Mart başlarında, tez için aldığım iznimin son günlerinde Sevda’yla ani bir karar verip kısa bir tatile çıktık. Kaldığımız otelde MBraille uygulamasının son sürümündeki not alma özelliğini test etmek için bir günlük tutmaya başladım. Sonra bir baktım güzel bir tatil günlüğü oluyor, bunu sizlerle de paylaşmaya karar verdim. Her zaman birilerini eleştirmeyi çok severiz de
övgüleri hep kendimize saklarız. Bu günlüğün bir amacı da bu aslında; övgüleri yerine iletmek.
Gittiğimiz Ela Quality Oteli, her yönüyle mükemmel bir tatil yaşattılar bize. Buradan tüm personele kocaman bir teşekkür etmek istedim. İkincisi de halen birçok görme engelli arkadaşımın yanlarında bir gören olmadan tatile gitmek noktasında cesaretli olmadığını üzülerek görüyorum. Bu günlükle onlara bir daha düşünün demek istedim. Son olarak da derneklerin sırf rating uğruna düzenledikleri ayrı tatillerde, hiç değilse erişilebilirlik adına da bir şeyler yapmalarının önemini bir kez daha vurgulamak istedim. Çünkü bu bir engelli STK olmanın sorumluluğudur ve derneklerin üyelerine güzel vakit geçirmekten öte görevleri de
bulunuyor.
Not: Aşağıdaki günlük, okuduğunuz bu giriş yazısı ve biçimsel düzenlemeler dışında tamamen MBraille kullanılarak iPhone ile dokunmatik olarak yazılmıştır.
Birinci Gün
Tez için aldığım iznin son günleriydi. Tezini bitirebildin mi derseniz, nerde! Ama ilerliyorum diyelim. Tesadüf bu ya Sevda’ da bir kaç haftadır cumartesi pazar çalışmak zorunda
kaldığı için hafta içi evde kalmıştı. Erken uyandık sabahleyin. Öylece konuşuyorduk ki, "aşkım bir türlü tatil yapamadık bu sene" sitemini sabah kahvaltısı niyetine bana saydırırken, birden "hadi şimdi gidelim" sözleri ağzımdan dökülüverdi. Günlerden perşembeydi ve Sevda cuma günü de izin alabilirse, küçük bir tatil yapabilirdik. Kısa bir tereddütten sonra Sevda iş yerini aradı ve cuma gününü de boşalttı.
Sıra bir tatil planı yapmaya gelmişti. Geçen seneki Kemal Özceyhan tatil seminerinde, Ela Quality'den bir temsilci de otelini tanıtmıştı. Biraz abartılı bulmakla beraber dikkatimizi de çekmedi desek yalan olur. Setur çağrı merkezini aradık ve 10 dakika içerisinde perşembeden pazara kadar sürecek bir tatil planımız oldu. Sevda'nın hava yolunda çalışmasının avantajıyla uçak bileti olayını da halledince, 1 saat içinde hiç aklımızda olmayan tatil süreci resmen başlamış oldu. Setur'u tekrar arayarak havaalanından Belek'teki otele olan gidiş dönüş araç transferini de ayarlayınca, sıkıcı valiz hazırlama meseleleri dışında düşünecek bir şey kalmamıştı.
Bakalım bu otel deneyimi ne kadar erişilebilir olacaktı? Sorunsuz bir uçak yolculuğu ve otel transferini sağladıktan sonra, kapıda bizi iki görevli sıcak bir şekilde karşıladı. Resepsiyon bölümünde daha önceki tatil deneyimlerine de dayanarak otel aktiviteleriyle ilgili bilgiler aldık başlangıçta. Yemek saatleri ne zaman? Restoran dışı yiyecek içecek imkânları ve yerleri, diğer aktiviteler, havuz ve spor imkânları, alakart restoranlarla ilgili şeyler ilk etapta sorduğumuz sorular arasındaydı. Bu sırada resepsiyon görevlisi işlemlerimizi tamamlayıp oda kartlarımızı verdi. Kart çipi dokunularak hissedilebiliyordu. Bu önemli çünkü aksi halde oda kapısını açmak için kartın 4 tarafını da denemeniz gerekiyor. Odamızı asansöre ve spa merkezine yakın bir yerden verdiler. Bir başka görevli eşliğinde odamıza çıktık. Her zaman yaptığım gibi önce asansör ve oda arasını iyice bir daha yürüyerek keşfettim. Bunu hep yaparım, çünkü bir şekilde odanızdan çıkıp lobi bölümüne ulaştığınızda, gideceğiniz yeri bilmeseniz bile yardım alma olasılığınız artıyor. Allah'tan asansör düğmeleri dokunmatik değil. Tuşlarda Braille yok ama rakamlar kabartılı olduğu için katları anlıyorsunuz. Biz 2. katta kalıyorduk. Onun hemen altında 0 yani resepsiyon katı, onun yanında da -1
yani spa merkezi ve ana restoranın olduğu kat varmış. Bunları asansördeyken görevliden öğrendik.
Odaya girince önce elektrik almak için kartı kapının hemen yanındaki girişe
nasıl koyacağımızı anlattırıp uyguladım. Sonra da bir oda oryantasyonu aldım
arkadaştan. Prizlerin yerleri, telefon, klima ve televizyon kumandasının çalışma
mantığını öğrenip banyoya geçtik. Havluların yerlerine falan bir göz atıp
görevliyle aslında kapları aynı olan sıvı sabun, duş jeli ve şampuanı
birbirinden ayırdık. Duş jelini saç kurutma makinesinin altına, sıvı sabunu
musluğun yanına ve şampuanı da küvete koyup birbirlerinden ayırmış olduk.
Son olarak da mini barı açıp hangi raflarda hangi içecekler var onları
ayırdık. Bu tür zamanlarda sormaktan korkmamalı. Siz yeter ki öğrenmek isteyin,
mutlaka yardım alıyorsunuz. Odamızı anlatan arkadaş da gayet kibardı ve tüm
istediklerimi eksiksiz gösterdi. Bir süre dinlendikten sonra akşam yemeği için -1 kata indik. İlk kez yemekhaneye gideceğimizden yeri bilmiyoruz tabii. Asansörden iner inmez oralardaki bir görevliyi bulduk ve restoranı sorduk. Hemen yardımcı oldular. Restorana gitmek için uzun bir koridoru yürüdük. Yerini anladım. Bizi kapıda Cansu Hanım karşıladı. Böyle zamanlarda yemek alım sürecimizden biraz bahsedeyim. Önce reyon adlarını öğreniyoruz. Salata, soğuk meze, sıcak yemek, ızgara, diyet ve tatlı barları gibi. Sonra genellikle soğuk meze ve salatayı Sevda ile ortaya yaptırıp elimizde tabaklar görevliyle birlikte dolaşıyoruz. O, her reyonda neler olduğunu sayıyor ve biz istiyorsak tabağımıza koyuyor. Böylece tüm seçenekleri kaçırmadan duymuş oluyoruz. Burada da aynını yaptık. Mart ayı olması nedeniyle otel çok sakin. Bu yüzden de herkes çok fazla ilgileniyordu. Bir beyefendi sürekli içecek servisinde bize yardımcı oldu. Yazları başka türü olur, zorlanırız diye düşünmeyin, çünkü o zaman da bolca stajyer oluyor otellerde ve eleman sıkıntısı yaşanmıyor. Ama Ela Quality'de dikkatimizi çeken en önemli şey, otel personelinin, deneyimli, kibar ve eğitimli oluşları oldu. Bir de konuştuğumuz kadarıyla birçoğu en az birkaç yıldır buradaymış. İşlerini seviyorlarmış izlenimi ediniyorsunuz ve bu da aldığınız hizmete çok olumlu yansıyor. Yemek sonrası lobiye çıkınca, bizi bar kaptanı Önder Bey karşıladı. Orada da çok sıcak bir ilgi vardı. Evet, ilk günü böyle tamamladık. İlk izlenimlerim Ela Quality'nin hakikaten de anlatıldığı kadar özenli ve kaliteli olduğunu gösteriyordu. Bakalım ileriki günlerde neler yaşayacağız.
İkinci Gün
Saat 8 civarı odamızdan kahvaltı salonunun olduğu -1 kata indik. Uzunca bir koridoru tatil sakinliğinde yürürken birçok otel personeliyle selamlaştık. Hepsi bize günaydın Sevda Hanım, günaydın Engin Bey diye hitap ediyorlardı.
Belli ki isimlerimiz onlara bir biçimde bildirilmiş. Doğrudan kendi ismimizle karşılanmak çok hoş bir duygu. Sevda bize kahvaltıları alırken ben de portakal suyumu yudumluyorum. Kahvaltı sonrası lobide bir Türk kahvesi içtik. Odaya geldiğimizde telefonumdaki mesajları kontrol ediyordum ki, ela Quality'den gelen online broşürü gördüm. Broşürde oteldeki tüm önemli telefon numaraları, yiyecek içecek yerleri, barlar, alakart restoranlar ve ne zaman hizmet verdikleri bir internet sayfasında listelenmiş. Bir de yanlarında git düğmesi olsaydı ve bina içi navigasyon sistemi çalışsaydı, tadından yenmezdi vallahi. Aynı biçimde otel televizyonunun bir kanalı otel tanıtımını yapıyor. Böyle durumlarda sesli betimleme olsa hakikaten oteller müthiş erişilebilir olur. Her neyse, aylardan mart olduğundan plaj şansımız yok. Biz de kapalı havuz ve sauna ile yetindik. Artık odadan asansöre nasıl gidildiğini ve merdivenleri de keşfettiğimizden daha az yardım alıyoruz. Bu konuda otel personeli çok profesyonel. Biz istemedikçe yardım etmeye çalışmıyorlar ama ihtiyacımız olduğunda mutlaka birine rastlamak da mümkün. Havuzda dikkatimi fiziksel engellilerin suya girmeleri için bulundurulan bir aparat çekti. Üst tarafı bir sandalye kişi buraya oturuyor ve kollardan kayarak doğrudan havuza iniyor. Alet taşınabilir bir şey ve yazları da açık havuz tarafına götürüyorlarmış.
Antalya'da havalar çok güzel şansımıza. Öyle yemeğini restoranın terasında yiyip yürüyüşe çıkmaya karar verdik. Denize giremesek de en azından sahile ineriz diye düşündük. Otel 110 bin metrekarelik bir alana kurulmuş ve çevresinde 1300 metrelik bir yürüyüş yapmak mümkünmüş. Bu nedenle konuşa konuşa kaybola kaybola güzel bir yürüyüş yaptık. Yolda gördüğümüz herkesle selamlaşarak dolaşırken, bir baktık ki, oteli bulamıyoruz. Birkaç deneme yanılmayla epeyce yürüyüşten sonra bahçıvanla karşılaştık. Neyse ki doğru yoldaymışız ama otelin çevresinin bu kadar büyük oluşunu orada öğrenmiş olduk. Dediğim gibi, böylesine büyük yapılarda bina içi ve dışı navigasyon sistemlerini ileride görürsek önemli bir aşama kaydetmiş olacağız. Bu akşam Meksika alakart restoranına rezervasyon yaptırdık. Otel görevlileri gerçekten misafirlerini çok iyi takip ediyor. Bir telefon geldi. Gideceğimiz restoranın bina dışında olduğunu dilersek buggi denen küçük bir araçla oraya gitmemize yardım edebileceklerini söylediler. Buggi etrafı muşambayla çevrili elektrikle çalışan iki önde iki arkada koltuğu olan minik bir araç. Otel tarzı yerlerdeki ulaşımı ve yolcuların valizlerinin taşınması tarzı işleri yapmak için kullanılıyormuş. Geceleri şarja takıyorlarmış ve bir gün o elektrik gidiyormuş. Ulaşımı oldukça zevkli bir araç. Bir yer her zaman tamamen erişilebilir olmayabilir, ama doğru bir müşteri ilişkisi birçok sorunu çözebilir. Burada şu ana dek işte böyle örnekler yaşıyoruz. Tüm yemeklerde birden fazla görevlinin bizimle bizzat meşgul olmaya çalışması, sabah vardiyasındaki görevlilerin ismimizi bilerek hazırlıklı olması, akşam rezervasyonu sonrası aldığım telefon, gerçekten insana kendini iyi hissettiriyor.
Ha unutmadan, bugün Be My Eyes uygulaması da işimize yaradı. Sevda renk tanıyıcısını getirmeyi unutmuş ve aynı dokulu iki kıyafetinin renklerini karıştırmıştı. Ne yapsak diye düşünürken, Be My Eyes imdadımıza yetişti ve bize yardımcı olan kadının desteğiyle uyumlu renkleri eşleştirmiş oldu. İşte böyle görsel yardımlar için hakikaten başucunda olması gereken bir uygulama.
Üçüncü Gün
Bu sabah ilk kez kahvaltıya gidip gelirken kimseden yardım almadan gidip gelebildik. Önceki günlerde asansöre kadar biri destek oluyordu. Her tatilde olan oluyor. Tatil biterken otelin tüm yapısını keşfetmiş oluyorsunuz.
Diğer otellerden farklı olarak, burada tam restoranın kapısına geldiğinizde sizi biri karşılıyor. Bugün bizi Yasemin Hanım karşıladı. Bir önceki gün Nur Hanım karşılamıştı. Böylece restoranın içine girip görevliler nerede acaba arayışına gerek kalmıyor.
Kahvaltı sonrası hayatımda bir ilki daha gerçekleştirip klasik bir vücut masajı yaptırdım. Oldukça güzel bir deneyim. Bir ara yaptırmanızı öneririm. Acaba masaj eğitimi alan körlerin yüzde kaçı otellerde istihdam ediliyor? Dokunsal olarak doğru yerleri hissetmenin bu kadar önemli olduğu bir alanda, sanki yeterli görme engelli istihdamı yok gibi geliyor bana. Günün öğleden sonrası otelin gitmediğimiz yerlerini keşfetmekle geçti. Önce öğle yemeğini restoranda değil snack barda yedik. Bu tür yerlerdeki snack barlar daha çok fast food tercih edenlere yönelik. Hamburger, patates kızartması, makarna, pizza gibi şeyler arıyorsanız, gittiğiniz otellerdeki snack barları bir ziyaret edin derim. Sonrasında canımız nargile çekti. Sorduk, ücretli olsa da nargile bulabildik. Tam güzel bir nargileyle açık havada GETEM'den sesli betimlemeli bir film izleyelim demiştik ki, korkunç bir inşaat gürültüsü keyfimizin içine etti. Neyse başka bir yere geçip filmimizi tamamlayabildik. Unutmadan, otelin kendi kablosuz ağı var. Bağlanmak için doğum tarihi ve ileti adresinizi giriyorsunuz. Son gecemizde bu sefer kuşhane dedikleri Türk restoranına gittik. Sebze ağırlıklı bir soğuk meze, dolmalardan oluşan bir ara sıcak, nefis bir mantı ve kenarlarında ayva ve ceviz olan pekmez soslu ördek. Tam bir Osmanlı mutfağı örneğiydi. Sonradan öğrendik ki, bir tek yemekler değil dekor ve süslemelerle de ortamı Osmanlı görünümüne döndürmüşler. Bakır güğüm, sürahi, testi ve vazolar, birbirinden ilginç süslemelerin hepsine dokunduk garsonumuz Metin Beyle birlikte. Metin Bey ayrıca diğer alakart restoranlarda da oranın dekorlarının kullanıldığını anlattı. Örneğin Çin restoranının kapı ve içi hep Çin motifleriyle kaplanmış. Osmanlı restoranının kapısı da el süslemeleriyle doluydu. Biraz otelin fiziki yapısından bahsedeyim. Bir kör için dolaşması ve anlaması oldukça kolay bir otel. Kat planları birbirine benziyor. Asansörden inince uzun bir koridor var ve gideceğiniz yerler bu koridora sıralanmış. Rahatça yürüyebiliyorsunuz, önünüzde çarpacak bir sütun ya da engel yok. Ayrıca fiziksel engelli biri için de kolay bir otel. Pek merdivene rastlamadık orada burada. Olanlar içinde asansör var ve asansördeki düğmeler alçakta bulunuyor ve yan yana konumlandırılmış. Tekerlekli sandalyeyle bindiğinizde rahatça uzanabilirsiniz. Otel kendini bir aile oteli olarak lanse ediyor. Bu yüzden de yazları açık olan birçok bebek ve çocuk kulüpleri var farklı yaş grupları için. İşte burada çok ilginç bir şey öğrendik. Otelin resepsiyonundan başlayıp çocuk kulüplerine kadar giden ayak izleri varmış. Böylece çocuklar kaybolsa bile izleri takip edip kulüplere gidebiliyorlarmış. Ne kadar hoş değil mi? Bizim kılavuz izlerin görsel hali yani.
Dördüncü Gün ve Son Sözler
Evet artık çıkışımızı yaptık ve lobide Türk kahvelerimizi yudumlarken transfer aracımızı bekliyoruz. Transfer aracı gelince otel geleneği gereği arkamızdan gerçekten su döktüler
bir daha gelelim diye. Bu günlüğü iPhonumu farklı bir amaçla kullanabilmek amacıyla tutmaya başlamıştım. Braille klavyenin nimetlerinden pratik biçimde faydalanabilecek miyim diye bir deneme yapıyordum ki, yazdıkça ortaya tam bir tatil günlüğü çıktı. Ela Quality zaten adı gibi kaliteli bir otel. Öte yandan bir engelli misafir olarak buraya gelecekseniz de erişilebilirlik açısından rahat edeceğiniz bir yer. Öyle müthiş farklı düzenlemeler yok engelliler için, ya da araştırma gereği duymadık. Ancak ayrımcılık da yok. Otel personeli herkesin yararlandığı hizmetten sizin de yararlanmanız için gocunmadan, güler yüzle elinden geleni yapıyor, sizi kapıda karşılıyor, ihtiyaçlarınıza duyarlı davranıyor. Bunu bir tek sizin için değil her misafir için yapıyor. Yani eşit bir ortam hissediyorsunuz, yetmez mi?
Sizler de gittiğiniz ve gideceğiniz yerleri anlatın ki, eşit, erişilebilir ve engelsiz tatil yapmak isteyen, tatile gitmek için birilerine bağımlı kalmak istemeyen herkesi cesaretlendirelim. Her zaman dediğim gibi, siz yeter ki yola çıkmaya karar verin, önünüzde engel sandığınız şeyler güzel birer maceraya dönüşecek.