Toplam Okunma 0

Sevgili okur, nasılsınız? İyi misiniz? Onu soracak olursanız sakın sormayın, çünkü onu bulamıyorum; hayatın anlamını ararken onu kaybettim. Onu en son nerede görmüştüm diye hatırlamaya çalışıyorum da…

Sessiz, sıcacık, loş bir odadaydı. Cep telefonunun saat alarmı bölüyordu, Schopenhauer’un saadet dolu var olmayışını. El yordamıyla telefonu arıyordu, başucundaki sehpada elini gezdirirken yere düşürmüştü telefonu, yerde çalmaya devam eden alarmın sesini dinlerken düşünüyordu Kant : “insan” diyordu, “ne eğitimli şey, kendisini uykusundan alıkoyacak alarmı kendi kuruyor.” Bir kolu ve başı yatağın kenarından aşağı sarkmış bir şekilde bunları düşündüğünü görünce gülmüştüm ona. “Felsefe yapmak için ne uygun bir vakit” demiştim “ve de ne uygun bir pozisyon.”

 Aceleyle kalkıp hazırlandı sonra, apartmanın merdivenlerinden inerken, birlikte yaşama kültüründen hiç haberi olmayan komşularca, sahanlıklara konulmuş, terlik, ayakkabı, bisiklet, bebek arabası, çöp poşetleri ve ne olduğu belirsiz, kimi karton kimi metal bir sürü ıvır zıvırın arasından geçti. Ortada başıboş duran terlik, bir buz pistinde kayar gibi hızla karşı komşunun kapısına çakıldığında çıkan sesin şiddetini, merdivenlerden aşağı yuvarlanmakta olan boş su bidonunun sesi bastırdı. Bu kadar müthiş bir gürültü çıkması onu da şaşırtmış ve kısa bir an için korkutmuştu. Apartmanda kilitli kapıların açılma sesleri yankılanmaya başladı, “çat, çat, çat…” Bazı uyku sersemi beceriksiz komşular bir türlü doğru anahtarı deliğe yerleştiremiyor, kilitli kapılarının ardından anahtar şıkırtılarıyla katılıyorlardı senfoniye, nihayet kapılar bir bir açıldı; biraz tedirginlik ama en çok da merak vardı gözlerde. Bir ergen, müziğin sesini fazla açtığında kapılara dayanan bu insanlar, karısını döven adamın böğürtülerini duyduklarında kapılarını ve camlarını sıkı sıkı kapatırlardı. Sabahın bu erken saatinde, kapılarını şak diye açamamışlardı ve günün konusu olacak seyirliği kaçırmışlardı. Belki biri düşmüştü, düşüş anını olmasa da hemen sonrasını görebilselerdi, düşme olayıyla ilgili ortamların aranılan tanığı olabilirlerdi, önce telaşlanacak sonra tabi ki yardıma koşacaklardı, böylece günün henüz başında” iyi insan olma” ideasından paylarını almış olacaklardı, bir de üstüne şükür namazı kılarlardı belki, kaç rekât olduğunu biliyorlarsa.

Ancak bu sansasyonel olayın baş kahramanı hiç duraksamadan ve dönüp arkasına bakmadan yürüyüp inmişti, onlara seyirlik olarak kendi pisliklerini ve birbirlerinin gözlerini bırakmıştı; yalnız en alttaki daire sakini yakalayabilmişti onu apartmandan çıkmadan; olan bitene yeteri kadar vakıf olmadığından ne diyeceğini, ne soracağını bilemiyordu. Başta biraz tereddüt etti ama öte yandan da baş kahraman çıkıp gitmek üzereydi, ve giriş katın sakini, kimselere röportaj vermeyen bir ünlüyle hamamda karşılaşmış bir magazin habercisi pozisyonunda olduğunu hızla fark ederek, bu anı kaçırmamak ve ortamların yüz karası pasif insanı olmamak için atıldı,

-“N’oldu?”

-“Ne olduğunu öğrenirsin. Gün içinde olayı farklı bakış açılarıyla dinleyecek ve detaylıca analiz edeceksiniz, yeteri kadar yorumladığınıza kanaat getirdikten sonra evlerinize çekilecek ve camlarda kapılarda benim dönüşümü bekleyeceksiniz, tesadüfen denk gelmiş gibi olacağız, ben işten dönerken sen de pencerenin önünün tozunu alıyor olacaksın, öbürü de masa örtüsünü balkondan aşağı silkeliyor olacak, diğeri de bakkala gidiyor olacak, bir başkası da kapısının önüne yığdığı ayakkabıları düzeltirken geçiyor olacağım onun önünden, çoğunuz sadece bakacaksınız, “Bu o işte” diyeceksiniz kendi kendinize, aranızdan en kendini bilmezleriniz bana laflar hazırlamış olacak, nice emeklerle hazırlanmış o lafları söyleyebilmek için önce şu sorumu cevaplamak zorundasınız, size akşama kadar süre, siz bu sorunun cevabını düşünün bulun :

-Özür dilemesi gereken kim?

İşte böyle deyip çıktı sokağa, ben de peşinden gittim sevgili okur, öncelikle çok kötümser olduğunu söyledim, insanları çılgınca yerden yere vurup hırpaladığını söyledim, aslında sorunun sadece cehalet olduğunu, o insanların başkaca bir kötülüklerinin olmadığını, sadece cahil olduklarını söyledim.

“Cahillik ahlaksızlıktır.” dedi Sokrates, “Bu nedenledir ki cahillik suçtur.”

O bilgeliği arayacak, ben de onu. Eğer yapabilirsek, beraber bulacağız yaşamanın anlamını.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.