Burak: Merhaba sizleri kısaca tanıyabilir miyiz?
Linda: Ben Linda Nihan Lafçı, endüstri ürünleri tasarımcısı ve çocuk kitapları resimleyen bir illüstratörüm. Ankara’da doğdum, büyüdüm ancak dokuz sene kadar İstanbul’da yaşadım. Sonrasında Ankara’ya geri döndüm. Veysel ve Piaf on dört yıldır benimle sonra diğerleri geldi.
Umut: Ben Umut Gümüş, makine mühendisiyim, doğma büyüme Ankaralıyım. Linda ile tanıştığımızdan beri bende Piaf ve Veysel ile birlikte yaşıyorum. Aynı şekilde diğerleri de Kiki, Fıstık ve Kiklo da bizimle daha sonra yaşamaya başladı.
Burak: Engelli hayvanlarla yani yeti farkı olan hayvanlarla yaşamlarınızı paylaşıyorsunuz sizi bu konuda motive eden şey nedir?
Linda: Aslında şöyle tabi ben ilk olarak hayatıma Veysel’in nasıl girdiğinden bahsedeyim. Ben ilk önce Piaf’ı bulmuştum. Piaf iki gözü de gören bu anlamda bir sorunu olmayan bir hayvan. Onu buldum ve veteriner hekim arkadaşım vardı, ona gittiğimde kaç gündür bu hayvanlar kapalı bir yerde duruyor sağlık sorunları var mı kontrol eder misin dediğimde arkadaşımın annesi Veysel’i böyle kucağıma atmıştı. Yani resmen böyle “ Linda şunu bir tut.” demişti. Veysel’de o zaman çok hastaydı. Şey dedi: “Ya bunun iki gözü görmüyor, hayatta kalacak mı kalmayacak mı bilmiyoruz. Ama eğer hayatta kalırsa da bu hayvanı kimse almaz, kimse bu hayvana bakmaz. Bunu senden başkası sahiplenemez.” dedi. Ve ben o zaman hayatımda hiç görme engeli olan veya farklı engelleri olan bir hayvanla birlikte yaşamamıştım. Ve işte o gün bugündür on dört yıldır Veysel bizimle. Başka insanlar da bu vesileyle aslında Veysel’i tanıyıp evde ne kadar rahat hareket ettiğini görüp mesela, arkadaşlarımızda görme engeli olan başka kediler sahiplendiler. Vesile oldu aslında kendisi. Ve işte onun üzerine de zaten algısı açık bir insandım daha da fark eder hale geldim. Hayvan sahiplendirmek, hayvan bakmak zaten çok kolay bir iş değil ama bir yandan da gerçekten görme engeli olan ne bileyim işte bir bacağı olmayan, iki bacağı olmayan bir sürü sorunu olan hayvan var. Bunlar için yuva bulmak çok çok daha zor ama işte Veysel’in hayatımıza girişiyle bizde farkında olur olduk açıkçası.
Burak: Hayvanların yeti farklılıklarını nasıl tanımlarsınız?
Linda: Valla ben bir fark göremiyorum, göremeyenlerdenim. Bilmiyorum Umut sen ne dersin? Sonuçta sende yedi yıldır bu çocuklarla birlikte evimizi paylaşıyorsun. Ben bir fark göremiyorum hatta bazı zamanlar çok daha artı özellikleri var gibi geliyor.
Umut: Yeti farklılığını aslında şöyle düşünmek lazım; dışardan bakan insanlar yani o hayvanı tanımayan insanlar bazılarını fark edebilir, bazılarını fark edemez. Mesela Veysel görmediği için gittiği her yeri kontrol ederek giden bir hayvan. Sadece tanıdığı ezberlediği yerlerde koşan, hızlı davranan bir hayvan o yüzden eğer kucağına falan gelecekse bir insanın, şaşırtacak kadar nazik bir şekilde geliyor. Çünkü önce yokluyor, sizin yüksekliğinizi anlıyor ve oradaki o nazik dokunuşu beni her seferinde neredeyse şaşırtıyor.
Linda: Mest ediyor hatta değil mi, nasıl bu kadar yumuşak davrana biliyor diyorsu? Çok kontrollü hareket ediyor.
Umut: Bunu mesela biz fark ediyoruz. Bu davranışlarını, bu farklılıklarını ama dışardan bakan bir insan Veysel’in görmediğini anlayamıyor bazen. “ Aaaa bu hiç görmüyor mu, hiç mi görmüyor, azıcık bile görmüyor mu?” falan diyorlar.
Linda: “Cidden mi?” diyorlar.
Umut: Evet biz sürekli bununla karşılaşıyoruz.
Burak: Peki engelli yani yeti farkı olan hayvanların günlük yaşam pratiğinde ne gibi farklı gereksinimleri var ve bu gereksinimleri nasıl karşılıyorsunuz?
Linda: Bizim şöyle tabi bizde görmeyle ilgili farklılık var. O nedenle en fazla dikkat ettiğimiz şey, bir eşyanın yerini değiştirmekle alakalı. Örneğin; şu an mesela içeride bir bisikletim var benim. Bisikleti treylere bağladığım için dik bir şekilde duruyor. Ama ben biliyorum ki o bisiklet işte Fıstık’ın - Fıstık’ta iki gözü olmayan bir kedimiz.- Fıstık’ın çıktığı kitaplık var. Kitaplığın önünde duruyor. Ben mesela diyorum ki “Aaa tamam ben bu bisikleti birazcık daha uzağa koyayım ki Fıstık o kitaplıktan atlarsa kafasını bisiklete çarpmasın.” gibi. Yani objelerin yerini çok fazla değiştirmemeye çalışmak mesela bizim için şu an en dikkat ettiğimiz şey olabilir. Onun dışında cidden tuvaletini bulmak olsun, yemeği, suyu bulmak olsun, çünkü üçü de farklı farklı yerlerde, hiçbir sıkıntı yaşamıyorlar. Yani kanepeye atlamak, inmek ne bileyim duvara çıkıyorlar, şu an terastayız, terasta her yere tırmanıyorlar. O nedenle diyorum ben, bir fark göremiyorum derken sebebi buydu. Nedir en fazla bir yerden bir yere atlarken diğeri gibi hemen atlayamıyor da biraz daha düşünerek, etrafını anlamaya çalışarak atlıyor ama görmese de atlıyor yani. Çok cesur bizimkiler. (Gülüşmeler… Sonrasında Burak söze giriyor.)
Burak: Bizim dergimizin felsefesi şöyledir: Engelliliği bir yeti farkı olarak tanımlıyoruz biz. Bir eksiklik olarak değil. Sizin söylediğiniz de bunu yaşam pratiğinde onaylıyor. Yani siz yaşam alanını erişilebilir hale getirmişsiniz ve biraz önce söylediğiniz bir şey çok dikkatimi çekti. Ve bunun için de gerçekten ayrıca teşekkür etmek gerekiyor size diye düşünüyorum. Genelde ortak yaşam alanını paylaştığımız insanlar özellikle yeni tanıştığımız insanlarsa eşyaların yerini -bizim yazılarımıza çok konu olmuştur bu- sürekli değiştirirler ve bizim için problem olur bu. Bunu söylediğimiz halde alışmaları zaman alır. Bu bağlamda çok güzel bir şey yapmışsınız ve yaşam alanını erişilebilir kılmışsınız. Engelini de ortadan kaldırmışsınız.
Linda: Buna gerçekten dikkat ediyoruz. Bir de bir şeye daha dikkat ediyoruz. Örneğin; Veysel çok cesur bir çocuk ama şeyi hiç sevmiyor. Kucağa alınıp bir yerden bir yere kendisi dışında birisi tarafından götürülmeyi sevmiyor. O zaman mesela panik yapıyor. O yüzden ben çok nadiren yani bir ihtiyaç olmadığı sürece Veysel’i kucağıma alıp bir yerden bir yere götürmüyorum. Ama mesela Fıstık nevi şahsına münhasır. O mesela çok seviyor sırta çıkıp gezmeyi yani istiyor ki aman beni kucağına al nereye götürürsen götür. Yani ikisi de çok cesur kediler ama… (Burada Umut söze giriyor.)
Umut: Fıstık’ı bilmediği bir yere bile götürseniz hiç rahatsız olmuyor. Veysel’de tam tersi ama “Ben mutlaka nerede olduğumu bilmeliyim. Nereye gideceksem ben kendim gideceğim.” diyor.
Burak. Yaşam alanını analiz ediyor yani.
Linda: Kesinlikle ve o harita var yani onun kafasında. Bir yer azıcık değiştiğinde pat kafayı çarpıyor mesela. Ya da ne bileyim hani çok nadiren kazalar oluyor. Bazen sıkıntı yaşıyoruz gerçekten. Objelerin yerini değiştirince.
Burak: O da gayet doğal bir şey.
Linda: Evet elimizden geleni yapıyoruz gerçekten bu konuda.
Burak: Bu durum yeti farkı olmayan kedilerde de yaşanabiliyor.
Linda: Tabi ki.
Burak: Peki yeti farkı olan hayvanlarla hayatınızı paylaşmak toplumda nasıl tepkiler alıyor, nasıl tepkilerle karşılaşıyorsunuz?
Umut. Öncelikle şaşırma çok oluyor. Niye o kadar şaşırılıyor ben bilmiyorum da sanırım daha önce duymadıkları için. (Burada Linda söze giriyor.) Karşılaşmadıkları için. (Umut devam ediyor.) Genellikle hatta genellikle demeyeyim her zaman diyeyim. Çok olumlu yaklaşıyor insanlar. “Aaa ne kadar güzel bir şey yapıyorsunuz.” Hani insanlar en güzel görünen, en sağlıklı görünen ne bileyim en güçlü kuvvetli, cins türler vesaire… Böyle görselliği öne çıkaran hayvanları daha çok sevebilir ya herhalde ona bir alternatif, onun dışında bir şey yaptığımız için de hoşuna gidiyor insanların.
Burak: Yaratılan sanal normale yönelik daha doğrusu normal algısına yönelik, çünkü zaten normal sorunlu bir algı. Ona güçlü bir cevap oluyor aslında değil mi?
Umut: Evet, evet.
Linda: Tabi çünkü adam gidiyor bir de üstüne üstlük para verip bilmem ne cinsi, kül rengi, şöyle gözlü bir hayvanı almak için uğraşıyor, onunla hayatını birleştiriyor. Ama sana bakınca sen sokakta ölmek üzereyken bulunmuş bir hayvanı “Ya tabi ki ben bakarım.” diyerek alıyorsun. Bir kere burada zaten şaşırıyorlar.
Umut: Sanırım o, kendi kafalarındaki normal sınırı bir anda bozuluyor. “Bir dakika ya bu nasıldı? Bunlar normal değil ama gayet normal yaşıyorlar.”
Linda: Hatta şeye şaşırıyorlar… ( Burak söze giriyor.)
Burak: Bundan acayip keyif aldığımı burada not düşmek istiyorum. ( Gülüşmeler…)
Linda: Ama gerçekten şaşırıyorlar. Hatta arkadaşlarımın bazıları sırf beni kızdırmak için şey diyorlar “Ya ne uğraşıyorsun bunlarla, bırak başka şeylerle uğraş.” diyorlar mesela. Hani biz az önce bir aradayken de konuşuyorduk. Gerçekten o, yıkabilir, dökebilir, kusabilir, kavga çıkabilir evde. Ne bileyim türlü üzücü ve can sıkıcı şeyler olabilir; kediler veya köpek yüzünden ama o, sakin bir şekilde gelip yanına böyle gır gır gır yaptığında bütün her şeyin bittiği ve o canlıyla yaşamanın ne kadar keyifli olduğunu anladığın bir zaman yani. Bunu bence herkesin cidden deneyimlemesi lazım. Çok özel bir durum. Şu an Veysel’de kucağımızda.
Burak: Zorlandığınız bir konu var mı?
Linda: Zorlandığımız konu; şimdi bizim dört kedimiz, bir köpeğimiz var. Kedilerin arasındaki yaş farkıyla alakalı bazı zorluklar olabiliyor. Onun dışında köpeğimizin de çenesi tam açılmıyor ve bir gözü görmüyor. O nedenle çok anksiyetesi yüksek bir hayvan olduğu için Veysel ile Fıstık’ın da onu görmeden yani köpeği görmeden köpeğe doğru yürümesinde bazı çatışmalar olabiliyor.
Burak: O bir iletişim sorunu diyorsun.
Linda: Evet bu bir iletişim sorunu aynen. Onun dışında bir zorluk, mesela nedir? Şöyle bir şey oluyor, karakter meselesi Veysel çok inatçı bir çocuk. O kapı açılana kadar önünde miyavlayabilir. Veyahut sizin özel bir işiniz vardır; iki saat kediler olmadan durmanız gerekiyordur, ama yok yani o, kapıyı açar, tırmalar. Göremiyor olabilir ama her şeyi yapar. Çekmeceleri açar içinden çorapları çıkartır. Ne bileyim bir gelirsin bütün iç çamaşırların dağılmış. (Burada gülüyor.) Yani böyle şeyler oluyor. Yaramazlıklar ama bu bir sorun mu? Anlık seni üzen ama sonra “ya ne yaptı bu da” dediğin şeyler. (Burada gülüyor…)
Umut: Normal işte. Bakıyorsun etrafa “Veysel dağıtmış burayı” diyorsun. “Kiklo yapmış bunu” diyorsun, verdikleri hasardan. Hepsi de farklı tabi.
Burak: Peki kendilerindeki ve diğerlerindeki yeti farklılıklarının farkındalar mı? Ona göre davranışları değişebiliyor mu?
Linda: Bence hiç farkında değiller. Yani hatta farkında olsalar biraz daha dikkatli olurlar bence. (Burada gülüyor ve devam ediyor.) Kiklo geldi yanınıza.
Burak: Önceki röportajlardan birinde. Hayvanlarla ilgili yine röportaj yapılmıştı. Orada röportaj veren kişi farkında olduklarını söylemişti. Ona dayanarak sordum bende.
Linda: Yani ben gerçekten dediğim gibi farkında olsa daha kontrollü olur diye düşündüğüm için, nasıl diyeyim bana farkındalar gibi gelmiyor.
Umut: Köpek, görmeyen bizde şimdi Veysel ve Fıstık var, ikisi ile de oynamaya çalışıyor. Ama oynaması onun yaklaşırken… (Burada Kiklo yanlarına geliyor)
Linda: Kiklo dur! Kiklo hayır, Kiklo hayır, hayır! (Gülüşmeler…) Omuzunuza çıkacak.
Umut: O çıkacak illa mutlaka (Gülüşmeler…)
Linda: Çıkmasın, çıkmasın. O, tek gözü görmeyen.
Burak: Bu iş Sibel’e yaradı reklam yapacak. ( Gülüşmeler…)
Umut: Ya o, mesela kedilerin görmediğini anlamıyor bence çünkü uzaktan onlara oyun hareketi yapıyor. Bir anda mesela yere yatıp iki elini de yere koyuyor. Bu işte başka köpeklerle veya bizle oynarken de yaptığı bir hareket. Tabi kediler buna tepkisiz duruyor. Muhtemelen Kiki’de şaşırıyor bunlar niye hiçbir tepki vermiyor falan diye.
Burak: Sen ne diyorsun bu duruma? (Burak bu soruyu Kiki’ye soruyor. Gülüşmeler…)
Linda: Onun da bir gözü görmüyor.
Umut: O miyav der. (Gülüşmeler…)
Linda: Karşısındakinin durumunu da fark etmeme var. Ama kendileri bence belki de doğuştan böyle bir farklılık olduğu için anlamadıklarını düşünüyorum. Çünkü mesela bizim… (Bu sırada Kiklo yaramazlık yapıyor.)
Linda: Kiklooo! ( Gülüşmeler…)
Burak: Bence yaramaz olmayı tercih ediyor.
Linda: Öyle öyle.
Umut: O sarı zaten bela.
Linda: O şimdi bilgisayarın üzerine de basabilir bu arada aman dikkat yani. (Gülüşmeler…)
Umut: Aman bir şeylere basarsa.
Linda: Bir şeyi kırmasın.
Burak: Bilgisayarın üzerine basarsa onu röportajdan çıkarırım. ( Gülüşmeler…)
Burak: Yeti farkı olan hayvan bireylerle hayatı paylaşmak bakış açınızı değiştirdi mi, değiştirdiyse nasıl değiştirdi?
Linda: Kesinlikle değiştirdi. Farkındalığı yüksek bir insan olduğumu düşünürdüm; ama yok yani şu an çok daha fazla şeyi, çok daha fazla gündelik hayattaki eksiklikleri fark ediyorum. ( Bu sırada Kiklo oyun oynamak ister gibi poz veriyor ve onun bu sevimliliği gülüşmelere neden oluyor. Linda devam ediyor.) Bence kesinlikle algınızın daha da üst seviyeye çıkmasını sağlıyor diye düşünüyorum.
Umut: Şimdi hayvanlarda zaten herhangi bir yeti farkı olsun olmasın bence şöyle bir fark var. Acaba gelecekte ne olacak, dolar yükselecek mi? Bu tarz stresleri yaşamadıkları için anı yaşamayı çok daha iyi beceriyorlar. Zaten sadece anı yaşıyorlar bence gelecekle ilgili planlar yapmıyorlar. Üstüne üstlük bir de atıyorum bizim mesela görmeyen hayvanlar için konuşalım. Onlar görmediklerinin farkında değil. Yani gören bir kediden farkları olduklarını düşünmüyorlar. Böyle nasıl diyeyim yaptıkları hareketlerde bir gariplik yok. Bir kediden ne bekleniyorsa onu yapıyorlar. Ne yapar? Tabi ki eşyaları düşürür masanın üstünden. Ne yapar? Tabi ki sağı – solu tırmalar. Ne yapar? Öbür kediyi kovalar, bir yere saklanır. Bu da bana şunu hatırlatıyor bazen hani espri olsun diye derler ya “Çok da şey yapmamak lazım.” Bende aynen onu düşünüyorum. Adam işte geliyor, yanımızda yatıyor, yemeğini yiyor, gidiyor, geliyor, yapması gerekenleri yapıyor. Hayat içinde bir kediden beklenen hareketler neyse onları yapıyor. İnsana da bence bunu hatırlatabiliyor. Çünkü biz bazen gereksiz şeylere çok fazla kafa yorarız ya “ Dolar arttı mı?” Arttı tabi, tabi ki artacak yani. (Gülüşmeler…) İki dakika da düşünmeyelim şunları.
Burak: Peki ev arkadaşlarınızı biraz tanıtabilir misiniz? Renkleriyle, isimleriyle…
Linda: Tabi ki en yaşlılardan başlayalım, hanımlardan başlayalım. Piaf var şu anda burada değil. Piaf; bir tekir, dişi, on dört yaşında, onun iki gözü de görüyor. Fakat obez bir kedi. Aslında onun da kilosunun fazlalığı nedeniyle bazı kısıtlamaları var. Bazı yerlere tırmanırken, atlarken, çıkarken falan bazı zorlandığı anlar olabiliyor. Çok kıvrak bir hayvan değil. Bir de tabi yaşı da var. Sonra Piaf vesilesiyle hayatımıza giren Veysel zaten Veysel baya bir poz da vermiş oldu. (Gülüşmeler…) o, simsiyah uzun tüylü bir kedi.
Burak: Biraz önce benim omzuma çıkan Veysel miydi?
Linda: Hayır o, Kiklo idi. Siyah olan, uzun tüylü olan Veysel’in iki gözü doğuştan yok. Ama şöyle yani hani göz organ olarak çok azıcık da olsa göz çukurlarında var. Ama ne denir kendisi de siyah olduğu ve gözleri de siyah olduğundan bakan kişi genellikle anlayamıyor, gözünün orada olup olmadığını. Sonra Kiklo ve Fıstık var. Kiklo, sarman, onun da bir gözü yok. Ve işte o da ölümden döndü. Hala da hayata tutunsun diye uğraştığımız, sizin sırtınıza çıkmaya çalışan, erkek, bir buçuk- iki yaşında galiba. Tabi eylülde iki yaşında olacak. O, evinen yaramazı. ( Burada söze Umut giriyor.)
Umut: Burnu tıkalı olduğu zaman, ciğerleri yetmediği zaman öyle dönemleri oluyor. O zaman hareketsiz, yorgun oluyor. Burnu açıldığı zaman ise bir anda onun acısını çıkarır gibi etrafta koşuyor. Hatta insanların üzerinde koşuyor diyebiliriz. ( Burada söze Linda giriyor.)
Linda: Üstünüzden böyle atlayarak geçer, gider. Sonra işte Fıstık var. Fıstık; dişi, onun iki gözü de alındı. Tekir bir kedi ve iki gözü de maalesef ameliyatla alınmak durumunda kalınmış bir kedi. Fakat Fıstık’ın fiziği biraz değişik böyle badi builder gibi diyelim. Yani badi yapanlar gibi omuzları geniş falan. Kedilerde omuz diye bir şey pek yoktur ama bizimkinde var. Tombik o da kilolu minnacık ayakları olan, böyle yüzü küçücük olan, çok cesur bir kedi. ( Burada söze Umut giriyor.)
Umut: Köfteye kürdan saplanmış gibi bir kedi.
Linda: Sonra da Kiki var. Kiki de son bir yıldır yeniden bizimle evsiz kaldığı için. Kiki de altı yaşında, neredeyse yirmi beş kilo, irice fakat zayıf, atletik bir hayvan. Kocaman dimdik kulakları var. Genel olarak siyah renkli, ayakları ve gövdesinin altı sütlü kahve renklerinde. Onun da bir gözü tam görmüyor. Yavruyken evde yaşanan bir kavga vesilesiyle, kedilerle yaşanan bir arbede de gözü çizilmişti. Biz bulduğumuzda da meğerse alt çenesi kırıkmış o nedenle bir tenis topu nu bile zar zor ağzına alabilecek kadar ağzını açabilen bir köpek. Görmenin ve tabi ki ağzını tam açamamanın getirdiği bazı sıkıntılar var. Onun dışında karakteri gereği çok korkak bir hayvan olduğu için onun da farklı bir köpek olduğunu düşünüyoruz. Diğer köpekler gibi insancıl değil. Hayvanları çok seven bir köpek değil. İlk tanıştığında her şeyden korkan bir hayvan. Sokakta yürümenin çok kolay olmadığı bir hayvan.
Burak: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Linda: Valla benim eklemek istediğim şey şu; insanlar ya nasıl oluyor vesaire diye düşünmeden, kesinlikle ihtiyaç sahibi bir hayvanı sahiplenmeye öncelik vermeliler. Yeti farklılığı olan bir hayvana evlerini açmaya öncelik vermeliler diye düşünüyorum. Emin olsunlar hayat onlarla gerçekten çok keyifli ve çok güzel. Önceliğimiz bu olmalıymış gibi geliyor bana. Asla para verip satın almasınlar, çok fazla canın yaşayacak bir güvenli yere ihtiyacı var.( Burada Burak söze giriyor.)
Burak: Satın alma, sahiplen diyoruz.
Linda: Evet satın alma, sahiplen diyoruz. Sen ne demek istersin Umut?
Umut: Eksiği yok; fazlası var bunların.
Linda: Gerçekten öyle bizi duygusal anlamda çok besliyorlar diye düşünüyorum. Ayyy duygusallaştım ama cidden öyle. ( Gülüşmeler…)
Umut: Normalde kediler mesela insanlara bazıları yakın olur, bazıları uzak olur ama bizimkilerin hepsi çok yakın.
Linda: Hepsi çok yakın gerçekten. Hatta gelip “ Bizde böyle kedimiz olsun istiyoruz” diyenler var. Tabi bu bizimkilerin karakterleri, engeli olup samimi davranmayan kediler, hayvanlar, köpekler de vardır mutlaka. Ama bizimkiler, biz onlara çok alan açtığımız için ne bileyim hırpalayarak sevmediğimiz için, varlıklarına saygı duyarak onlarla birlikte yaşadığımız için de bize çok daha yakınlar. Bir şans verin diyorum.
Burak: Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Linda:: Biz çok teşekkür ederiz. Çocuklarımızı tanıtma fırsatını verdiğiniz için.
Umut: Biz teşekkür ederiz.