Toplam Okunma 0

Üzerine binen ağırlıkla biraz daha sindi atıldığı köşede. Saatlerdir böyleydi işte. Üzerine farklı farklı kokan çeşitli cisimler atılıyordu. Baş döndürücü kalabalığın arasında tiksintiyle bakıp geçilen bir yığıntının arasında duruyordu öylece. Ara sıra gelip üzerine balgam fırlatanlar, öfkeden ve çaresizlikten bir tekme savurup gidenler, midesindeki boşluğu dolduracak bir şeyler arayanlar, ziyaret ediyordu içinde bulunduğu tepeciği. Buz kesen havanın kesici salvolarından bir nebze korunmaya çalışanlar, içlerinden çekip çıkardıklarıyla ateşler yakardı yanı başında. O ateşin başında bir bilge, kaskatı kesilmeden belki birkaç saat önce havayı dolduruyordu naif sesiyle. “Dost senin derdinden ben yana yana”. Belki bir çağrıda bulunuyordu, umursamaz adımlarla yanından geçip gidenlere. “Ben buradayım” diyordu. Ama kimse duymuyordu sesini. Ne sonradan ona methiyeler düzecek bir avuç aydın, ne yıllarca bilgelere yurt olmuş Kalkedon toprağı. Aydınlar sokaklara, bilgi zihinlere yabancılaşmıştı. Bir zamanlar “körler ülkesi” diye anılan Kalkedon, körlere ve güzelliklere yabancılaşmıştı. Haramilerin elinde kendine ve tarihine küsmüştü. Artık sokakları körler için erişilemez, bilgeler içinse barınılmaz olmuştu. Ateş söndü, türkü sustu. Aşk derinlere çekildi bilgenin yüreğinde. Metalaşmaktan kurtulan bilgi, kilitledi kendisini onun zihnine. İşkence tezgahlarında örselenmiş bedeni, soğuğun korkunç salvolarıyla katılaştı ve saat durdu. Bulunduğu yığının içerisinden tanıklık etti tüm olup bitene. “Bitkinin hisleri olmaz” diyenlere inat, hüzünle izledi gördüğü manzarayı. Bilgenin başına gelenlerle benziyordu belki yaşadıkları. Uçsuz bucaksız bir ormanın güzelliğinde, güneşin sıcaklığında hissetmişti ilk kendi benliğini. Ormanın en güzel gülüydü. Bülbüller gelirdi meşk için. İncitmeden konarlardı üzerine. Hele içlerinden biri vardı ki o gelince her şey ayrı güzel olurdu. Sevgiyle çiçeklenirdi. Laldi bülbül. Duyamazdı kimse şen cıvıltılarını. Ama o duyardı. Dünyanın en güzel serenatlarını yapardı bülbül ona kendi diliyle. Kimsenin  tadamayacağı hisleri yaşatıyordu ona. Sevişmenin zamanı, mekanı, kalıpları yoktu işte. Alabildiğine yüzerlerdi mutluluk içinde. Her şeyi tüketmeye koşullanmış bir kısım canlı, bazen gelip rahatlarını bozardı. Bir gün korkulan oldu. Alışık olmadığı adımlar yaklaştı ona doğru; hışımla kovdu bülbülü. Sonra yabancı bir cisim dolaşmaya başladı üzerinde. Canından can kopararak üzerindeki dikenleri kesmeye başladı. Bilmediği dünyaya ait canlılar, dikenleri sevmezlerdi. Gül güzel, diken ucubeydi onlar için. Bülbülü severler ama sadece şakıyıp kulaklarını şenlendirenleri. Bu acayip dünyanın insanları, her şeyi kalıplarla yaparlar. Farklı olanı ya da işlerine yaramayacağını düşündüklerini sevmezler. Bu yüzden yeti farkı olan herkes eksiktir onlar için. Körlük, sağırlık, çirkinlik kusurdur onlar için. Sevmelerinin de sınırı vardır. Hemcinsine aşık olana “sapkın” derler. Yani sevmeyi bilmezler. İşte onun da yolu bu acayip dünyaya düşecekti. Dikenlerinden soyunduktan sonra, çırılçıplak koparıldı kökünden. Fiyat biçtiler üzerine. Bir kalantor onu satın aldı. Bir internet sitesinden kopyaladığı güzel sözlerle sevgilisine hediye etti. Bir köşeye bırakıldı. Bol bol deklanşörler patladı. Sahte gülücüklerle profilleri süsledi. Alışamadı bu dünyaya. Döktü yapraklarını. Bütün cazibesini yitirdikten sonra, hoyratça çöp tenekesine atıldı. Saatlerce o çöp dağının içerisinde kaldı. Sürekli yerinin değişmesine neden olan hareketler yeniden başlamıştı. Hareketin sahibi ellerden birisi usulca dokundu ona. Sonra incitmek istemez gibi yavaşça çekti. Kaldığı barakaya götürdü. Yerden aldığı bir toprakla doldurduğu yoğurt kabının içerisine özenle dikti. Sevgiyle suladı. Her gün daha iyiye gidiyordu. Bir gün muhteşem bir karmaşanın içinde buldu kendisini. O acayip dünyanın ötekileştirdikleri “Artık yeter” demişti. İşçiler, kadınlar, körler, topallar, göçmenler, eşcinseller. Gök kuşağı gibi tamamlıyorlardı birbirlerini. Gaz ve toz bulutu içerisinde, güvenli ellerde taşınıyordu. Bütün sevgisiyle bülbülü düşündü. İşte çiçek açmış, hayata dönmüştü. Bülbül mü? O zaten hep yanındaydı.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.