Toplam Okunma 0

Ayıptır söylemesi kendimi severim, hem kişiliğimin hem fiziksel özelliklerimin bugün beni getirmiş olduğu noktadan oldukça memnunum. Fakat bazen insan kendi gerçekliğini yeterince benimseyip kucaklayamayabiliyor. Geçen ay birkaç arkadaşımla küçük bir tur yaptık ve bu süreçte kendime bakış açımı yeniden değerlendirme fırsatı buldum.

Yolculuğumuz Budapeşte'de başladı ve yolculuğa başlar başlamaz ben de erişilebilirlik avına başladım. Gezdiğimiz şehirler inanılmaz gelişmiş şehirler değildi bu yüzden erişilebilirlik adına çok şaşırdığım bir fark bulamadım fakat genel trafik kuralları ve şehir düzeni oldukça önemli bir fark yaratıyordu. Bunu anlayınca erişilebilirlik aramayı bırakıp geziden maksimum nasıl faydalanabilirim diye düşünmeye başladım.

Budapeşte çok güneşliydi ve Tuna kıyısında inşaat vardı yani bir nevi Üsküdar sahile benziyordu. Hiçbir şey anlamadım. Gece Tuna turu yapacaktık ve belki daha iyi görürüm de bir şeyler anlarım diye tur için heyecanlıydım. Ne var ki turda verilen kulaklıktan şunlar duyuluyordu: "Sağ tarafta gördüğünüz bilmem ne binası, gördüğünüz köprü, kilisenin yanındaki şu bina..." Bir an için bu turda sesli betimleme olmasının ne kadar ütopik bir hayal olduğunu düşündüm. Çevreme baktım ve görebildiğim tek şey binaların sarı ışıklarının nehir üzerindeki yansımasıydı ve açıkçası çok da güzel görünüyordu. "Peki" dedim "Bu neden yeterli olmasın?" Gerçekliğimle ilk defa yüzleştim, 1 saat boyunca yansımaları izledim ve bu bana yeterince hoş geldi. Bir de Macar bir şairin şiirinden alıntılama yapıldı: "Canımı veririm sevda uğruna ama özgürlüğe feda olsun bu sevda." Kendimce içsel bir ambiyans oluşturdum ve kendi gerçekliğimi ilk defa kucakladım. Gezi boyunca arkadaşlarıma ne gördüklerini, güzellik ölçütlerinin ne olduğunu, nelere dikkat ettiklerini sordum. Yani onların dünyasıyla kendi dünyam arasındaki farkları keşfetmek istedim. İki dünya da gayet güzel ve eşit derecede normaldi. Bu noktadan sonra geziyi kendi benliğimle sürdürmeye karar verdim. Prag'daki renkli binaları çok sevdim. Gece dondurma yerken "Yol düz zaten" diyerek kaygısızca yürümek içimi coşturdu. Viyana'daki botanik bahçesi benim için sadece güzel yeşillik bir alandı, ortama biraz da müzik ekledim. Hayatımda ilk defa bir geziden gören insanlarla aynı şekilde yararlanmak için kendimi zorlamadım. Viyana mimarisinin nasıl olduğuna dair zerre fikrim yok ama güzel olduğunu biliyorum. Hiç kimseye bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiyorum veya deminkine benzer cümleler kurarken utanmıyorum. Bu benim gerçekliğim; karanlığın içindeki ışıkları, güneşin arasındaki gölgeleri, yakın mesafedeki renkleri ve zeminin desenlerini seviyorum.

Son olarak bu gerçekliği kucaklıyor olmam erişilebilirliğe gerek olmadığını, her şeyin böyle yeterli olduğunu iddia ettiğim anlamına gelmiyor. Tam tersine, daha çok erişmek istiyorum, daha çok dinlemek, daha çok bilmek istiyorum. Bir gün kendi gerçekliğimle harmanladığım erişilebilir Tuna turuna katılmak istiyorum. Görebilseydim hayatımın daha güzel olacağını iddia eden insanlara yanıldıklarını kanıtlamak, mutluluğumu gözlerinin içine sokmak istiyorum. Kendim olarak, hiç değişmeden eşit ve özgür yaşamak istiyorum.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.