İki kişi tanıştırılıyor ve aşağıdaki diyalog gerçekleşiyor:
-Birinci Kişi: Memnun oldum.
-İkinci Kişi: Ben de çok memnun oldum, Yahudi olmanız benim için önemli değil, önemli olan insan olmanız.
Bu diyalogdaki ikinci kişinin demek istediği şudur:
“Yahudi olmak bir olumsuzluktur, insan olarak bile kabul edilmeyebilir, ancak ben, evet ben öyle geniş bir algı ve düşünüşe sahibim ki, sizin Yahudi olmanızın insan olarak kabul edilmenize engel olmadığını düşünebiliyorum. Ve bir de üstüne öyle nazik öyle düşünceli biriyim ki, bunu size de ifade ederek, sizi rahatlatmak, durumunuzdan dolayı kendinizi kötü hissetmemenizi sağlamak istedim.”
Bu bir niyet okuyuculuğu değil, alt metin okuyuculuğudur. Eğer gerçekten denildiği gibi Yahudi olmak önemli olmasaydı, kişi bunu belirtmeye gerek duymaz, daha doğrusu böyle bir şey aklına bile gelmezdi. Diyebiliriz ki “madem önemli değil, neden belirtiyorsun?” Peki, belirtiyor da ne oluyor? Sorun nedir? Bir kişinin Yahudi olduğu belirtildi diye neden rahatsız olalım? Ayıp ya da kötü bir şey mi ki hiç anmayalım?
Tek bir cümlemiz ile nezaket ve kabalık birbirinin kılığına girerek yer değiştirebiliyor; sokaktaki çöpleri bir kenara süpüren bir görevlinin göreceği şekilde, gidip çöpleri topladığı yere çöp atmak mı kabalıktır yoksa sırf görevli kişi görür ve rencide olur diye atacak olduğumuz çöpü atmamak mı? İkincisi bizim o kişi hakkındaki düşüncemizi yansıtır, görevlinin yaptığı iş utanılacak bir iştir ve kendisi utandırılmamalıdır, birinci davranış ise ne kabalıktır ne nezakettir, sıradan ve olması gereken bir davranıştır. Bir şeyi özellikle belirtmek ile özellikle gizlemek arasında fark yoktur. Neyin nerede belirtilmesinde sakınca olmadığına ve neyin belirtilmesinde sakınca olduğuna karar vermemiz için bir kritere ihtiyacımız var, o kriter de cümlenin bağlamıdır.
Gerçekten de eşit olan iki şeyin eşit olduğunu söylemenin bir anlamı var mıdır? Örneğin iki elimdeki parmak sayısının eşit olduğunu sık sık ifade etmeme gerek var mıdır? Neden yoktur? Çünkü zaten eşittir. Bu gerçeği hatırlatmaya, kayıt altına almaya, aksini iddia edebilecekler için tedbirler almaya, sloganlar üretmeye vs. gerek var mıdır? “Tüm insanlar eşittir” demeye, “kadın ve erkek eşittir” demeye maalesef gerek vardır çünkü vurgulanan şeyin tam tersidir aslında gerçek ve yine maalesef aksini vurgulamak değildir gerçeği değiştirecek.
En doğru ilkelere, en yerinde söylemlere de sahip olsak; hala, “erkek gibi kız” deyince bir övgü, “kız gibi erkek” deyince hakaret sayılıyorsa ya da tüm mesleklerin eşit değerde olduğunu veya hiçbir mesleğin küçümsenmemesi gerektiğini anlatmak isteyen birinin, aklına gelen ilk örnek çöpçülük oluyorsa, (bkz. Benim yapmış olduğum gibi, bugünden sonra bu örneği kullanmayacağım ve böylece inanıyorum ki artık bütün dünya halkları kardeş olacaktır) dil ve düşünce bağlantısını daha derin kazmak lazım…
Ben kazımı yaparken bir anlatı geldi küreğimin ucuna:
Günün birinde akıl hastanesinde yatmakta olanlar, doktorları eşliğinde tiyatroya götürülürler, hastalar öncesinde tiyatroda uymaları gereken kurallar konusunda tembihlenmişlerdir. Sergilenen oyunun kurgusu gereği, oyunculardan biri seyirciler arasında oturmaktadır ve sırası geldiğinde oturduğu yerden kalkarak sahneye katılacak ve rolünü sergileyecektir. O an geldiğinde oyuncu seyircilerin arasındaki koltuğundan kalkar ve şu repliği haykırır, “yalan söylüyorsunuz!...”
Bu sırada hemen yanında oturmakta olan bir hastane sakini onu tutar, “otur yerine, bize kalkmayın dediler, söz verdik” diyerek durdurmaya çalışır. Oyuncu kurtulmak umuduyla fısıldar, “ben deli değilim, bırak beni, oyuncuyum ben” ve onu oturtmaya çalışan kişi şöyle der: “biliyorum, ben de deli değilim, hadi otur şimdi”.
Önümüzdeki sayıda, bir durduran olmazsa kazı çalışmalarıma devam edeceğim.
Fransız İhtilali’nden, günümüz demokrasilerine ve tüm tiyatrolara selam olsun.