Merhabalar sevgili okuyucu. Bu yazımda sizlerle bastonla tanışma ve yoldaş olma hikâyemi paylaşmak istiyorum. Bu hikâyenin, bastonu yeni eline alacak arkadaşlara ilham vereceğini düşünüyorum.
Beyaz bastonla ilk karşılaşmamız 2002 yılında Emirgan Altı Nokta Rehabilitasyon Merkezinde bir bağımsız hareket dersinde gerçekleşiyor. Bağımsız hareket hocamız sevgili Ahmet Ünüvar, elime yaşlı insanların kullandığı bastonu anımsatan bir baston veriyor ve bir odanın kapı girişine beni getiriyor. “Bu bastonu kapı aralığında sallayacaksın” diyor. Ben başlıyorum bastonu sallamaya kapının girişinde bir sağa bir sola. İlk zamanlar buna bir anlam veremiyorum. Hocanın benimle kafa yaptığını düşünüyorum. Sonra başka arkadaşlar da aynı hareketi yapınca, yalnız olmadığıma seviniyorum. Dersin ikinci gününde aynı teknikleri kapı aralığında uygulamaya devam ediyorum. İçten içe bu durum çok gücüme gidiyor. Çünkü ben bastonu yaşlı insanlarla özdeşleştirdim yirmi üç yaşıma dek ve “Benim de elimde bir yaşlı bastonu var” düşüncesine kapılıyorum. Gözlerimden yaşlar akmaya başlıyor. “Ben de yaşlılar gibi bu bastona mahkûm kalacağım” diyorum kendi kendime. “Ben ki köyde dilediğim yere özgürce gidiyorum. Nasıl elime bu değneği alacağım. Asla yapamam” düşüncesi geçiyor kafamdan. Çünkü köy yaşantısında kör bir birey rahatlıkla sokaklarda dolaşabiliyor. Ben çok rahattım en azından.
Bir süre bastonla anlaşmazlığım devam ediyor. Ta ki bir pazar günü tek başıma Taksim’e gidene dek. Taksim’de bir bağlama kursuna gideceğim. Kursa birlikte gittiğimiz arkadaşın işi çıkıyor, benimle kursa gelemeyecek. Ben bir taraftan kursa gitmeyi çok istiyorum ancak tek başıma sokağa hiç çıkmadım. Cesaret edip Tek başıma sokağa çıkmayı deneyeceğim. Baston kullanmayı biraz da olsa okulda ve okul çevresinde yaptığım denemelerle biliyorum. Ancak “Hiç sokağa beyaz bastonla çıkmadım. Tek başıma sokağa Nasıl çıkarım” kaygısını taşıyorum şiddetli bir şekilde. Bir an için cesaretimi topluyorum ve “Bunu şimdi yapmazsam bir daha hiç yapamam” diyorum ve atıyorum kendimi sokağa.
Bilenler için yazıyorum, Emirgan Körler Rehabilitasyon Merkezi’nin önünden karşıya geçip otobüs durağına ulaşıyorum. Burada yaşadığım kaygının otobüs durağında yok olduğunu belirtmem gerek. Otobüse biniyorum. O yıllarda anons sistemleri filan yok. Diğer yolculardan, ineceğim durağı bana söylemelerini istiyorum. Şansım yardımcı oluyor ve sorduğum yolcu benim doğru durakta inmemi sağlıyor. Taksim’e iniyorum. Daha önce okuldan arkadaşımla birlikte geldiğimiz için kursun yerini zihnimde canlı tutuyorum ve başlıyorum kurs tarafına doğru yürümeye. O an hissettiğim duygu, müthiş bir özgürlük duygusu. Elimde beyaz baston, sokaktayım ve tek başımayım. İşte burada yaşadığım deneyim bana beyaz bastonun değneklikten çıkıp yoldaşlık özelliği kazanmasını sağlıyor.
Sonraki haftalarda tek başıma kursa gitmeye başlıyorum. Ve beyaz baston, yaşantımın bir parçası haline geliyor. Çevremdeki birçok görme farklılığı olan bireylerin beyaz bastonu özümseyememiş olmaları özgüven eksikliği, biraz “Çevrem ne der?” kaygısı, hanımefendiler açısından “Güzelliğime gölge düşürür” kaygısı ve daha birçok nedenle baston kullanmaktan kaçındıklarını düşünüyorum. Doğrusunu isterseniz hiç de haksız sayılmazlar. Çünkü yaşadığımız toplum şekilci yaşama o kadar bağlı ki neredeyse bütün ilişkilerini şekiller, kıyafetler, fiziki özellikler belirliyor. Sokakta yürüyen bireyleri elinde beyaz bastonla gördüklerinde kişiyi etiketlemek, baskılamak suretiyle bu şekilci topluluk tarafından bağımsız yaşam hakkı baston kullanan bireylerin elinden alınmaya çalışılıyor. Biz beyaz baston kullanıcılarına düşen, bağımsızlığımızı sağlayan beyaz bastonu yaşamın her alanında korkmadan, utanç duymadan görünür yapmak olmalıdır.
Herkese kullandığı araçlarla etiketlenmedikleri, farklılıklarının zenginlik sayıldığı hoşça zamanlar dilerim. Sevgiler.