Bankada basit bir işlem yapmak isterken duyduğunuz bir ses, “İki tanığınız olmadan işleminizi yapamayız.” Noterde bir vekalet sırası, “Ama siz imza atamazsınız” diyen bir sözde yetkili. Uçaktan hızla inip toplantıya yetişme telaşı, “Daha sizi almaya gelmediler, oturun lütfen” diyen bir kabin görevlisi. Sınavı kazanıp hayalindeki işe girme heyecanı. İşini yapmaya engeli yoktur raporu vermeyen bir doktor heyeti.
Farkında mısınız? Ne çok yerde, ne çok sıradan olayda buluyor bizi ayrımcılık. İşin kötüsü tüm bunlar sözde bizi korumak, himaye etmek adına çıkarılan yasa, yönetmelik, genelgelere yani hukuka dayandırılıyor. Karşı çıkma hakkınız yok çünkü her bir muamele ardında yasal bir gerekçe var. Metrolardaki kılavuz izler bile yalnızca asansöre ve yürümeyen merdivenlere götürüyor sizi mesela. Çünkü yürüyen merdiven, bir taşıtmış ve güvenlik riskini alamazmış işletmeler. Kim bilir hangi kurumun, hangi yönetmeliğine dayanıyor.
Tur rehberi bile sizinle bir doğa yürüyüşüne çıkmayı reddedebiliyor örneğin. Görünen amaç, sizi korumak; asıl gaye, başına dert almamak. Ama yine “Bir yasal yola başvursanız kesin haklı bulunursunuz” demesi güç.
Son örneği bu aralar gpt4 destekli yapay zeka betimleme testlerinde yaşıyoruz. Belki bu yazı yayınlandığında sorun çözümlenmiş olur ama neyle mücadele ettiğimizi anlayabilmek adına anlatıyorum mevzuyu. Open Ai firması Be My Eyes uygulama geliştiricilerine geliyor ve görüntü betimlemeye ilişkin geliştirmelerini test etmek için işbirliği yapmaya başlıyorlar. Bir beta grubu oluşuyor. Aralarında ben de varım. İlk sonuçlar olağanüstü heyecan verici. Yapay zekanın hayatımızı ne kadar kolaylaştırabileceğinin örneklerini yaşamaya başlıyoruz. Ama bu aralar bir şey oluyor. Yine devreye hukuk giriyor. İnsan yüzlerinin kullanılması yasal sorun yaratıyormuş. Bu bize ne olarak mı dönüyor? İçinde insan yüzü bulunan tüm fotoları gönderdiğiniz an karşınıza bir hata mesajı çıkıyor. “İçinde insan olan görseller desteklenmemektedir.” Bunların betimleme sorunu olduğu için gelmiyor mesaj. Tamamen hukuki bir yorumlama ve sorumluluk almama üzerinden yine bir kısıt.
Kör olmayanların fotoları görmesinde sorun yok, bizim için betimlenirken güvenlik ihlali oluyor. Ne büyük bir buluş. Dediğim gibi halen beta sürecinde olan, belki de çoktan çözümlenecek bir sıkıntı ama kafalar aynı. İş başvurusunda, hastane sırasında, uçak koltuğunda, bir biçimde karşınıza çıkarılan bir madde hayatınızı içinden çıkılmaz şekilde etkiliyor.
Sorun şu: Hukuku yapanlar arasında bizler yokuz. Kendine “sağlam” diyenler var. Haliyle onların çıkardıkları yasa ve yönetmeliklerde de bizler yokuz. Mecburen adımız geçtiğinde de “bağımlı, yetersiz, cinsiyetsiz” algılarını aşamayan maddelerle temsil ediliyoruz. Bize biçilen yegane rol; yardım edilmesi, bakımının yapılması, korunması, kollanması gereken bozuk insanımsı varlık olmak. Birey zaten değiliz. O yüzden refakatçi, tanık, vasi kelimeleriyle sıkça anılıyor adımız. Bizden beklenti, itaatkar uysallar olarak bize uzatılan eli tutmak, rıza göstermek, minnet etmek, nankörlükten uzak durmak. Aksi durumlar bir çıkıntı olmamıza neden oluyor.
Tüm bunlar beni yazının başlığına getiriyor. Evet, ben kendini “sağlam” diye niteleyenlerin yazdıkları hukuku yanımızda görmüyorum. Bizi daha da öteki, daha da aciz, daha da bağımlı yapan düzeni yeniden üretmenin önüne geçemiyor; tersine o düzeni sağlamlaştırıyor. Toptan bir paradigma değişikliği olmadan hayatımızda hukuk, üzgünüm ki mücadelemize sürekli çelme takan bir unsur olmaya devam edecek. Bu paradigma da bizim için biz olmadan çıkan kanunlar değil, bizimle biz tarafından yapılan hukukla mümkün.