Toplam Okunma 0

Efendim, benim bir terapist olduğumu bilmeyen kalmadı sanırım. Varsa da bu girişten sonra kalmamıştır herhalde. Beni hiç tanımayanlar için bir de altyazı geçeyim, üzerinize afiyet ben körüm. Ha bir de galiba aklımı peynir ekmekle yemiş olmalıyım ki, doktora yapıyorum. “Doktora yapıyorum” da ne komik oldu. Sanki kek yapıyorum der gibi. Neyse konuya döneyim.

Bu günlerde, bir ders kapsamında, burdakilarin “advocacy” bizim ise “savunuculuk” dediğimiz kavramı temel alan bir makale yazmam istendi. Bu güne kadar yazılıp çizilenlere biraz bakındıktan sonra, engelli insanların terapi deneyimleri, terapistlerin engelli bireylerle çalışabilme becerileri gibi konuları ele alan bir çalışma derlemeye karar verdim. Günlerdir bu konuda okuyup yazdığım, düşünüp taşındığım için de doğal olarak bu ayki yazımın konusu da belli olmuş oldu.

İnsan neden terapiste gider? Çok büyük ihtimal bir derdi olduğu ve onu çözmek istediği için. Peki engelli de bir insan mıdır? Umarım cevabınız evettir. Dolayısıyla engelli bir insan da bir derdi olduğunda terapiye gidebilir mi? Evet gidebilir.

Terapistlerin engelli bir danışanı olduğunda neler oluyor peki? Eğer terapistin engelli danışanlarla çalışma konusunda bir eğitimi, ya da engelli bireylerle ilgili kişisel bir deneyimi yoksa genellikle yapılan iki hata karşımıza çıkıyor. Ben bu iki hataya birden toplama çıkarma hatası demek istiyorum.

Terapist danışanın engelli olduğunu görünce, danışanın getirdiği probleme ve problemin çözümüne, ilgili ilgisiz otomatikman engelliliği ilave ediyor. Diğer bir deyişle, engelliliğe aşırı odaklanıyor. İkinci durumda ise, terapist engelliliği ya da engellilikle bağdaştıramadığı konuları tamamen terapi sürecinin dışında tutuyor, Yahu ben de hiçbir şeyden memnun olmuyorum. Terapist konuyu dikkate alsa kabahat, almasa kabahat.

Birinci durumda örneğin siz terapistinize patronunuzun ya da amirinizin size adil davranmadığını ve bundan rahatsız olduğunuzu anlatıyorsunuz. Terapistiniz dönüp size diyor ki “Acaba sen engelinden dolayı biraz fazla hassas olabilir misin?”. Başka bir örnek verelim, diyelim ki partnerinizle problemleriniz var ve paranız da bol. İşler iyice sarpa sarınca bir terapist görmeye karar verdiniz. Terapiste problemlerinizi anlatıyorsunuz. Bir süre sonra dikkatinizi çekmeye başlıyor, terapistiniz neredeyse her sorunu engelinize bağlamaya çalışıyor ve sanki partnerinizin tarafını tutuyor. Bu kadar kötü bir terapi örneği vermemize gerek yok, durumu daha basit de örnekleyebiliriz. Otuz yaşındasınız ve depresyonunuzun üstesinden gelebilmek için terapiye başlıyorsunuz. O da ne, telefonda gayet normal olan terapistiniz, sizi görünce sesini inceltmeye, sanki altı yaşında bir çocukla konuşuyormuş gibi konuşmaya başlıyor. İlerleyen dakikalarda siz sorunlarınızdan bahsederken, teselli etmek için “Ama bak durumuna rağmen neler başarmışsın” deyiveriyor.

Biraz da ikinci duruma örnekler verelim. Diyelim ki siz gelecek hafta partnerinizin ailesiyle tanışacaksınız. Bu yüzden çok gerginsiniz ve bunu terapistinizle paylaşıyorsunuz. Terapistiniz, bunun sizin için ne anlama geldiğini düşünürken sizin engelinizi dikkate almıyor. Dolayısıyla yaşadığınız reddedilme korkusunun farkında bile değil. Başka bir örnek verelim. Mesela siz bir az görensiniz fakat baston kullanmıyorsunuz. Yalnızca geceleri haraketiniz kısıtlanıyor. Güneş battı mı balkabağına dönüşüyorsunuz. Bu durumla baş etmek, görmüyor olduğunuzu cümle aleme ilan edip elinizde bir bastonla dışarı çıkmaktan çok daha kolay geliyor size. Bir gün arkadaşlıklarınızda ve ilişkilerinizde yaşadığınız problemler canınıza tak ediyor ve bir terapist görmeye başlıyorsunuz. Terapistinize görmenizin sınırlı olduğunu söylüyorsunuz, fakat o ilişkilerinizi ele alırken bu durumu hiç hesaba katmıyor. Bu durum sanki bir tabu gibi hiç konuşulmuyor. Son bir örnek daha vereyim. İlişkinizde yaşadığınız problemleri çözebilmek için terapiste gidiyorsunuz. Terapist ilişkinizi didik didik ediyor. Sorunu anlamak için bir sürü soru soruyor. Bir soru var, bekliyorsunuz ki sorulsa. Sorulsa da siz de konuya girseniz. Böyle şeyler hemen öyle kolayca anlatılmıyor. Evet bildiniz. Terapistiniz sizin bir cinsel hayatınız olabileceğini ya düşünmüyor, ya da sormaya cesaret edemiyor. İlişki hallaç pamuğu gibi oradan oraya attırılıyor ama engeliniz cinselliğinizin üzerini kapattığından bir türlü asıl konuya gelinemiyor.

Bu örneklerin birçoğunu engelli arkadaşlarımla yapmış olduğum sohbetlerden derledim. Yani biz engelliler bu konuya aşinayız. Şimdi lafım sevgili meslektaşlarıma. Engellilik bizim kimliğimizin bir parçası. Gerektiğinde bunu gündeme getirmekten çekinmeyin. Yoksa bizi bir bütün olarak göremezsiniz, bir şeyler hep eksik kalır. Fakat bizim kimliğimiz engellilikten de ibaret değil. Hepimizin kimliğinin farklı farklı bir sürü yönü var. Cinsiyetimiz, ekonomik durumumuz, cinsel yönelimimiz, etnik kökenimiz ve daha bir sürü başka kimlik taşıyoruz. Hiç birimiz sadece engellilikten ibaret değiliz. Eğer engelliliğe çok fazla odaklanırsanız, tıpkı bir sayfaya gözünüzü dayayıp sadece iki üç harfi okuyabildiğiniz o deney var ya! İşte öyle olur, sayfada yazanların tamamını asla okuyamazsınız.

Şimdi de sözüm terapiye gidip de “terapistim bile” diyenlere. Bu yazıyı terapistinize okutmaktan çekinmeyin. Belki ne yaptığının farkında olmayabilir. Hala değişen bir şey olmadıysa, aranızdaki iletişimden, ilişkinizden memnun değilseniz başka birini bulun. Bir terapistin mesleki varoluş sebebi sizi olduğunuz gibi kabul edip, içinde bulunduğunuz koşulları anlayıp size en iyi şekilde hizmet verebilmektir. Terapistinizin sokaktaki insandan bir farkı olmalı öyle değil mi? O bile sokaktaki insanın yaptığını yapıyorsa…


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.