Bu günlerde yalnızlık sözü, yalnızlık hastalığı zihnimi çok kurcalıyor. İnternetten yanlızlığın anlamına, sebeplerine ve sonuçlarına şöyle bir baktığım zaman; bizlerin bu hastalığa yakalanması ne kadar kolay ve ne kadar mümkün görünüyor.
Çünkü insan sosyal bir varlıktır. İnsanın kişilik oluşumunda, öz güveninin gelişiminde, kültürel değerlerinin yerleşmesinde ve hatta hangi dili konuşacağında vb. çevresindeki insanların etkisi bulunmaktadır. Örneğin Psikoloklar, sağlıklı bir bireyin yetişmesi için bebeğin, annesi ile göz, ses ve dokunma temasının önemine dikkat çekerler.
İnsanların birbirleri ile iletişimini kolaylaştıran veya iletişimlerini artıran Önemli bir unsur, birbirleriyle ortak noktalarının bulunmasıdır. Aynı iş yerinde çalışan insanlar, aynı okulda okuyan öğrenciler ya da aynı mahallede yaşayan insanlar Birbirleri ile çok rahat iletişim kurabilirler.
Aslında iletişim çok sihirli bir şeydir. Bazen farklı iki çift gözün aynı şeyi aynı anda görmesi ile başlar, bazen de zihinlerden geçen bir şeyle iletişim başlar. Kimi zaman, kişiler birbirine ne kadar yakın olursa olsun bir türlü aralarında iletişim olmaz. Konumuza tekrardan dönecek olursak, yanlızlıkla iletişim veya iletişimsizlik iç içe olan kavramlardır. Etrafı ile sağlıklı iletişim kuramayan bir kişi zamanla yanlızlık duygusuna kapılır. Yanlızlık duygusuna sahip olan insanlar ise etrafındakiler ile iletişim kurmak için can atsalar dahi, istenmeme, sevilmeme gibi hisler yüzünden bunda başarılı olamazlar Bizle bunun ne ilgisi var diyeceksiniz. Göz ile temas, iletişimin başlaması için en hızlı, en zahmetsiz yoldur. Bundan mahrum olunca bakın neler oluyor; hemen kendi yaşadıklarımdan birkaç örnek vereyim. Üç kişi bir kafede oturuyoruz. Ortak bir konumuz var ve hep beraber onun hakkında konuşuyoruz. Derken konunun birden değiştiğini ve benim konu dışında kaldığımı fark ediyorum. Meğer o sırada bir şey görmüşler ve başlamışlar onunla ilgili konuşmaya, başka bir örnek; bir seminer ortamındayız, semineri veren kişi slayt ile bir şeyler anlatıyor. Tüm salon sessizce ve ciddiyet ile sunumu dinlerken, birden salonda bir gülüşme başlıyor. Tabii ki O anda ollup bitenden habersiz kalıyorum. Taki birisinin gördüğü şey hakkında yorum yaptığını duyunca ne olup bittiğini anlıyorum. Ben çoğu kez bir görme engelliyi, kendi yuvasını kendisi kuran bir kuşa benzetiyorum; çünkü genellikle, kendi sorunlarımıza kendimiz çözüm buluyoruz. Bu kötü bir şey değil. Özünde keşke herkes bunu başarabilse; ama mesela kardeşlerim ve arkadaşlarım arasında bir tek ben kitaplarımın formatını değiştirmek zorundaydım. Sadece bu ve benzer işler zaman zaman yorucu oluyor. Neyse ki, gelişen teknoloji ve anlayış sayesinde yeni nesil görme engelliler bu tür angarya işlerden kurtuluyorlar. Tabii bunlar gözle görünen somut şeyler, bir de işin duygu yönü var. Sanıyorum
En kötüsü de, karşılaştığın bir sorunun veya çözüme kavuşturduğun bir şeyin sonunda duyduğun hislerin çok yakınında olan kişiler tarafından dahi yeterince anlaşılmadığını görmektir. Düşünüyorum da, bu yaşananlar çocukluk döneminde yaşanmaya başlanmıştır. Sevincimizi, sıkıntımızı ve şaşkınlığımızı kimse ile paylaşamadığımız ve ne olduğunu bilmediğimiz durumları yaşarken, kim bilir üzerimizde ne tahribatlar oluşturmuştur.
Eminim başka engel gruplarında olan kişilerde farklı durumlarla benzer duyguları yaşıyorlardır.
Bu yalnızlık duygusuna kapılmamanın en iyi yolu, benzerlerinle de zaman zaman bir arada olarak dünyada tek olmadığının bilinci ile yaşamaktır. Kendini tanıyıp, ihtiyaçlarına sahip çıktıkça, sizinle gerçekten ortak yaşam süren kişilerle öyle güzel paylaşımlar gerçekleştiriyorsunuz ki, yukarıda bahsetmiş olduğum ıssız anlar hayatınızı kaplamamış oluyor.