Elif Emir Öksüz Hakkında

E-posta Adresi:

Elif Emir Öksüz Tarafından Yazılan Yazılar


Sadece işaret zamirleri değil, üçüncü tekil şahısla da aram çok kötü. Kendilerini duydum mu, sinirlerim tepeme çıkıyor, sigortalarım atıyor. “Haydaaaaa!” deyip şaşıranlarınız varsa nedenini açıklıyorum, buyurunuz.

Yaşı el verenler hatırlayacaktır, bir “şu bu o” reklamı vardı eskiden. “Bakın şubuolu kulak ne kadar da güzel” derdi reklamda. Ben de diyorum ki, “bakın şubuolu hayat ne kadar da çirkin”.


20 Aralık tarihinde Ekşi Sözlük’teki bir başlık hemen ilgimi çekti: Kör bir kızla sevişmenin avantajları. Karmaşık duygular içerisinde hemen açıp okumaya başladım. Genel söylem görmeyen insanların başka duyularının geliştiği ve o yüzden sevişmenin başka duyulara daha çok hitap edebileceği yönünde. Bazı insanlar da başlığı açan kişiyi topa tutmuşlar, “Sen insan mısın?” demişler mesela. Bazıları, “Görme engellilerle dalga geçen insanları görmemizi sağlayan başlık” demişler.


Eskiden beşik kertmesi diye bir şey vardı. Sonra bu kavram, demode oldu. Hatta çağ dışı kaldı. Şimdilerde aşk meşk işleri beşikten birkaç yaş öteye taşındı. Artık kreşlerde, ana sınıflarında bu işler konuşulur oldu. Anneler babalar da bununla övünür bir hale geldi. Beşik kertmesi durumu çocukların iradesi dışında gerçekleştiği için yadırgandı, dışlandı. Peki, altı yaş altı çocukların iradeleri bu magazinsel dedikodularda ne kadar pay sahibi sizce? Ya da “aşkın yaşı olmaz” dedikleri şeyle kastedilen bu da benim mi haberim yok?

 


Hatırlarsanız dergideki ilk yazımda, uzunca bir yazıyla NFB’nin nasıl bir örgüt olduğunu ve neler yaptığını anlatmıştım. Yine o yazıda, bundan sonra sık sık NFB’den bahsedeceğimizi ve burada olup bitenleri size aktaracağımızı belirtmiştim. Her ne kadar Zeynep temmuz ayında gittiği fantastik ulusal NFB kongresinden bahsettiyse de, o günden bu güne bu konuyla ilgili benden hiç ses çıkmadı. İşte şimdi sazı elime aldım. Bu ay için bambaşka bir yazı hazırlamıştım aslında. Bir iki küçük düzenlemeden sonra hazır olacaktı.


Caddede, ara sokakta, üst geçitte, otobüste, takside kadın olmak, erkek olmaktan çok farklıdır bu topraklarda. Kimse erkeklere yiyecekmiş gibi bakmaz adamcağız işine ya da evine giderken. Hiçbir erkek yolunu uzatmak pahasına, hele ki saat azıcık da geçse, ara sokaklardan kaçınıp kalabalık yollardan gitmeyi seçmez taciz korkusuyla. Medeni bir biçimde karşıya geçmek için üst geçide çıkan hiçbir erkeğin eteğinin altı dikizlenmez. Otobüste, takside veya dolmuşta, kalabalık fırsat bilinip çaktırmadan tacize uğrayan erkeğe de henüz ben rastlamadım.


Eylül ayı okul ayı demektir pek çoğumuz için. Ben de yirmi ikinci eğitim yılıma başlamış olduğum bu ayda, eğitimle ilgili bir yazı kaleme almak istedim. Dile kolay, yirmi bir yılım geçti okul sıralarında. Birinci sınıfa başlarken hayat güzeldi. Beni neyin beklediğini bilmediğim için yalnızca çocuksu bir heyecan vardı içimde. Bir sürü arkadaşım olacak ve hep oyun oynayacağız sanıyordum. Birinci sınıf bitip de ikinciye sıra geldiğinde,, sekiz yaşımda kaygıyla tanıştım. İkinci sınıf nasıl olacaktı? Dersler giderek zorlaşıyordu.


Bu ay pratik bilgi tadında bir yazıyla karşınızdayım. Her ne kadar, zaman zaman cinsiyetsiz algılansak da, önemli olan bizim kendimizi nasıl algıladığımız. Açıkçası ben çok sıradan bir kadınım. Toplumun kadınlığa atfettiği pek çok şeyi de severek yaparım. Yüksek topuklar, mini etekler, bukleli saçlar, topuzlar, manikür, pedikür, makyaj ve benzeri pek çok şeyi içselleştirmişim galiba. Ölesiye paspal dolandığım da olur tabii, ama o, zaman darlığı, tembellik  ve ruh halim yüzündendir. Neyse şimdi asıl konuya gelelim.


Bir gün iş yerimde fax çekiyordum. Makinenin başında beklerken okulun müdür yardımcılarından biri yanında başka bir öğretmenle çıkageldi. Müdür yardımcısı hayretler ve takdirler içerisinde, fax çekebildiğimi ve bu yüzden benim çok zeki olduğumu düşündüğünü abarta abarta anlatmaya başladı yanındaki öğretmene. O kendince beni överken, ben kendimi inanılmaz aşağılanmış hisettim. Öfkeden deliye döndüm adeta. Beni övdüğünü zanneden birine öfkemi nasıl ifade edecektim. Övgü karşısında öfkelenen bir deli gibi görüneceğimden hiç şüphem yoktu ve sustum.


  • Engelli, kadın mıdır erkek mi?
  • Ne absürt bir soru bu böyle? Elbette ikisi de değildir. Engelli, cinsiyetsiz hatta nadiren insan yerine konulan bir varlıktır.

 

Elbette bunlar benim düşüncelerim değil. Burada böyle alenen yazınca sizin de sahiplenesiniz gelmedi biliyorum. Peki ben bunları nereden çıkarıyorum dersiniz? Soruma soruyla karşılık vereyim.

Biz engelliler neden ve nasıl cinsiyetsiz olarak algılanıyoruz toplumda?

 


Bu ay bizi hiç ilgilendirmeyen bir şeyden bahsedeceğim. Birleşik Devletler’de kablolu televizyon, telefon ve internet gibi hizmetleri sağlayan Comcast firmasının, dört gözle beklediğimiz konuşan televizyonları daha bize ulaşmadan tarihe gömüşünden söz edeceğim. Her ne kadar Comcast hizmetlerinden yararlanma ihtimalimiz olmasa da, bu paylaşımın çok önemli olduğuna inanıyorum; çünkü firmanın erişilebilirlik anlayışı gerçekten muazzam.

 


Dergideki ilk yazımda, bundan sonra sık sık adını anacağımız, benim de bir üyesi olduğum, körlerle birlikte körler için hak temelli mücadele eden ve körlerin gelişimini desteklemeyi amaçlayan bir örgütü sizlere tanıtmak istedim. National Federation of the Blind (NFB), yani Ulusal Körler Federasyon’u, Amerika’daki en eski, en büyük ve en etkili örgüt olarak bilinmektedir. Örgüt, kuruluş yılı olan 1940 yılından itibaren görmeyen Amerikalıların sivil hakları ve eşitliği için savunuculuk çalışmaları yürütmektedir.Devamını Oku...