Değerli dostlar, maalesef bu ay temel erişilebilirlik sorunlarından, engellenmişliklerimizden, toplumun önyargılarından söz edemiyoruz size. Aslında kimsenin eli klavyeye gidemiyor kolay kolay. Çünkü farklılıklarımızı ifade etmemize izin verilmiyor. Elleri kana bulaşmış katiler Ankara’da, Suruç’ta masum insanları katlediyor.
Hâlbuki ne güzel şeyler planlamıştık 15 Ekim haftası için! Müthiş bir festival hazırlığı yapmış, erişilebilirliği, fiziksel yeti kayıplarının bir eksiklik değil yalnızca bir farklılık olduğunu vurgulayan ne harikulade stantlar açmayı öngörmüştük! Tıpkı Ankara’da barışı, hoşgörüyü, farklılıkların zenginliğini haykıran, yarına ilişkin umutları olan insanlar gibi.
10 Ekim öğleye doğru aniden bir ok saplandı yüreğimize. Eli kanlı katiller, farklılıkları, çok sesliliği içlerine sindirememişlerdi. Politikacıların klasik söylemi gibi bu caniler ülkenin birliğine falan kastetmiyorlardı, farklılıkların yan yana yaşayabileceği düşüncesi dellendiriyordu onları. Hoşgörünün, emeğin, demokrasinin olacağı yerde beslenebilecekleri şiddet damarları kuruyacaktı çünkü. Toplumun tek tipleştirilip ötekilerin yaratılmadığı ortamlarda yaşayamazdı çünkü despot tipler.
Tam da bu yüzden biz engellenmiş insanlar bir duruş sergilemek zorunda şiddete. Çünkü şiddetin, korkunun, tek tip düşüncenin olduğu yerde farklılıkların yeri yoktur. Farklılıklar ayrık otu gibi görülüp temizlenmeye, ayıklanmaya çalışılır. Elden geldiğince toplumun dışına atılmaya çabalanır. Dogmaların kol gezdiği toplumlarda, tek bir doğru vardır, tek bir insan tipi kabul görür, bunun dışındakiler sapkındır, anormaldir, marslıdır. İşte tam da bu nedenle, şiddete, hoşgörüsüzlüğe, susturulmaya karşı en çok bizler tepki vermeliyiz. Bizler, yani farklı olanlar, farklılıklarından mutlu olanlar, başka farkları bir tehdit değil bir zenginlik olarak görenler.
Çözüm daha çok ses çıkarmak, her türlü bastırma çabasına karşın burada olduğumuzu gösterip daha da direnmektir, susup bir köşeye çekilmek değil. İyi ve demokrasiyi içine sindirmiş insanlar da kötüler kadar cesaretli olduğunda yenebiliriz tep tipçileri, kanlı katilleri, onları koruyanları.
İşte bu yüzden bizler 15 Ekim’de bastonlarımızı siyaha bürüdük. İşte o nedenle, eşit, erişilebilir, engelsiz bir yaşamın ancak barışa ve farklılıklara gerçekten değer verildiğinde mümkün olacağına inandık. Tam da bu sebeple “Vurulunca barış meydanda, kararır baston sokakta” dedik.
Ne dersiniz, birilerinin bastonlarımızı, umutlarımızı, geleceğimizi daha çok karartmasına mı izin vereceğiz, yoksa farklılıklarımızla her zaman her yerde var olmak için birbirimize mi tutunacağız?
Ne dersiniz, barışçıl, eşit, erişilebilir, engelsiz bir hayat için, birbirimizi ötekileştirmeden mücadele mi edeceğiz, yoksa şiddetten başka gücü olmayan, farklılıkları anlayabilecek ve tahammül edebilecek kadar bile ufku olamayanların kuru gürültüsüne teslim mi olacağız?