Toplam Okunma 0

Her bireyin kendine has istekleri, hayalleri; yetenekleri vardır. Peki, bunların hangi birine istediğimiz şekilde yönelebiliyoruz? Yaşam tarzlarımızı neye göre ve kime göre belirliyoruz? Ya da bizim neyi yapıp yapamayacağımıza, nasıl yaşayacağımıza yön veren odaknereden besleniyor? Bir toplumun, insanların yaşam tarzına ipotek koymasını sağlayan cüret nereden gelmektedir? Yıllardır kafa patlattığım bu anlamsız soru yumağını sizlerle paylaşmak istedim. Çözelim hadi neresinden ve ne şekilde çözebileceğiz?

 

Anlamsız diyorum yanlış anlaşılmasın. Bu soruları sormam değil anlamsız olan, bu soruları yaratan nedenler. Dünyaya gelişimizden itibaren sürekli bir şeyler dayatılır. Yapabileceğimiz ve yapamayacağımız işler bile bir başkasının değer yargısına göre şekillenir. Çocukluğunu bile yaşayamadan büyü derler. Saygılı ol, sorgulama, itaat et. Bizlerse inadına hayaller kurarız. O hayaller ki şu toplumda işlenebilecek en büyük suçtur. Çünkü hayallerimiz o bize dayatılan köhne, daracık dünyayı paramparça eder. O hayaller ki, itaat değil isyan eder. O hayaller ki, dünyayı değiştirme azmi sağlar. O hayaller ki, kural tanımaz, hep firari hep asidir. O nedenledir ki o çok hoş görülü toplumumuz takar en sıkı prangaları hayallerimize. Onları en ücra yerlere gömmeye çalışır. Ne yazık ki bunda çoğu zaman da başarılı olur. Ama hayaller tutsaklık tanımaz. Hele yaşama sevinci her şeyden önemli olan insanlarda coştukça coşar, kabına sığamaz.

 

Evet, ben de böyle bir kişiliğe sahibim. Oldum olası dayatılan şeylerden nefret etmiş,  paşa gönlüm ne istiyorsa öyle yaşamak istemişimdir. Çocuk yaşlarda herkes tüm hayallerinin gerçekleşeceğini düşünür. O hayallerin belki çok azına ulaşılabilir. Fakat bir gün gerçekleşme umudu bizi sürekli mücadeleye iter. Yaşadığımız toplumun karamsar ve kaderci yapısı, en gerçekleşecek hayallerin bile önüne set olmak için var gücüyle çalışır. Haliyle toplumun gözünde birey olamamış süs bitkisi muamelesi gören engellilerin hayallerinin gerçekleşmesi imkânsızdır. Engelli hayal kurmayı nereden bilsin değil mi. Evet son günlerde sıklıkla rastladığım şu aptal soru bana böyle edebiyat parçalattı. “Körler ne yapabilir?”Aslında bu konuya gerçek cevabım hiç lafı dolandırmadan gayet net olur. Ama seviyeyi düşürmemek adına efendi efendi düşüncelerimi belirtmeye çalışacağım.

 

Öncelikle kör, içinde yaşadığı toplumdaki insanlardan ayrı bir tür değildir. Dolayısıyla tüm körlerin davranış biçimleri, yetenekleri, hobileri birbirinden farklıdır. Mesela sırf kör diye, otobüste karşılaştığı amcanın kuzeninin oğlu Mehmet’i; sırf o da kör diye tanımaz. Tanımak zorunda değildir. Kampüste çay içerken, sırf kör diye iyi anlaşacağı düşünülerek; mekânın öbür ucunda bulunan ve hiç tanımadığı bir körü masasına getirip de “niye sohbet etmiyorsunuz?” diye sormak neyin kafasıdır. Evet, bu örnekler bile yeterince komik ve can sıkıcı. Yapım gereği o toplumun yüce hoş görüsü bende hiçbir zaman olmadı. Yani çok benimsediğim, Carl Marx’ın “insani olan hiç bir şey bana yabancı değil” fikrini bilmediğim zamanlarda dahi pratik olarak uygulayan bir insan olarak. Toplumda hayatıma dokunan herkesi kendi özellikleriyle değerlendirdim. Yani kimsenin etnik kökeni, felsefi düşüncesi, cinsel yönelimi, engeli benim için alay ya da eleştiri konusu olmadı. Bir başka açıdan, hoş görülü olma ukalalığını hiçbir zaman benimsemedim. Haliyle, bu yaklaşımın muhatabı olan insanlarda bana öyle yaklaşsın istedim hep. Fakat ne gezer. Belki ben kör olmasam ne babacan adam derlerdi. Fakat kör olunca iş değişir. Sen bir eksiğin olduğu için insanlarla iyi geçinmeye çalışıyorsun diye algılanır. Sana layık gördükleri davranış tarzını kabul etmezsen, körlerde çok aksi olur. Toplumsal ya da felsefi konularda yıllarca okumuş, kafa patlatmışsındır; bilimsel tezlere dayandırdığın savların körlük yüzünden isyan ediyor olarak algılanır.

 

Çok karamsar bir tablo çizmiş görüne bilirim. Tabi ki her yerde bu şekilde kötü davranışlarla karşılaşmıyorum, ama yaşadığım somut örnekler var. Ve bu sadece karşı tarafın zihninde kalan bir olgu değil. Tüm engellilerin yaşamını etkileyen, hayallerine ket vuran bir durum. Örneğin sokağı, halkı çok severim. Ve mütevazi hayallerimden birisi de sokak müziği yapmak. Belki binlerce kişiye dinleti yapmış biriyim ama bu farklı bir şey. Örneğin Taksimde yürürken bir köşeye geçip çalmak istiyorum. Fakat insanlar bu ülkede bırak sokak müzisyenini, yolunda giden köre bile sadaka vermeye çalışıyor. Yani sırf toplumun engelli algısı yüzünden gerçekleşmesi çok kolay olan bir hayalimi içime bastırıyorum.

 

Bir de küçük düşürülme vakaları var tabi: Daha önce çalışmış olduğum iş yerimde, kendi halinde, birçok kişinin aklınca önemsemediği bir emekçi vardı. Biz sürekli sohbet ederdik. Ben gitar çaldığım için tırnak uzatmıştım. Bana bir gün senin tırnakları keseyim dedi. Bende bana bir daha böyle bir şey söyleme. Ben gitar çaldığım için tırnaklarımı kesmiyorum, kesmek istesem kendim keserim dedim. İki gün sonra yine aynı diyalog. Aradan 1 hafta geçti, bahçede beni gördü ve o kadar kişinin arasında tırnak makasını çıkardı elimi tuttu. Ben elimi çekiyorum o daha sıkı tutuyor. Kavga edicem, babam yaşındaki adam; en sonunda çok sert bir çıkış yaptım ondan sonra vaz geçti. Beni rezil ettiğiyle kaldı.

 

Sadece tek başına engelliyi hedef alan bir ayrımcılık dalgası da değil. Veba gibi çevresindeki insanları da etkileyen bir olgu toplumun bakış açısı. Örneğin bana evli misin diye soruyorlar. Evet dediğim an kâbus başlıyor. Yenge görüyor mu? He görüyor ne olacak? Ne iş yapıyor? Öğretmen. Akraba mısınız? Eee evlendikten sonra haliyle. :) Yani sen körsen eşinde de bir eksik olması lazım. Bunu direk eşime de sordukları oluyor. Ben toplumun saçmalıklarından etkilenmeyen birisi olmama rağmen, eşimin bu davranış tarzına maruz kalması tabi ki beni üzdü zamanında. Ama ikimiz de o cahilce yaklaşımların bizi etkilemesine izin vermiyoruz. Biz eşimle bu kadar birbirimizi seviyor olmasaydık, eşim olgun düşünceli birisi olmasaydı. Ya da maalesef bazı görme engellilerin yaptığı gibi, körlüğü bahane edip bir eksi durum haline getirmiş olsaydım. Toplum çok kolay muradına erebilirdi.

 

Birkaç gündür gruplarda, kör birinin kendisini koruyup koruyamayacağı tartışılıyor. Aslında tartışma bir arkadaşın kendimizi koruma konusundaki önerilerimizi sormasıyla başladı. Gayet güzel bir soru ve çok verimli öneri paylaşımlarının olacağını düşünüyordum. Fakat maalesef Toplumun engelli algısını fazlaca içine sindirmiş birkaç arkadaş tartışmayı körler kendini koruyabilir miye çekti. Oysa bütün canlılar ilk çağlardan beri kendilerini koruma yöntemi geliştirmiştir. Çünkü korunma ihtiyacı yeme, içme ihtiyacı kadar; belki de ondan da daha hayatidir.  Yani bir körün kendini koruyup koruyamamasının tartışılması bile tüm canlılar önünde körleri ötekileştiriyor. Onunla da kalmayıp en alt noktada konumlandırıyor. Okul yıllarımda, sosyal ortamı aşırı derecede özümsemiş biri olarak, bol biralı saatlerin ardından gece 2-3’lerde eve ulaştığım olurdu. Kavga ettiğim durumlarda olmadı değil. Ama hiçbir zaman onların kafasında canlandırdığı aciz konuma düşmedim.

 

Körler ne yapar dedik, körlere yapılanları anlattık. Peki, körler ne yapabilir? Teknik ve zihinsel olarak engeller kalktığında ve bazıları kendi el ve ayaklarındaki prangaları kaldırdığında her şey olur. Körden öğretmen ve şoför olmaz dendi. Mis gibide öğretmen oluyorlar. Şoförlüğe gelince. Türkiye deki günlük trafik kazası bilançosuna bakın. O arabaları körler mi görenler mi kullanıyor? Emin olun körler kullansa daha az kaza olur. Şaka bir tarafa ABD’de Deneyleri gerçekleşen bir otomobil körlerin kullanımı için tasarlanmış.  Hadi doktorda olsunlar da düşüp bayılayım şurada diyorsanız, yanınızdakiler kolonyayı hazır tutsun. Kör doktorda var. Yani müzisyeninden santral görevlisine, bilgisayar programcısından, tıpçısına, işportacısından öğretmenine, sahafına ne ararsan var körlerde. Hani çok sık kullanılan bir deyim var ya, ”senin benim gibi insan”. Engellileri böyle normal bir kafa yapısıyla tahlil eder ve zihni fiziki engelsizleşme ve erişilebilirlik kriterlerini yerine getirirsek, engellilikte belki Ten rengi, kaş göz rengi gibi sadece kişiye has bir özellik olarak kalacak. Amma da yaptın be, imkânsızı istiyor, hayallerini konuşturuyorsun diyeceksiniz belki. Ama imkânsızla başarı arasında sağlam bir diyalektik var. İnat edip imkânsızı zorladığında ulaştığın yer başarı olacaktır. Hepimiz gerçekçi olalım ve imkânsızı isteyelim.  Engelliler, işçiler, evsizler ezilen uluslar, LGBTİ’ler ve tüm ötekileştirilen, yok sayılanlar. Hep birlikte imkânsıza yüklenelim. El ele düştüğümüz yer kardeşleşmenin ve insanlığın kucağı olacak.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.