Hiç kendinizi olmasa da olur gibi hissettiniz mi? Varlığı renk, yokluğu hayati değil. Para kazanmak amaçlı kurulmuş bir orkestradaki renk sazı. Flüt, klarnet, keman gibi. Yani hele bir temel sazlar (davul, bas, klavye) olsun da diğerlerini düşünürüz türünden. Oysa iyi bir müzisyenin en iyi bildiği şey, renk sazlarının da temel saz olduğu.
Peki biz müzik aleti değil, kanlı canlı insanlar. Yeti farklılıkları olanlar sürekli renk sazı muamelesi görmek zorunda mıyız? Şu dünyada kocaman bir ağırlığımız varken, farklılıklarımızla bu dünyada yaşamak en doğal hakkımızken, kimin haddine düşmüş bize böyle hissettirmek? Zihnimin içerisinde bütün vıcık vıcıklığıyla bir ses dönüyor, “Kapris yapıyorsun. Biz engellilerimize ayrımcılık yapmıyoruz.” Onu bir de bize sorsanıza. Çok pis sıktınız. Zaten içerisinde eğreti durduğum salon erkeği modundan çıkıyorum. Ben bu hayata bir değer katmak için kafamı patlatırken, gücüm yettiğince hayatı değiştirmek için kafa yorarken, kitap yığınları altında zihnime hava alacak alan açmaya çalışırken; sen hiçbir emek vermeden, toplumun zihnine kodladığı önyargılarla beni hiçleştiremezsin. Kötü hissettiremezsin. Sokaktaki insanın muhatap almadığı, yetkililerin önemsemediği, hayatın her alanında yok sayılan insan olarak yaşamak çok yordu artık.
Neden dışarıya dik durmaya çalışırken, her gün strese boğulmak zorundayız? “Engellilerimiz, engelli kardeşlerimiz” derken bile sağlamcılığınızı kusuyorsunuz. Sürekli yakındığımızdan şikayet edenler var. Yakınmayıp ne yapalım? Bir belediye başkanı çıkıp “Her yol bitti, engelli yolu kaldı” diyor. Bak, renk sazı muamelesinin ta kendisi. Nasıl da rahat dillendiriyor. Hatta açık sözlülüğü takdirimizi topluyor. İstanbul, Ankara vb. belediye başkanının açıkça söyleyemediğini dile getiriyor. Haklı. Her yıl Minibüsçüler Odası’nın isteğine göre, Erişilebilirlik Yasası öteleniyor bu ülkede. Artık biz bile fark etmiyoruz ötelendiğini. Biz uyurken öteleniyor. Herkes Ardahan Belediye Başkanı’na sitem ediyor. Kızıyor demiyorum, sitem ediyor. Çünkü küçük bir azınlık dışında engelli camiasında kızmayı tercih eden yok. Belki de ondan bu kadar hakarete uğruyoruz. Oysa bir ilin belediye başkanıyla sınırlı değil rahatsız olduğumuz bakış açısı. Öyle olsaydı, Erişilebilirlik Yasası her yıl ertelenmezdi. Öyle olmasa, büyük şehirlerde metrolar güvenli ve erişilebilir hale getirilirdi. En basitinden, belediyeler görsel paylaşımlarına betimleme eklerdi. Bir belediye başkanının yönettiği şehri herkes için erişilebilir kılması gerektiğini bilmemesine bile gelemedik daha. O kadar değersiziz çünkü.
Her hak talebinde azarlanıp susturuluyoruz. Sonra dil ucuyla özür dileniyor ve olay kapanıyor. Yapay özürler ve çözümlerle tatmin olmayı seviyoruz çünkü. Ama artık yetti. Sahte özürleriniz ve saçma sapan bakış açınız sizin olsun. Biz her yolda erişilebilir olarak yürüyünceye, oylarımızı erişilebilir kullanıncaya, hayatın her alanında eşit, erişilebilir ve engelsiz yaşamı kuruncaya dek mücadele edeceğiz. O güne kadar bütün yazılarımı böyle sonlandıracağım. Çünkü stres denizinde yüzdürdüğünüz insanlara borcunuz var. Tüm toplumun borcu var. O borcu da hayatın her alanında eşit koşulları sağlayarak ödeyebilirsiniz ve ben o günleri görene kadar ölmemek için elimden geleni yapacağım. Bir öfke boşalmasının daha sonuna geldik. Yarışmacı arkadaşlara başarılar dileriz.