Toplam Okunma 0

Merhabalar arkadaşlar. Adım Cevdet Hincal. Uzun yıllardır yurt dışında yaşıyorum, Almanya’da. Fırsat buldukça dergiyi dinlemeye çalışıyorum, son zamanlarda dinleyecek o kadar çok materyal var ki insan bazen seçmekte zorluk çekiyor. Kitaplar, dergiler, sosyal medya…

 

Ben burada zaman zaman konuştuğumuz bir konuda bazı kıyaslamalar yaparak kısaca düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

 

Yalnızca Türkiye’de değil, bütün toplumlarda engelli insanlara yaklaşım ve davranış biçimi önyargılara göre şekilleniyor. Toplumların eğitim ve kültür düzeyi ile de ilgili elbette ama esas olarak tüm insanların kafasında ezberler var. Bu kelimeyi çok seviyorum, deyim olarak mesela “ezberi bozmak” ya da “ezberi bozulmak”, biz ezberleri bozmalıyız ama unutmayalım ki bizim de engelliler olarak kendi ezberlerimiz var.

 

Bazen insanları bilgisayarlara benzetiyorum, bir işareti ya da kelimeyi yanlış verirseniz sonuç alamazsınız, bizim ezberler de buna benziyor… Karşıdan gelen bir genç kız, mesela saçlarını yemyeşil boyamışsa insanlar ona uzaydan gelen birine rastlamış gibi bakar. Çünkü saç dediğin ya siyah ya kahverengi ya sarı olur ama yeşil olamaz. Ya da elma böyle soyulur, armut böyle yenmez ya da mesele düşünceyse, böyle düşünce olmaz ya da böyle düşünemezsin... Hep böyle ezberler ve kalıplarla dolu dünyamız. Benzer şekilde karşısında bir engelli gören biri için ezber bozulur, nasıl davranacağını bilemez, bu noktada işte toplumsal farklılıklar bir ölçüde açığa çıkar diye düşünüyorum. Hangisi öne çıkar, duygusallık, acıma, vicdan ya da mantık, objektiflik. Öncelikler.... Bizde birincisi çok yoğun bir şekilde ortaya çıkıyor, neredeyse senin duyacağın şekilde vah-vah'lar, “Çok da gençmiş”ler ya da soru faslında “Geçmiş olsun, kaza mı? Hastalık mı? Memleket nere hemşerim?... Ama karşısındakinin neye ihtiyacı olduğu hiç aklına gelmez eğer mantık öne geçerse, ki ben bu soruyu yüzlerce kez duydum.”Afedersiniz, “size yardımcı olabilir miyim?” ya da “Nasıl yardımcı olabilirim?” Cevaba göre “Nasıl yapalım, siz mi benim koluma girersiniz yoksa ben mi?....” Ve birlikte ilerlerken bütün ayrıntılar deyim yerindeyse seslendirilir, mesela “Biraz sonra merdiven çıkacağız” ya da “Şimdi trafik ışıklarında durduk, dikkat şimdi biniyoruz, sağ elinizle kapıya tutunabilirsiniz...” Bunları biraz ayrıntılı yazıyorum çünkü bence çok önemli.

 

Burada uzun yıllar masör olarak çalıştım, işyerim yakın bir kasabadaydı, günde toplam 4 saat yollardaydım ve böyle olunca insan pek çok olaya tanık oluyor ya da kendisi bizzat yaşıyor.

 

En çok sevdiğim şey, bir annenin çocuğuyla mantıklı bir şekilde konuşması ve ona hayatı, olayları anlatması. Mantıklı derken şunu kastediyorum, çocuğu ile konuşurken büyük bir insanla konuşur gibi ciddi ve gerçekçi ifadeler kullanmayı tercih etmesi. Burada anne ve babaların büyük çoğunluğu çocuklarına böyle davranır.  Şuraya gelmek istiyorum:

 

Bir gün iş dönüşü metrodayım, bir istasyonda genç bir anne ve 4-5 yaşlarında bir kız çocuğu bindiler ve benim karşıma oturdular. Manzarayı tahmin edebiliyorsunuz. Çocuk beni dikkatle süzüyor, elimdeki bastona dikkatle bakıyor. Biraz sonra annesine sordu; “Anne bu adam neden o elindeki sopayı taşıyor?” Anne, “O sopa değil canım, bir baston ve bu bey o bastonu taşımak zorunda çünkü göremiyor, önündeki engelleri onunla bulabiliyor, merdivenleri vs.” şeklinde cevaplıyor çocuğun sorusunu. Konuşma böyle bir süre devam etti, ben de her şeyi duydum, daha sonra kadın dizime hafifçe dokundu ve “Afedersiniz, çocuğa bunu anlatmak gerekir, bunları öğrenmeleri gerekir ve gerekirse nasıl yardımcı olabileceklerini de bilmeliler” dedi.

 

Bizde anne ve babalar böyle durumlarda çocuğa durumu anlatmak yerine çocuğun dikkatini başka yöne çevirmeye çalışırlar, görmelerini istemezler. Çünkü kendileri de görmek istemezler. Okulda engelli bir arkadaşları varsa onunla nasıl bir ilişki kurmaları gerektiğini anlatmazlar. Pek çok durumda olduğu gibi burada da çocukların aile içinde aldıkları ilk eğitim çok önemli. Yani mantık ya da duygusallığın öne çıkması aile içinde alınan genel eğitimle çok ilgili. Ayrıca pek çok şeyin yanında kültürel ve sosyal gelişimin de bunda önemli payı var. Yani önce çocukları eğitmeliyiz. Ancak o zaman gelecekte bu türlü önyargıların önüne bir ölçüde geçebiliriz. Büyüklerle ise mücadele etmeliyiz, ezber bozmaya ve gerekirse kalp kırmaya devam etmeliyiz.

 

Hepinize sağlıklı günler diliyorum.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.