Toplam Okunma 0
Görme engellilerin işlemlerinde iki tanık istenmesine itiraz için Türkiye Noterler Birliği önünde bir araya gelen görme engellilerin eyleminden bir fotoğraf. Fotoğrafta ellerinde pankart tutan görme engelli kadın ve erkekler yer alıyor. Pankartlarda imzam kişiliğimdir, noter kanundan üstün değildir, yasa tanık istenemezken noter körlere tanık dayatamaz ifadeleri yer alıyor. Arka planda binalar ve araçlar görünüyor. Sol üstte fotoğrafın kaynağı medyascope.tv olarak belirtilmiş.

Türkiye Noterler Birliği’nin körlere, yaptıkları işlemlerin geçerli olması için ısrarla iki tanık dayatmaya devam etmesi karşısında bu kuruluşa karşı son aylarda yeniden bir mücadele başlatılmış bulunuyor. İmza kampanyaları, basın açıklamaları, tweett eylemleri, ilgili kurumlar nezdinde lobi faaliyetleri sürüp gidiyor. En son olarak 10 Mayıs günü, içlerinde Türkiye Körler Federasyonu ve bağlı dernekler ile Görme Engelli Evrensel Hukukçular Derneği, Engelsiz Erişim Derneği, Eğitimde Görme Engelliler Derneği, Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Derneği gibi pek çok derneğin ve Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Bursa ve Denizli barolarının da bulunduğu üç yüz kişiyi aşkın bir grup tarafından bir basın açıklaması ve dört saate yakın oturma eylemi gerçekleştirildi. Bu, 2015 yılının 10 Mayıs günü Engelliler Konfederasyonu ile Engelli Hakları Forumu’nun birlikte gerçekleştirdikleri, bin kişinin üzerinde bir katılımla yapılan ve Altı Nokta Körler Derneği ile Türkiye Sakatlar Derneği’nin de etkin bir biçimde desteklediği “Büyük Ankara Buluşması”ndan sonra en kalabalık ve etkili eylemdi. Basında ve web sitelerinde geniş yer buldu. Bu eylemle birlikte körler, demokratik engelli hareketinin öncüsü olarak yeniden sahne alıyordu. Dergimizin bu sayısında, belleğimizi yenilemek ve tarihe not düşmek adına körlerin imza sorununun tarihsel süreci ve perspektifleri hakkında bir panorama sunmaya çalışacağım.

 

Körlerin imza sorunu önemli midir? Evet, son derece önemlidir. Zira imza kişiliğin dışavurumudur. Dünyada ne kadar insan yaşıyorsa, o kadar farklı imza bulunmaktadır. Birey olarak insan, varlığını ve iç dünyasını imzası aracılığı ile ortaya koyar. İmza, “İşte ben buyum. Birey olarak varım ve başka bireylerden farklıyım” anlamına gelen bir iletidir; bir kişilik beyanıdır. Hele hele günümüzün atomuna dek parçalanmış ve bireyselleştirilmiş kapitalist toplumunda imza kişiliğin kanıtlanmasının bir aracıdır aynı zamanda. Kişi isen imzan vardır; imzan yoksa kişi değilsin.

 

Yalnız burada, imzayı bir çizgisel şekil olarak algılamamak gerekir. Bir resim, bir şiir, bir roman, bir müzik bestesi, bir yontu da imzadır aynı zamanda. Zira her türlü yaratının kendine özgü bir tarzı, tadı, rengi, estetiği ve niteliği vardır. Bütün bu yaratılar, yaratıcısının ruhsal dünyasını, içsel zenginliklerini ve yeteneklerini yansıtırlar. İmzanın çizgisel bir şekil haline dönüşmesi, kişiliğin simgeleştirilmesi ve kanıtlanması gereksiniminden doğmuştur.

 

Şimdi şunu sorabiliriz: Noterlerin geçerli sayılması için imzamıza iki tanık istemesi ne anlama gelmektedir? Çok açık değil mi? “Ben senin kişiliğini tanımıyorum. İki tanıkla kişi olduğunu kanıtla.” Bu, çağ dışı ve son derece onur kırıcı bir tutumdur.

 

Körlerin bütünüyle eğitimsiz ve cahil olduğu bir dönemde, özellikle borçlandırıcı işlemlerde risk altına girmemeleri ve aldatılmamaları için yaptıkları işlemi ona açıklayacak, yanlış bir işleme imza atmalarını önleyecek birilerine gereksinim duyulmasını anlamak olanaklıdır. Ama körlerin öğretmen, avukat, sosyolog, psikolog, kamu yöneticisi oldukları, her düzeyde eğitim gördükleri ve ticaret yaşamında binlerce başarılı işlem yaptıkları günümüzde bunu anlamak ve hoş görmek olanaklı değildir. İşte bu yüzden, Türkiye Noterler Birliği’nin iki tanık dayatmasına karşı yürütülen mücadele yaşamsal önemdedir. Bir kişilik sorunu olduğu kadar bir onur sorunudur aynı zamanda.

 

Bu yüzden ülkemizdeki körlerin çatı örgütü olan Türkiye Körler Federasyonu, demokratik ve mücadeleci bir niteliğe kavuştuğu 1994 yılından itibaren sorunu gündemine aldı. Bütün yasalaştırma önerilerinde ve özellikle demokratik, kapsamlı ve bütünlüklü yasa taslağı çalışmalarında tanık bulundurulması zorunluluğunun kaldırılmasına yer verdi. 2004 yılında ilan edilen Engelliler Kanunu taslağına bu hususun girmesi için yoğun bir lobi faaliyeti gerçekleştirdi.

 

Hummalı bir lobi çalışmasının sürdürüldüğü ve mecliste sabahladığımız günlerdi. Kör milletvekili Sn. Lokman Ayva ve dönemin engellilerden sorumlu devlet bakanı Sn. Nimet Çubukçu bizi destekliyordu. Ancak mecliste grubu bulunan partilerin hiçbiri konuya henüz sıcak bakmıyordu. Özellikle iktidar partisinin güçlü isimlerinden Mir Mehmet Dengir Fırat ile ana muhalefet partisi sözcülerinden Haluk Koç, bizi çok zorluyordu. Bu uygulamanın körlerin çıkarlarının korunması için yapıldığına inanıyorlardı. Onların tereddüt geçirmesinde o zamanki Türkiye Sakatlar Konfederasyonu başkanı Faruk Öztimur ve onun hukuk danışmanı Ömer İnal Durmuş’un tanık zorunluluğunun muhafaza edilmesi için partilere yaptıkları baskıların da etkisi büyüktü. Sürekli olarak siyasal partilerin faks cihazlarına tanık zorunluluğunun kaldırılmaması için dilekçeler gönderiyorlardı. Sn. Lokman Ayva, meclisteki odasını lobi faaliyeti yapan Türkiye Körler Federasyonu heyetine tahsis etmişti. Orada sabahlıyorduk. Zira TBMM geç saatlere hatta bazen sabaha dek çalışıyordu. İktidar ve muhalefet temsilcilerini bulduğumuz yerde sıkıştırıyor; onlara haklılığımızın gerekçelerini anlatmaya çalışıyorduk. Meclisin tatile girmesine birkaç gün kalmıştı. Görüşmeler uzuyordu.

 

İktidar ve muhalefet temsilcileri bizden haklılığımızı kanıtlamamız için çağdaş ülke yasalarından emsal düzenlemeleri getirmemizi istiyorlardı. Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin kör örgütleriyle internet üzerinden yazışıyor; emsal düzenlemeler bulmaya çalışıyorduk. Birçok Avrupa ülkesinde tanık gereksinmesi ve uygulaması olmadığından, buna ilişkin bir düzenleme de yoktu. Nihayet konuya ışık tutacak bir-iki örnek bulabildik. Ama yine de parti temsilcilerinin tereddüdünü gideremedik. Sn. Ayva ve Sn. Çubukçu ile birlikte gecenin bir yarısında Azerbaycan’dan yeni dönmüş olan başbakan Sn. Recep Tayip Erdoğan ile görüşmeyi başardık. Bizi dinledi ve kesin bir dille merak etmememizi, sorunun mutlaka çözüleceğini belirtti. Ne var ki meclis iki gün sonra yani 1 Temmuz 2005 günü tatile girmeye karar vermişti. 5378 sayılı Engelliler Kanunu’nun yetişmesi mümkün gözükmüyordu. Bunun üzerine 28 Haziran günü yapılan grup toplantılarına büyük bir kalabalıkla girmeye ve sürenin uzatılması için baskı yapmaya karar verdik. Salı günü yaklaşık iki yüz kişiyle Ak-Parti grubundaydık. Ayaküstü başbakanı yakalayarak talebimizi açıkladık. Konuşmasında bu talebi değerlendireceklerini söyledi. Sonra CHP grubuna geçtik. Sn. Deniz Baykal’a da ayaküstü derdimizi anlattık. Sn. Baykal, konuşmasında tatil süresinin uzatılması için Ak-Parti’ye hodri meydan çekti. Böylece meclisin çalışma süresi 7 Temmuz’a kadar uzatılmış oldu. 5378 sayılı kanun, imza zorunluluğunun kaldırılması da dahil olmak üzere partilerin oybirliğiyle kabul edildi.

 

5378 sayılı kanunla Borçlar Kanunu’nda ve Noterlik Kanunu’nda değişiklikler yapılarak körlerin iki tanık bulundurması onların isteğine bırakılıyor; Türk Ticaret Kanunu’ndaki ilgili hüküm bütünüyle iptal ediliyordu. Sıra bu değişikliklerin yaşama geçirilmesine yani uygulanır hale getirilmesine gelmişti.

 

Uzun süre bankalar ve tapu müdürlükleri buna direndiler. Noterler iki tanık bulundurulmaksızın işlem yapmaya başladılar. Zaman zaman bankalara ve zorluk çıkartan Noterlere karşı örgütlerimizce basın açıklamaları ve eylemler yapıldı. Tanıksız imza uygulaması giderek yayılmaya başladı. Altı Nokta Körler Derneği adına Tapu Tüzüğü’nün körlerden tanık isteyen hükmünün iptali için Danıştay’da açılan dava 2011 yılında söz konusu maddenin iptali ile sonuçlandı ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü yeni bir tüzük hazırlamak zorunda kaldı. Böylece sorun, tapu müdürlükleri nezdinde de çözülmüş oldu.

 

Ne var ki aynı yıl MHP milletvekili Faruk Bal’ın önerisi üzerine yeni Borçlar Kanunu’nun görüşmeleri sırasında kanuna iki tanık uygulamasını yeniden getiren bir hüküm konuldu. Bu gelişmenin arkasında eskiden olduğu gibi yine Ömer İnal Durmuş vardı.  Türkiye Körler Federasyonu’nun kararlı mücadelesi sayesinde kabul edilen kanun, Resmi Gazetede yayımlanmadan “tekrir-i müzekkere” yoluyla yeniden değiştirilerek iki tanık bulundurulması görme engelli bireyin isteğine bırakıldı.

 

Fakat aksilikler sona ermedi. 2014 yılında Türkiye Noterler Birliği, her nedense daha önce uygulayageldiği iki tanık istememe tutumundan vazgeçip bir genelge yayınlayarak 2005 öncesi uygulamalara geri döndü. Türkiye Körler Federasyonu derhal harekete geçerek TNB’ye bir dilekçe verip bu tutum değişikliğinin nedenini sordu ise de ikna edici bir yanıt alamadı. TNB, bin dereden su getirerek Noterler Birliği Kanunu’nun 86 ve 87. maddelerini dayanak gösterip imza atma imkanına sahip olmayanların iki tanık bulundurmasının zorunlu olduğunu söyledi. Oysa TNB’nin sözünü ettiği bu maddeler, herhangi bir nedenle imza atma imkânı bulunmayan kişileri ilgilendirmekte olup körlerle ilgili bir düzenlemeyi içermemekteydi. Zira aynı kanunun 73 ve 75. maddeleri, 86 ve 87. maddelerin istisnasını oluşturmakta; öncelikle uygulanması gereken özel hüküm niteliğini taşımaktaydı. Türkiye Körler Federasyonu’nun bu tezleri karşısında TNB kös dinledi ve tutucu davranışta ayak diredi.

 

2016 yılında Altı Nokta Körler Derneği konuyu gündemine alıp o dönem derneğin hukuk danışmanı olduğum için benden bu hususta kapsamlı bir rapor hazırlamamı istedi. Konuyu çeşitli bakımlardan etraflıca inceleyen 16 sayfalık bir rapor hazırladım. Bu raporda gerek Borçlar gerekse Noterler Birliği Kanunlarının son derece açık bir biçimde iki tanık bulundurulmasının görme engelli bireyin kendi isteğine bağlı olduğunu, Yargıtay kararlarının bunu desteklediğini, yeni bir yasa değişikliği olmaksızın Noterler Birliği Kanunu’nun 73 ve 75. maddelerinin uygulanmasının zorunlu olduğunu, Noterler Birliği’nin açıkça yasayı çiğnediğini belirttim.

 

Bu arada 2016 yılında Engelliler Konfederasyonu’nun yürüttüğü lobi faaliyeti sonunda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, “Bankacılık Hizmetlerinin Erişilebilirliğine Dair Yönetmelik” adıyla bir yönetmelik yayımlayarak bankacılık işlemlerinde iki tanık bulundurulmasını körlerin isteğine bırakan bir düzenleme yaptı.

 

Aynı yıl Noterler Birliği’nin yasa dışı uygulaması, Türkiye Körler Federasyonu’nun da gündemine geldi. Federasyon, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü ile görüşerek iki tanık bulundurulmasının körlerin isteğine bağlı olduğu yönünde genel müdürlüğü ikna etti ve bu doğrultuda bir yazının Noterler Birliği’ne gönderilmesini sağladı. TNB, Türkiye Körler Federasyonu’nun ısrarlı randevu taleplerine yanıt vermiyordu. Bu yüzden federasyon ve Engelsiz Erişim Derneği 5 Aralık 2016 tarihinde TNB önünde kitlesel bir basın açıklaması yaptı. Yüzlerce kabartma ve mürekkep baskılı dilekçeyi TNB’ye verdi. Bu eylem üzerine TNB yetkilileri, federasyonla görüşmeyi kabul etmek zorunda kaldılar. TNB, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Türkiye Körler Federasyonu, Engelsiz Erişim Derneği, Eğitimde Görme Engelliler Derneği temsilcilerinden oluşan bir çalışma grubu toplantılara başladı. Bu toplantılara Türkiye Körler Federasyonu’nun daveti üzerine Görme Özürlüler Federasyonu da katıldı. Bu kapsamda dört toplantı gerçekleştirildi. Çalışma grubu, katılımcı sivil toplum örgütlerinin görüşlerini benimseyerek çalışmalarını sürdürdü. Hatta TNB, süreci biraz daha yumuşatmak amacıyla 2019 yılında yeni bir genelge yayımlayarak şimdilik onama şeklindeki işlemlerde iki tanık istenmesini kaldırdı. Bir teknik komisyon oluşturularak körlerin yaptığı işlemin içeriğine vakıf olarak imzalarını atabilmeleri için teknolojik gelişmelere uygun senaryolar oluşturdu. Bu senaryolar içerisinde akıllı telefonla işlemi adım adım izleyerek onaylayan senaryonun daha yaygın uygulama alanı bulabileceğine ilişkin bir kanı egemen oldu.

 

Ama tam bu aşamada yeni bir gelişme meydana geldi ve Aile ve Sosyal Politikalar bakanı Sn. Zehra Zümrüt Selçuk görevden alındı ve yeni bakan konuya olumlu bakan Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü Sn. İshak Çiftçi’yi değiştirerek son derece duyarsız olan Sn. Orhan Koç’u görevlendirdi. Ayrıca Noterler Birliği Genel Kurulu’nda yönetim kurulu değişikliği meydana geldi. Böylece, süreç akamete uğramış oldu. 2020 yılında Covid-19 Pandemisi başladığından, iki yıl zaman kaybedildi.

 

Avukat Mümin Özeken’e noterlik tarafından 2 imza olmadan işlem yapılmaması ve avukat Mümin Özeken’in suç duyurusunda bulunmak istediği savcının da iki tanık istemesi üzerine 2022 yılının Nisan ayında sorun yeniden gündem oldu.  5 Nisan’da eş zamanlı olarak Görme Engelli Evrensel Hukukçular Derneği Ankara Adliyesi önünde, İstanbul Barosu Engelliler kurulu İstanbul Çağlayan Adliyesi önünde kitlesel basın açıklamalarıyla bu uygulamayı protesto etti. Konu iktidar partisi yetkililerine taşındı. Avukat Mümin Özeken’den iki tanık isteyen Cumhuriyet savcısı görevinden alındı. Türkiye Körler Federasyonu, Görme Engelli Evrensel Hukukçular Derneği’nin talebi üzerine konuyu gündemine alıp 10 Mayıs 2022 tarihinde TNB önünde bir basın açıklaması yapılmasına karar verdi.

 

Daha sonra Görme Engelli Evrensel Hukukçular Derneği tarafından 200 sayfalık bir dosya hazırlandı. Bu dosya içerisinde talep dilekçesinin yanı sıra Adalet ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlıklarının görüşleri, Yargıtay kararları, BM Engelli Hakları Sözleşmesi’nin ilgili maddeleri, BM Engelli Hakları Komitesi’nin sözleşmenin “Kanun Önünde Eşit Tanınma” başlıklı 12. maddesine ilişkin 1 nolu genel yorumu ile Uluslararası Noterler Birliği’nin Engellilerin Hukuki Ehliyetine İlişkin İyi Uygulamalar Kılavuzu yer alıyordu. TNB başkanı Sn. Dursun Cin’den bir randevu alınarak 11 Nisan tarihinde görüşmelere başlandı. Sn. Cin, bizim görüşlerimize katılıyor gibi gözüküyordu. Ama daha sonra öyle olmadığı anlaşılacaktı.

 

18 Nisan günü kalabalık bir heyetle Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri genel müdürü Sn. Hakan Öztatar ile bir görüşme gerçekleştirildi. Sn. Öztatar, bizim görüşlerimize tamamıyla katıldığını belirterek bu doğrultuda bir yazının TNB’ye gönderilmesi hususunda söz verdi. Söz konusu yazı, 6 Mayıs günü TNB’ye iletildi.

 

Kısa sürede TNB’nin Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün olumlu görüşüne rağmen süreci uzatacağı, sn. Müjgan Özen Bilgen tarafından Danıştay’da açılan davanın sonucunu bekleyeceği anlaşıldı. Bu durumda 10 Mayıs’ta kitlesel bir eylemin gerçekleştirilmesi kaçınılmaz hale geliyordu.

 

10 Mayıs günü Türkiye Noterler Birliği’nin önü ana-baba günüydü. Çeşitli illerden yüzlerce kör, kendi onurlarına sahip çıkmak için koşup gelmişti. Eylemciler hep bir ağızdan “İmzam tanığımdır, vur vur inlesin, Noterler Birliği dinlesin” diye haykırıyordu.

 

Noterler Birliği bu haykırışları duydu. TNB başkanı Sn. Dursun Cin, dört saat süren oturma eyleminin sonunda nihayet gelerek eylemcilere seslendi. Zamana gereksinimleri vardı. Birkaç ay içerisinde görüşmelerle sorunu çözeceklerdi. Bu konuşma eylemciler arasında büyük hayal kırıklığı yarattı.

 

Yıllardır körlerin onuruyla oynayan Türkiye Noterler Birliği’nin bu sözlerine inanılabilir miydi? Eylemciler kafalarında bu soru işaretleriyle evlerine döndüler. Eylemi organize eden engelli örgütleri yeni eylem stratejisinin hazırlığına başladılar.

 

Bu strateji oluşturma çabalarının ilk adımı 01.06.2022 tarihinde Ankara Barosu Engelliler Kurulu Tarafından gerçekleştirilen “Görme Engellilerin İmza Sorunları Hakkında Çalıştay” ile atıldı. Türkiye Barolar Birliği tesislerinde yapılan ve yaklaşık 8,5 saat süren çalıştayda Atılım Üniversitesi Medeni Hukuk Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu, Av. Turhan İçli, Türkiye Bankalar Birliği temsilcisi Av. Aysun Okyay, Av. Osman Sezer, Atılım Üniversitesi Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı öğretim görevlisi Dr. Aslı Şimşek, TOB Üniversitesi Medeni Usul Hukuku Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz, Yargıtay 3. Daire üyesi hâkim Emir Ateş, Dünya Körler Birliği bir önceki dönem başkanı Friedrich Schroder, imza sorununu BM Engelli Hakları Sözleşmesi, T.C. Anayasa’sı, Türk Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Noterler Kanunu ve diğer mevzuat açısından irdeleyen sunumlar yaptılar. Çok sayıda kuruluşun ve sivil toplum örgütünün katıldığı çalıştayın sonuç bildirisinde Türkiye Noterler Birliği’ne uluslararası sözleşmelere, anayasaya ve yasalara aykırı olarak körlerin imzasının geçerli olması için iki tanık istenmesi uygulamasından derhal vazgeçmesi hususunda çağrıda bulunuldu.

 

Mücadelenin tarihsel süreci bu kadarla özetlenebilir. Şimdi biraz da Noterler Birliği’nin yasalara aykırı olarak yaptığı uygulamanın hukuksal niteliğini ve bireyi hak öznesi haline getiren hukuki ehliyet kavramını tartışalım.

 

Hak sahibi olma ve haklarını kullanabilme yeterliliğine hukukta “hukuki ehliyet” adı veriliyor. Hukuki ehliyet, hak ehliyeti ve fiil ehliyeti olarak ikiye ayrılıyor. Bir hakka sahip olmak yani hukuk düzeni tarafından o hakkın koruma altına alınması hak ehliyetini; o hakkın bizzat hak sahibi tarafından kullanılabilmesi ise fiil ehliyetini gerektiriyor. Tarihte bir bütün olarak hukuki ehliyeti tanınmayan toplumsal kesimler olduğu gibi hak ehliyeti tanınıp fiil ehliyeti tanınmayan kesimler de olmuştur. Örneğin, Eski Atina’da kadınlar, köleler ve yabancılar hak öznesi olarak tanınmıyordu. Bu yüzden “yurttaş” sayılmıyorlardı. Günümüzde kadınların hak ehliyetine sahip olup fiil ehliyetinin kısıtlandığı durumlarla karşılaşıyoruz.

 

Günümüz dünyasında bir milyara varan varlığıyla engelliler,  hukuki ehliyeti sınırlı olarak kullanabilen en büyük azınlığı meydana getiriyor.  Genellikle ülkelerin ulusal mevzuatında engelli hakları tanınmakla birlikte, bu hakların kullanılışı sırasında çeşitli kısıtlamalarla yüz yüze geliniyor. Örneğin, görme engellilerin oy kullanma hakkı var ama bu hakkı bizzat kendileri bağımsız olarak kullanamıyorlar. Yanlarında birilerini götürmek zorunda kalıyorlar. Örneğin, görme engellilerin her türlü işlemi yapma hakkı var ama yaptıkları işlemin geçerli olması için iki tanık tarafından tasdik edilmesi gerekiyor. Aslında Noterlik Kanunu’nun, 5378 sayılı kanunla değiştirilen 73 ve 75. maddeleri iki tanık bulundurulmasını, işlem yapan görme engelli bireyin isteğine bırakmış durumda. Ama Türkiye Noterler Birliği 2014 yılından beri bu yasa maddelerini çeşitli bahanelerle uygulamıyor ve işlem yapan görme engelliye iki tanık zorunluluğunu dayatıyor. Şimdi sırasıyla Türkiye Noterler Birliği’nin bu uygulamasını dayandırdığı gerekçeleri ele alalım.

 

Birinci olarak Türkiye Noterler Birliği, Noterler Kanunu’nun 73 ve 75. maddelerini uygulamamasının gerekçesini aynı Kanunun 87. maddesine dayandırıyor. Söz konusu maddenin başlığı “İlgilinin okuma-yazma imkanına sahip olmaması.” Noterler Birliği körlerin de okuma-yazma imkanına sahip olmayanlar arasında olduğunu düşünerek bu madde kapsamında değerlendirilmeleri gerektiğini iddia ediyor. Oysa körler arasında okuma-yazma imkanına sahip olmayanlar olduğu gibi üniversiteyi bitirmiş pek çok kişi bulunuyor. Yani körlerin okuma-yazma imkanına sahip olanları da var. Ama mürekkep baskılı materyallerle değil, Braille alfabesi yöntemiyle. Eğer, 73 ve 75. maddeler olmasaydı, körlerin durumunun 87. madde kapsamında ele alınması kaçınılmaz olurdu. Ne var ki 73 ve75. maddeler, 87. maddenin istisnası olarak düzenlenmiş bulunuyor.73 ve 75. maddeler, içinde körlerin de bulunduğu bazı engel gruplarına özgü maddelerdir. Bu nedenle de hukuk terminolojisiyle ifade edersek, “özel hüküm” niteliğindedir. Yine hukukun temel ilkelerinden biri, özel-genel hüküm çatışmalarında özel hükmün uygulanacağı yönündedir.  

 

Zaman zaman noterler ve bazı bankalar, körler için iki tanık olmaksızın işlem yapmama tutumlarını Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 206. maddesine dayandırıyorlar. Bu maddede okuma-yazma bilmeyenlerin durumu düzenleniyor ve okuma-yazma bilmeyenlerin işlemlerinin geçerli olması için iki tanık tarafından tasdik edilmesi gerektiği söyleniyor. Yukarıda da belirttiğim gibi söz konusu madde geneldir ve okuma-yazma bilmeyenlerin tümünü kapsamaktadır. Oysa körlerin eğitim görmüş kesiminin okuma-yazma bilmediğini söylemek açıkça mantık dışıdır.

 

5378 sayılı yasayla 2005 yılında değiştirilen Borçlar Kanunu’nun 15. maddesinin (c) bendi, sorunu kökünden çözmüş bulunuyor. Yaptığı işlemde iki tanık bulundurulması tercihini görme engelli bireyin kendisine bırakıyor. Sorun, yapılan işlemin içeriğine vakıf olma sorunu ise bugünkü teknolojik olanaklar sayesinde körlerin her türlü yazıyı okuması mümkündür. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, “kalıcı veri saklayıcısı” adıyla yeni bir kavramı şöyle tanımlıyor: “Kalıcı veri saklayıcısı: Tüketicinin gönderdiği veya kendisine gönderilen bilgiyi, bu bilginin amacına uygun olarak makul bir süre incelemesine elverecek şekilde kaydedilmesini ve değiştirilmeden kopyalanmasını sağlayan ve bu bilgiye aynen ulaşılmasına imkân veren kısa mesaj, elektronik posta, internet, disk, CD, DVD, hafıza kartı ve benzeri her türlü araç veya ortam.”

 

Bütün bu dayanaklar ve argümanlar karşısında Türkiye Noterler Birliği’nin iki tanık dayatmasını anlamak mümkün değildir. Türkiye Noterler Birliği bu tutumuyla körleri değil, noterleri koruma altına almaya çalışıyor. Ama bunu yaparken çağ ve yasa dışına düşüyor. Bakalım, Türkiye Noterler Birliği’nin inadı nasıl kırılacak. Körlerin fendi noterleri yenebilecek mi?

 

 

 

 


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.