Bilenler bilir, ben hastalığı sonucu hem kör hem topal biriyim. Yeti farkımı çiftlemenin de sonucu olarak bağımsız hareketim dışarı alanlarda sıfır derecesinde. Bu sebeple yirmi bir senedir işe yakınlarımın, çoğu kez babamın desteğiyle gidip geliyorum. Geçtiğimiz günlerden birinde, yazdan kalma ilkbaharı kıskandıracak kadar ferah bir sonbahar sabahında yine işe gidiyorum. Tabii ki yanımda babamla. İçimde aylar önce yaşadığım yoğun bakım tecrübesinin son kalıntılarını da hemen hemen atmış olmanın mutluluğuyla. Kulağımda mp3 çalardan yükselen canım türküler, kafamda düşsel bir dünya....
Bir iki yerde küçücük çıkıntılara takılıp tökezledim. Memleket şartları malum, bilirsiniz. Eee benim yürüyüşüm de manken gibi maşallah. Babam ilk iş olarak ayağımdaki ayakkabılara bakar. Yine öyle yaptı ve başladı söylenmeye. "Yürüyemiyorsun işte. Giyme böyle ayakkabıları.” Babamın “kes” diye adlandırdığı, Converse tarzı ayakkabılar vardır. Onlardan giymemi istiyor sürekli. Oysa ayağımdaki ayakkabılar düz taban, çok az topuk yüksekliği olan, çoğu kadının bile tercih etmeyeceği ayakkabılardan. Ben de mecbur olmasam tercih etmem yani. Yok efendim, illa o tarz ayakkabı giyecekmişim. İki çift ki babam “çit” der, f'yi emekliye ayırmıştır kendileri, ayakkabım olacakmış. Birini yolda giyecekmişim. Ayağımdaki gibi bir çifti de işyerine bırakacakmışım. Yol üstü bıraktım huzuru, müziği falan, kavga ediyoruz babamla. Olurdu, olmazdı diye.
"Bir kere o öyle olmuyor" dedim. “Niye olmuyormuş? diye sordu. “Kadınlar öyle bir ayakkabıyı her kıyafetin altına giymez” dedim. “Kıyafetine göre değiştirmesi gerek” diye ekledim. En son noktayı babam koydu. Ne dese beğenirsiniz: "Sen kadın mısın? Engellisin."
İşyerine gelir gelmez bizimkilere anlattım. Hala gülüyor mesai arkadaşlarım. Artık üyelik formu hazırlarsanız falan, aklınızda olsun. İnsanların cinsiyetini soracak olursanız, bir seçenek daha eklemelisiniz. Kadın, erkek, engelli ve diğer....