Merhaba değerli okurlar. Biliyorsunuz Eylül ayında okullar açılacak ve yüz binlerce çocuk okulun yolunu tutacak. Bunların arasında anaokuluna veya birinci sınıfa başlayacaklar olacak. İşte bu çocuklardan bazıları da görme engelli çocuklar. Peki bu süreç, görme engelli çocuklar ve ebeveynleri açısından nasıl işliyor? Gelin birlikte değerlendirmeye çalışalım.
Tüm ebeveynler için çocuklarının anaokuluna veya birinci sınıfa başlayacak olması bir sevinç ve gurur kaynağı. Ancak görme engelli çocuğa sahip ebeveynler için bu süreç biraz sancılı. Birçok ebeveyn çocuğunu görme engelliler okuluna mı göndereceği yoksa kaynaştırma eğitimine mi dahil edeceği konusunda birçok soru işaretiyle baş başa. Peki bunun temelinde ne yatıyor? Neden herhangi bir yeti farkı bulunmayan çocukların ebeveynleri bu süreci doğal bir şekilde yaşarken görme engelli çocuğa sahip ebeveynler daha yaz ayları bile gelmeden, yani okulların açılmasından birkaç ay önce, böyle bir telaşa düşüyor. Bence bunun temelinde ülkemizde erken müdahale programlarının yeterince uygulanamaması, ebeveynlerin gerekli psikolojik danışmanlık ve rehberliği zamanında alamaması yatıyor. Oysa uygun olan en erken yaştan itibaren ebeveynler ve görme engelli çocuklar gerekli danışmanlık ve eğitim hizmetlerine erişebilseler belki okula kayıt süreci ve sonrası bu kadar sancılı geçmeyecek.
Nasıl ki herhangi bir yeti farkı olmayan çocuklar evlerinin yakınındaki bir anaokuluna ya da ilkokula kayıt yaptırabilme hakkına sahipse, aynı haklar görme engelli çocuklar için de geçerli. Görme engelli çocuklar da yaşıtlarıyla birlikte evlerine yakın bir anaokuluna ya da ilkokula kayıt olabilir ve yaşıtlarıyla aynı eğitim ortamında eğitim alabilirler, yani kaynaştırma eğitimine dahil olabilirler. Hem Milli Eğitim Bakanlığı’na ait kanun, yönetmelik ve genelgelerde hem ulusal belgelerde hem de uluslararası belgelerde yeti farkı olan çocuklar dahil tüm çocukların eğitim hakkı güvence altına alınmasına karşın, yaşam içerisinde süreç tam da böyle işlemiyor maalesef.
Ebeveynler çocuklarını kayıt ettirmeye gittiklerinde önce idarenin, sonra öğretmenlerin, sonra da okuldaki diğer personelin önyargılarıyla karşılaşabiliyorlar. İdareci, görme engelliler okulunun yolunu gösterebiliyor “Burası ona uygun değil. Kendisi gibi olan çocukların eğitim aldığı okullara gitsin. Bu eğitimi verecek öğretmen yok okulda. Ona uygun materyaller yok” gibi bahaneler sunarak. Birçok öğretmen görme engelli çocuğu sınıfına almak istemiyor ve sonra gönüllü olarak bu görevi üstlenecek bir öğretmen bulunmaya çalışılıyor. Oysa diğer tüm çocukları seçme hakkı olmadığı gibi görme engelli çocuğa sınıfında eğitim vermeyi tercih etme ya da tercih etmeme hakkı yoktur hiçbir eğitimcinin. Çünkü süreç doğal işlediğinde ebeveynler çocuklarını okullara kayıt ettirir ve hangi öğretmen sınıfına hangi çocuklar düşerse onlara eğitim vermek durumundadır. Yeti farklılığı söz konusu olduğunda süreç böyle işlemiyor maalesef. İşte bu tam bir ayrımcılık suçudur. Yeti farkı bulunan her çocuk, yaşıtlarıyla birlikte eğitim alabileceği, evinin yakınındaki bir okulda eğitim alma hakkına sahiptir. Yeti farkı bulunan çocukların eğitimi konusunda öğretmenlere eğitim vermek, gerekli araç-gereç ve materyalleri sağlamak, herkes için uygun fiziki ortamı oluşturmak ise devletin ve devlete bağlı olup bu konuda yetkisi bulunan Milli Eğitim Bakanlığı’nın sorumluluğudur.
Diyelim ki ebeveynler çocuklarını bir şekilde kaynaştırma eğitimine dahil etmeyi başardılar ve çocuğun sınıfı belli oldu, burada da yine bazı güçlüklerle karşılaşabiliyorlar. Örneğin, daha önce görme engelli bir çocuğa hiç eğitim vermemiş bir öğretmenle karşılaşabiliyorlar ve öğretmenler görme engelli çocukların öğrenme biçimleri, kullandıkları materyaller ve yöntemler ile ilgili fikir sahibi olamayabiliyor. Burada da yine ebeveynler ile öğretmenler baş başa bırakılabiliyor, ebeveynlere çok fazla sorumluluk düşüyor ve öğretmeni sürekli yönlendirmek durumunda kalabiliyorlar. Tabii ki okul yaşantısında öğretmen-veli iş birliği büyük öneme sahip ve tabii ki ebeveynler çocuklarının eğitim hayatında da belli sorumluluklara sahipler ancak görme engelli çocuk söz konusu olduğunda ebeveynlerin sorumluluklarının sınırları diğer ebeveynlerinkini fazlasıyla aşabiliyor. Örneğin, öğretmen ihtiyaç duyduğunda ulaşılabilir olması için okulda çok fazla zaman geçirmek zorunda kalabiliyor ebeveynler. Bu durumda görme engelli çocukların yaşıtlarıyla kuracakları ilişki olumsuz yönde etkilenebiliyor.
Aslında bu yazıyı yazmaktaki amacım, sürekli güçlüklerden bahsetmek değil asla. Aksine eğitimin herkes için olduğu gibi yeti farkı olan çocuklar için de bir hak olduğunu vurgulamak, bu konuda herkes için erişilebilir bir ortam yaratmanın devletin sorumluluğu olduğunu bir kez daha hatırlatmak, öğretmenlere gerekli hizmet içi eğitimlerin verilmesinin gerekliliği üzerinde durmak. Tüm bunlar göz önünde bulundurulursa, okula kayıt süreci görme engelli çocuğa sahip ebeveynler için de sancılı bir süreç olmaktan çıkacak. Görme engelli çocuğa sahip ebeveynler de herkes gibi sevinç ve gururla çocuklarının okul kaydını yapacak ve gelecek güzel günler için heyecanlanacak. Unutmayalım, birlikte güzel bir dünyayı inşa etmek için önyargı duvarlarını yıkmak ve herkes için eşit, erişilebilir, engelsiz bir hayatı düşlemekten vazgeçmemek gerekir.