Yazdım sildim, yazdım sildim. Paslanmışım galiba. Bir türlü başlayamadım. Yüzüncü sayımız kutlu olsun. Dergimizi bu günlere getiren herkesin eline emeğine sağlık. Bu hiç de kolay bir iş değil çünkü. Daha nice güzel yılların olsun EEEH. Olsun ki biz de buradan sesimizi duyurmaya devam edelim.
Epeyce uzun bir aradan sonra karşınızdayım. Buluşamadığımız o uzun aralıkta ben hep çok yoğundum; fizyolojik psikolojiden nitel araştırma yöntemlerine kadar uzanan bir yelpazede çeşit çeşit ders hazırlamak ve öğretmekle meşguldüm.
Bu dönem şöyle güzel bir şey oldu; engellilik psikolojisi kapsamlı bir ders açabildim. Hatta bir ders değil, tam üç ders açtım; lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde. İnanılmaz keyifli derslerdi. Sanırım öğrencilerim de aynı fikirde.
Son hafta lisans dersine evdeki bütün bastonları toplayıp gittim. Öğrencileri küçük gruplara ayırıp elerine bastonları verdim. Simülasyon çalışmalarına gıcığım. Benim gıcık olmamın ötesinde, etkili olmadığını ve hatta bazen zararlı olduğunu gösteren meta analiz çalışmaları bulunuyor. Ben de her ne kadar simülasyon gibi konuya girmiş olsam da yaptığım alışılmış göz bağlama etkinliklerinden farklıydı.
Öğrenciler üçer dörder kişilik gruplar oluşturdular. Gönüllü olana bastonu verdim. Gözlerini kapatmadan sınıftan çıkıp kampüste on-on beş dakika dolanmalarını istedim. Grubun diğer üyeleri de uzaktan gözlem yaptılar. Amacım eline baston alan öğrencinin gözlerini kapatıp kör olmayı denemesi değil, bir körmüş gibi etrafta dolaşıp insanları gözlemlemesiydi. Dört bastona paralel dört grup öğrenci kampüste dolandı. Geri geldiklerinde gözlemleri ve tepkileri şahaneydi.
“Hocam yemekhaneye gittim. Kartımı bulamamış gibi yaptım. Normalde pek de sevecen olmayan yemekhane görevlisi bana çok sevecen davrandı. Beni tanıyacak sandım ama tanımadı. Neredeyse bedava yemek yiyecektim, yani o derece.”
Başka bir grubun gözlemci ekibi şunları anlatı:
“Arkadaşımız kapıyı bulmak için yardım istedi. Şenlikler için stant kuran bir görevli, arkadaşımızın kapıyı bulmasına yardım etti ve içeri kadar ona eşlik etti. Arkadaşımızla içeri giren görevli, dışarı çıkarken iki elini havaya kaldırıp zafer işareti yaptı. Diğer görevliler de onu alkışladı.”
Yine gözlemci bir grup, engelliler karşısında yaşanan paniği şöyle aktardı:
“C blok giriş katta sergi varmış. Arkadaşımızın elinde bastonla geldiğini gören sorumluların yüzü değişti, panik oldular. Arkadaşımız panoları devirecek diye düşündüler herhalde. Panolara doğru kouşmaya başladılar. Sonra arkadaşımız bilerek panolara doğru yürüdü birazcık. Hemen kolundan tutup uzaklaştırdılar.”
En güzeli de şuydu bence:
“Hocam, adamın biri beni neredeyse dövecekti. Arkadaşımın yanından yürüyordum ama koluna falan girmiyordum. Biri bana seslendi, ‘Arkadaşına yardım etsene’ dedi. Ben de ‘O özgür bir birey, istediği yere gidebilir. Zaten gayet güzel de gidebiliyor, yardıma ihtiyacı yok’ dedim. Sonra adam beni duyarsız ve art niyetli olmakla suçladı. Bir sürü şey söyledi.”
Bunlara ek olarak sürekli koluna girilen, izinsizce dokunulan, çocuk muamalesi gören öğrenciler de olmuş. Etrafın bakışlarının çok rahatsız edici olduğunu da çok fazla kişi paylaştı. Sonuç olarak bu deneyimi yaşayan öğrenciler, engellilerin toplum tarafından nelere maruz bırakıldığını artık çok daha iyi biliyor. Karanlıkta gözleri bağlanıp çaresiz hissedip görmeyenler için üzülmek yerine, kendi davranışlarının ve çevrelerindeki insanların davranışlarının daha çok farkına vardılar. Bu sayede değiştirebilecekleri bir şey hakkında farkındalık kazandılar ve birçoğu çoktan değişti bile.
Bu da alternatif bir farkındalık etkinliği olarak burada yerini alsın.