Dikkatinizi çekerim; “körü körüne” değil, “kör körüne” düğüm diye attım başlığı. Tek bir harfin söyleme kattığı anlam farklılığı ne tuhaf. Zira “kör” sözcüğüne yüklenen olumsuz anlam şekillendirmiş ne yazık ki toplumun dil yapısında pek çok deyimi. “Körü körüne” veya “kördüğüm” gibi…
Türk Dil Kurumu'nun Atasözleri ve Deyimler sitesinde yaptığım aramada bulduğum sonuca göre "Körü körüne" hakkında şöyle diyor: “Düşünüp taşınmadan, nasıl sonuçlanacağını hesaplamadan, dikkat etmeden”. Bu deyimi topluma kazandıran yüce insanlar, görmeyen birinin düşünebilmesine, hesap yapabilmesine ve çok daha önemlisi dikkatli biri olmasına akıl sır erdirememişler her halde.
“Kördüğüm” sözünün anlamı ve açıklaması için ise iki madde var. İlki, “çözülemeyen, ilmeksiz düğüm”. İkincisi ise “çözülmesi hemen hemen imkânsız olan sorun”. Böyle açıklamaları okuyunca kanıksanmış sağlamcılıkla ortalıkta gezinen körlere hak veresi geliyor insanın.
“Bu kadın yine ne zırvalıyor? Lafı döndürüp dolaştırıp nereye getirecek?” mi diyorsunuz? Geldim geldim, işte cevabı: “Kördüğüm” deyişinin olumsuz anlamına inat makrome ilmeklerini dans ettiren bir kadından bahsedeceğim size. Belki de toplumun genel yargısına ince bir dokunuşla Instagram sayfasının adını "Kördüğüm" koymuş makrome ustası bir kadın, Burçak Sofuoğlu. Üstelik bu işin artık ticaretini yapan girişimci bir kadın aynı zamanda. Hem de ta Amerikalardan sipariş alan birisi.
Engelsiz Eğitim Projesi için komitedeki arkadaşlardan bu yıl makrome eğitiminin olduğunu duyunca çok heyecanlandım. Benim için Körler Okulu'nda aldığım yaz kursunun en güzel hatıralarındandı makrome dersleri. Şimdi aradan geçen onca yıl sonunda yeniden ilmeklerle oynamak harika olacaktı.
Eğitimi verecek olan kişinin de bir kör olduğunu duyduğumda çok da tereddüt etmedim. Zira bir önceki yıl Elif Ünver Çırpan ile Origamide süper şeyler yapmıştık. Biraz uzunca zamanımızı almıştı ama başarmıştık. Şimdi sadece öğretmenimi önceden tanımıyordum. Tek fark buydu. Bunun tedirginliği vardı biraz, her öğrencide olabileceği gibi.
Kurs başvuruları açıldığında kontenjan dolmasın diye hemencecik adımı yazdırdım. Sanal sınıfımızda verilen ilk dersimizde Burçak Öğretmenin de sesinden sezdiğim bir tedirginliği vardı. Çünkü o da bire bir olabilsek her birimize tek tek öğretebileceğinden emindi. Ancak sanal alemde o bize yapmamız gerekeni gösteremiyordu. Çünkü dokunabilme olanağımız yoktu. Ve o da bizim yapıp yapamadığımızı daha iyi anlamak için yaptıklarımıza dokunamadığından birazcık kaygılıydı. Aramızda benim gibi makromeyle az biraz tanış olanlar da vardı. Hiç bilmeyenler de. Hepimizin tek ortak özelliği çok hevesli olmamızdı. Hevesimizde de ısrarcı.
O bize yapmamız gerekeni tek tek anlatıyor. Anlamadığımızda sabırla tekrar tekrar söylüyor. Anladığını düşünen bizler ise kendi anladığımız şekilde, değişik açılardan tarif ediyoruz anlamayanlara kendi yaptığımızı. Böyle böyle bu yazının hazırlandığı zamana dek yedi dersi geride bıraktık. Yazıya eklenen resimde görünen benim Burçak Öğretmen'in anlatısıyla ördüğüm bir çam ağacı duvar süsü. Örneğin ben makromeye yabancı olmasam da kök kısmında kullanılan düğüm tekniğini hiç bilmiyordum. Sadece öğretmenimin anlatılarını kayıtlardan tekrar tekrar dinleyerek ve deneyerek ortaya çıkarmayı başardım.
Öğretmenimiz ilk dersimizde bir WhatsApp grubu kuracağını ve bizi oraya ekleyeceğini söyledi. Bu sayede bir sonraki ders için ne yapacağımızı ve hangi malzemeleri hazır etmemiz gerektiğini bize bildiriyor. “Biz çalışkan öğrenciler de hazır ve nazır uslu uslu öğretmenimizi bekliyoruz” Desem de inanmadınız elbette. Hangimiz öğrencilik yaşamadık ki, değil mi ya?
Her ders sırasında veya ders sonrasında yaptığımız örgülerimizin resmini çekip WhatsApp grubu aracılığıyla Burçak Öğretmen’e gönderiyoruz. Gören bir çift göze bir tek bu noktada gereksinim duyuyoruz. “Gerçi bizim işimizi tek göz de görürdü ya!” dermişim. Neyse bu da benim zevzekliğim. Espri yapmak istedim sadece. Gören bir göze ihtiyaç duymamızın gerekçesini yine de açıklayayım. Takdir edersiniz ki bu durum uzak yerlerde olmamızın bir sonucu. Bu noktada Burçak Öğretmenimizin kızı Ceren’i ve adını bilmediğimiz ablasını anmasak olmaz. Çünkü yaptıklarımızın akıbeti hakkında onlar bilgi veriyorlar. Eee, ne de olsa makromeye yabancı değiller Burçak Sofuoğlu kadrosundan.
Körler arasında kulağıma kimi dedikodular çalınıyor. Derneğimizin Engelsiz Eğitimleri veya kimi bazı faaliyetleri hakkında, “kendileri çalıp kendileri oynuyorlar” deniyormuş. Yani katılımcılar hep dernek üyeleriymiş. Miş miş de mış mış… Haberiniz olsun. Erişilebilir Makrome Düğümü Teknikleri Eğitimi sınıfında dernek üyesi olan bir tek ben ve yeni üyelerimizden Elif vardı. Soyadı Gökgöz olan Elif. Bana göre Kelebek Elif. Bu arada sınıf başkanımız bile var. O da yine Kelebek Elif. Hızır gibi yetiyor sağ olsun. Uçuyor maşallah! Diğer dernek üyesi ise son iki derstir asil kayıtlardan biri artık dersi takip etmediği için yedeklerden aramıza katılan Gizem Alakaya. Diğerleri benim ilk defa tanıdığım arkadaşlar. Hepsi de pek tatlı ve becerikliler. Kim bilir? Belki ders sonunda sanal eğitimimizin bir de sanal sergisini yaparız sizlere.
Neymiş? Toplumun en yetkilisinden en az sözü geçenine kadar, herkes neyi görmeliymiş? Körden Bal gibi de öğretmen olurmuş. Sanal ortamda el sanatları dersi bile verebilirmiş. Boş laf değildir. Uygulamayla sabittir efendim.