçi, etrafına baktı. Ceketin önünü ilikleyip yürümeye başladı." Sizce de ikinci ve hatta üçüncü takipçi gereksiz kalabalık değil mi? Bu lüzumsuz, sürekli tekrar durumları örneklendirdiğim iki sahneyle sınırlı değil üstelik ne yazık ki.

Şimdi sizlere bir söylem karmaşasından söz edeceğim. Hulki ile magandaların mücadelesi sahnesinde dikkat çekiyor. "Maganda Hulki'ye yumruk attı" diyor betimlemeci ve sonrasında "Hulki de kendine bir tokat atıp magandaya baktı" diye devam ediyor. Hulki'nin "Sinek kondu sandım" dediğini duyuyoruz ve betimlemeci "Hulki, kuvvetli bir tokatla magandayı yere serdi" diyor. Şimdi bir önceki betimleme cümlesinde Hulki kendini mi tokatladı strateji gereği yoksa ona, yani magandaya mı tokat attı? Bence laf olsun diye kendini tokatlaması ve ardından "Sinek kondu sandım" demesi çok saçma. Dolayısıyla, betimlemede önemli bir kelime hatası daha.

“Hulki tekrar arabasına bindiğinde arabayı çalıştıracakken, dikiz aynasından arka koltuğu fark etti" cümlesini duyuyoruz. Ardından Hulki, "Başkan'ım" diyor. Yine betimlemeciden bu sefer "Başkan arka koltuktaydı" söylemini duyuyoruz. Kullanılan haber kipi hariç, söylem yerinde olmuş bence. Yoksa Hulki'nin "Başkan'ım" demesine anlam veremeyebilirdim.

Bazı sahnelerde Ankara'nın ya da Paris'in tepeden görünüşü veriliyor. Tabii biz bunu betimlemeden anlıyoruz. Betimlemeci bu noktada mesela, "Paris, şehri tepeden gördük" diyor. Oysa "Paris'in yukarıdan görünüşü” ya da “kuş bakışı Paris manzarası" daha doğru bir kullanım olurdu. Emine Kolivar ile yaptığım söyleşiden ve betimlemeye dair okuduklarımdan aklımda kalana göre, uluslararası standartlarda bu tür sahnelerin betimlenmesinde bazı kriterler var. Ne olduklarını tam hatırlamıyorum. Ancak mesela, geniş zamanın kullanımını İngilizceden olduğu gibi almak yerine, bu tür ayrıntılar yurtdışındaki örneklerinden dikkate alınsa, çok daha verimli bir çalışma olur kanımca.

Yukarıda, mekan bilgilerinin çoğunlukla atlanmadığını yazmıştım. Atlandığı bir sahne var. O da “Uzay, karısıyla” dendiğinde, restoranda oldukları söylenmemiş. Oysa çok belirgin bir şey bu.

“Dikkate bile değmez” diyeceksiniz belki ama göz önüne alınsın diye bunu da yazmadan geçemeyeceğim. "Pınar apartmanda katı telefonuna okuttu" değil, "Kartı telefonuna okuttu" denecekti. Burada çok önemli değil ama bazen tek bir harf çok fazla anlam değişikliğine yol açabilir. Mesela, “çok” ile “çök” arasında iki nokta farkı var ama anlam ne kadar değişiyor değil mi?

"Karanlık bir otoparkta, bir araba ilerledi. Otopark, arabanın farlarıyla aydınlandı. Arabayı kullanan Serdar'dı" metni bizim kullanımımıza en uygun şöyle olması doğru olmaz mı sizce de? "Karanlık bir otoparkta bir araba ilerliyor." Çünkü otoparkta ilerleyen araca seyirci tanıklık ediyor o anda. "Otopark, arabanın farlarıyla aydınlandı. Arabayı kullanan Serdar'mış." Çünkü sonuçta izleyici sonradan fark ediyor ve kör seyircinin de bunu izleyiciyle birlikte anlaması gayet normal.

"Şehirden manzaralarla hava aydınlandı" hem durumu hem zamanı bildirmesi açısından güzel bir söylem olmuş. Tebrik ederim bunun için.

Son olarak son sahneden betimleme cümleleri aktaracağım. Seymenler Parkı’nda SİHA’ların çalınan bilgilerini teslim alan kişinin peşindedir. Başlarında Serdar'ın olduğu sivil polis ekibi. Parka yüzü kapalı, tanınmayacak halde bir kadın gelir ve bırakıldığı yerden paketi alır. O giderken, Serdar peşine takılır. Betimleme cümleleri şu şekilde akar: "Serdar izledi. Serdar yürüdü." Bir süre sonra, "Kadın yürüdü. Kadın başında bereyle Serdar'a arkası dönüktü." Bu arada, Serdar bir şekilde sevgilisi Ceren'i tanımış olacak ki nispeten sessizce "Ceren" dedi. Sonrasında gelen betimleme anlatısı şöyle; "Kadın, yüzünü döndü. Paketi teslim alan, Serdar'ın sevgilisi Ceren'di. Serdar kalakaldı. Ceren, etrafına bakıp yürümeye başladı." Ceren, etrafına bakarken Serdar'ı gördü mü? Görüp de tanıyamadı mı? Bence "Ceren, Serdar'ı fark edemedi” ya da “Ceren, Serdar'ı gördü" şeklinde bir açıklama yapılmalıydı.

Betimleme, daha doğrusu eş erişim, vazgeçilemezdir. Bu amaca hizmet eden farklı kuruluşlar elbette ki olacaktır. Hatta bir noktadan sonra olması faydalı dahi olabilir. Hem eş erişimli ögeler çoğalacak hem de rekabet yapılan işin gelişimini sağlayabilecektir. Ancak görünen o ki bir üst kurul ve hatta kör ve sağırlardan oluşan bir üst kurul tarafından yapılan işler denetlenmelidir. RTÜK içinde belli bir grup dahi oluşturulabilir bu konu hakkında. Yani bu iş, “Ben yaptım, oldu” mantığına terk edilebilecek, sadece iş teslim edilip para kazanılabilecek bir şey değildir. Nasıl ki bir dizi ya da film izleyiciye sunuluyor ve izlenme oranlarına göre tutup tutmadığı belirleniyor, ona göre mesela yayından kaldırılabiliyorsa, eş erişimli bir yapım da değerlendirilmeli ve şu aşamada yapılan iş olmasa bile yapamayan ekipler bu işten el çektirilmelidir. Elbette “Betimleme Fabrikası, bu işi yapamıyor” demek istemiyorum. Ancak bu iş ciddi bir iştir. Her kim olursa olsun, bunu bilmelidir.

Son söz olarak, büyük puntolarla bir kez daha haykırmak istiyorum:

BİZ OLMADAN BİZİM İÇİN ASLA.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.