Toplam Okunma 0
Görselde boş bir karayolu tünelinin içi fotoğraflanmış. Tünelin tavanından yan duvarlara inen ışıklar, yarım çember şeklinde görünüyor ve tünel boyunca birbirini izliyor.

Ve bir rüzgar batıdan. Hafif ılık, arada soğuk. Yavaş yavaş kuzeye kayıyor sonra, üşütüyo içini ve bilirsin habercisi yorgun karların yavaş yavaş süzülüşünün. Sonra doğuda işte. Doğu, belki beklenmedik bir başka soğuk, belki habercisi yeni bir doğumun. Artık zamanıdır güney sıcaklığının, yeni bir denizi keşfin kurak yaz sıcaklarında. Ve yine mi batı?

 

Ve bir Eylül günüdür, başlangıcıdır sonbaharın. Ama Hogwarts’ın, o büyülü dünyanın da başlangıcı aynı zamanda bir tren istasyonundan. Bir çocuk okula başlar, tüm çocuklar okula başlar. Hayata yeni bir neşe, yeni bir cıvıltı girer.

 

Ve bir yaprak süzülür yavaş yavaş yeryüzüne, savrulur, kurur ve çıtırdayarak kaybolur kaldırımlarda. Ağaçlar kelleşir, bi hüzün çöker aşklara. Ve şair mırıldanır: “Eylül’de gidenler Eylül’ü de götürürler, Eylül’ü de al.”

 

Ve kıştır artık dünyanın sayılı mevsimlerinden. Her yer soğuk, her aşk yalnız, her emek örtülmüştür puşt bi kar örtüsüyle, mücadele gömülü kalmıştır artık.

 

Her beden yorgun, her beden üşür, her beden çaresiz sürdürmeye belki de örtülü kalanları bulma çabasını. Ama bıkkınlıktır fışkıran, isteğidir sıcak bir yorgan altında hareketsiz uzanmanın.

 

Ve bir gün, takvime Mart diye yazılır bir başka ay. Yeni bir mevsimdir kuzeye kuş ötüşleriyle müjdelenen. Artık yağmurlar aşıklar için, güneşse yeşili için dünyanın. Şiirler kendini kanatan bir hançer olmaktan çıkar bu ay, mücadele başka bir ateşle filizlenir toprağından ve kaldırır kafasını yeni bir direniş türküsü üç telli bi zımbırtıdan.

 

Ve yaz işte, ayların Haziran’ı. Ömürler, besini olur yeni bir direnişin başka mevsimlerde açacağı zamana. Haziran besteleri yazılmıştır çoktan ve çocuklar yalnızca tatili düşünür. Tarlalar ürün verir, çiftçiler güler; sular ısınır, denizler gürül; aşklar altın çağında, sevgiler ömür… Sonra?

 

Sonra bir gün, yüzleştirmek istersin bildiklerini hayatla. Içindeki korkulara inat bi direniş türküsü üflersin sigaranın dumanında ve hazırlanırsın yeni bir keşfe. Evin bildiğin yerin balkonundan yürürsün batıya çünkü bilirsin batıdan gelecek sonraki rüzgar. “Direneceksem en zoru olsun” diyedir rüzgarı karşına alıp koşmaya çalışman.

 

Bulursun geçici bi durak ve konaklarsın. Bi bakarsın, anlatılanlar gibi değil masallar ve çoktan tekdüze bi gerçeklikle örtülmüşler. Alayla, ağzında kocaman bi küfürle gülersin. Haykırırsın belki ya da oturup ağlarsın. Sonra gururlanırsın; sırtını yasladığın değerler doğru çıkmıştır çünkü. “Mücadele ve direniş bitmez dil ve coğrafya değiştirsen bile…”

 

Akademisyenine ırkçılığın azınlık çoğunluk sorunu olduğunu, pozitif ayrımcılığın eşitsizliği beslediğini, “Biz olmadan bizim için asla” demeden yol alınamayacağını, vicdanlarını rakamlara kilitleyenlerin hiçbir boku çözemeyeceğini ve daha bir sürü şeyi…

 

Girersin, kurarsın yeni bir ev. Rahat değil, erişilebilir hiç değil. Oturur baştan anlatırsın, anlamazlar. “Rüya” derler coğrafyasına, Istanbul’a “hayal kırıklığının başkenti…” Ama işte omuzlarında bilinci var mücadelenin dil ve coğrafya değiştireceğinin. Gerisi aynı zaten, yazgılamışlar seni ikincil bir yaşama, dünyanın bütün kara parçalarında.

 

Sonra “Sıçarım lan” dersin dolu dolu, basarsın tehdidi parayla kendine savunma duvarları örenlere, kazanırsın. Emeğin yüceltmeliyken dünyayı ve onun hayalini kurarken, kendi eşitliğini almanın huzuruyla avunursun. Sonra gelmelidir çünkü yazgılanmış bu puştlukta hayallerin. Ama meydan okuyup o hayallere de ulaşırsın, arkana yaslanır ve tekrar batıya gidersin. Yoktur artık o durakta kalma nedenin.

 

Ve sonra, bakarsın etrafına ve anlarsın başladığın yere gelmişsin. Yine ilk evinin balkonunda yakarsın bir sigara daha ve bıraktığın mücadeleleri düşünürsün, ortaya koyduklarını. Bu sefer dumanında başarıların, gururların ve keyiflerin uçar atmosphere. Başka bi gün, yine aynı evde adımlarken şeb-I yeldayı, yeni ve başka bir hayal yudumlarsın rakı kadehinden.

 

Dağ pınarlarında soğutmuşum kavunumu

Rüzgarların üflemesidir ağaçlara,

Kulağıma dolan direniş türküsü.

Düşenlerin anılarından süzülenlerden kurmuşum mücadele bilincimi,

Ve birlikte oturduğum yoldaşlarımın kahkahalarından umudumu.

Soğuttuğum kavunla kaldırmışım kadehimi asmalardan süzülen rakının,

Kurmuşum hayalini eşit, özgür bir aşkın ve dünyanın.

Ve kırmışım, yazgılanan çemberini yavşaklığın,

Çalmışım ateşini tanrıların.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.