Bonjour herkese,
Fransa'dan dün döndüm. Erasmus Ders Verme Hareketliliği kapsamında geçtiğimiz hafta Angers ve Paris'teydim. İyisiyle kötüsüyle öyle çok şey var ki anlatılacak! Bu yolculuğun her adımını bir kör olarak nasıl deneyimledim, onu anlatmak istiyorum size. Fakat tüm bu deneyimi tek başıma yaşamadığımı da bilmenizi isterim. Fırsattan istifade ailecek gittik Fransa'ya. O yüzden çoğunlukla eşim ve kızım da benimleydi.
Erasmus Başvurusu
Benim hibe kazandığım program "Ders Verme Hareketliliği" adında bir program. Bu program öğretim üyelerine açık, oldukça kısa süreli bir etkinlik. Çalıştığım üniversite aracılığıyla başvuru yaptım ve belli puanlamalar ve sıralamalar sonucu hibe almaya hak kazandım. Başvuru üniversite aracılığıyla yapılsa da asıl organizasyon ve hibelerin dağıtılması Ulusal Ajans tarafından gerçekleştiriliyor.
Engellilikle ilgili iki önemli noktanın burada sözünü etmem gerekir. İlki başvuru sırasındaki ek puan düzenlemesi: Engellilik adaya ilave beş (5) puan getiriyor. Ancak engelli adayın programa seçileceğinin garantisi değil. Örneğin ben 34 puan ile bu hakkı kazandım. Üniversitedeki tüm başvurular puanlarına göre sıralanıyor ve kaç kişi için ödenek varsa, o kadar kişi bu hakkı kazanmış oluyor. Öğretim elemanları arasında engellilerin olabileceğinin düşünülüp bu mekanizmanın oluşturulmuş olması güzel bir adım. Ayrıca engelli adayı doğrudan sıranın en başına almak yerine makul bir ek puan sağlanması da bence adaletli bir uygulama. Dediğim gibi, ana düzenleyici Ulusal Ajans ve bu fon Avrupa Birliği tarafından sağlanıyor. Dolayısıyla bu destek mekanizması aslında bir iyi niyet ürünü olmaktan çok Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin bir etkisi diye düşünüyorum.
Sözünü etmek istediğim ikinci nokta, ek hibe meselesi (inclusion support): Başvuru kılavuzunda, engelli adayların engellilikle ilgili ek harcamalarına destek olmak için ilave bir hibe talep edilebileceği yazıyor. Bu minik yazının dışında herhangi bir açıklama kılavuzda yer almıyor. Ben de bu hibeden yararlanmak istedim ve mesafe hesaplayıcısını kullanarak kendi yol paramı hesapladıktan sonra, bana eşlik edecek bir kişinin yol parasını karşılamak için aynı miktarı bu ek hibe kapsamında talep etmek istedim. Benim üniversitemde eminim böyle bir şey daha önce olmadı. Belki Türkiye Ulusal Ajans düzeyinde de bu ek hibeden yararlanmayı talep eden olmamış olabilir. Süreç beklendik şekilde bezdiriciydi. Dürüstçe söylemeliyim ki pişman oldum. Bu ek hibe talebi evrak işlerimi çok yavaşlattı. Muhtemelen ilk olmamın doğal sonucu olarak da çetrefilli bir süreçti.
Beni kabul eden okuldan engelli olduğum için ek bir kabul mektubu daha almam istendi. İşin bu kısmı resmen ayrımcılık olduğundan çok can sıkıcıydı. Maalesef bu aşamayı ek mektup olmadan geçemedim. Sonuç olarak da ben gittim döndüm ama hala bu hibeyi alıp alamayacağım belli değil. Keşke böyle bir talepte bulunmasaydım diyorum kendime hala.
Ajet ile uçmak
Bir şekilde evrak işleri tamamlandı ve uçuş zamanı geldi. Ajet Checkin probleminden hepimiz az çok haberdarız. Fakat yine de biraz anlatmak istiyorum. Ankara Paris arası aktarmasız bir Ajet uçuşu bulunuyor. Biz de biletlerimizi buradan aldık. Ben sık sık tek başıma da yolculuk yaptığım için Ajet hesabımda Engelli olduğum bilgisi kayıtlı. Böylece destek için her seferinde ek bir işlem ile uğraşmama gerek olmuyor. Bileti benim hesabımdan aldık. Online checkin zamanı geldiğinde eşim ve kızım için checkin yaptık fakat ben engelli yolcu olduğum için checkin için havaalanına gitmem gerekiyor. Yani sistem benim checkin işlemlerimi yapmama izin vermiyor. Yaklaşık dört saat sürecek bu yolculukta ailece yan yana oturabilmek için uçağın yeterince boş olması, havaalanına epey erken gitmek ve checkin görevlisinin insaflı olup ailece bizi birlikte oturtması gibi faktörlerin bir araya gelmesi gerekiyor.
Engelliler için çetrefilli hâle getirilmiş bir süreç daha… Havaalanına yakın oturduğumuz için, online checkin açıldıktan birkaç saat sonra ama uçuştan yaklaşık 18 saat önce gidip checkin yapmayı da denedik. Bir yandan da şundan korkuyorum. Ya uçak çok doluysa ve gecikirsem ve bana yer kalmazsa… biliyorsunuz uçaklarda biraz fazla bilet satılır her zaman. Gelmeyen nasıl olsa olur, bari boş uçmayalım diye yani. Neyse efendim, böyle havaalanına erken gitmenin de faydası yokmuş. Yüz yüze checkin de üç saat kala açılıyormuş. Boş boş eve döndük. Aynı şey dönüşümüzde de yaşandı elbette. Paris-Charles de Gaulle Havaalanı kontuvar görevlisi olaya tam olarak Fransız kaldı. Görevli neden kendi checkin işlemimi ailemle birlikte yapmadığımı anlayamadı, bu Ajet uygulamasına bir anlam veremedi. Yaklaşık 15 dakika çantalar sırtımızda ek bekleme süresinden sonra, koltuklarımız çok şükür bir defa daha yan yana ayarlandı.
Ajet aslında başlı başına bir yazı konusu. Festivale gittiğim İstanbul uçuşumda, acil durumda sırayı bloklar iki kişinin çıkmasına engel olurmuşum diye, beni cam kenarına oturttular. Koridor kenarına da başka bir yolcu oturtup beni resmen ona emanet ettiler. "Acil durumda siz hanımefendiye destek olur musunuz?" dediler yolcuya. Geçen yazılardaki sözünü ettiğim nesneleştirici "blind" ifadesi de aynen devam. İstanbul uçuşum epey can sıkıcıydı. Bu aşağılayıcı ikinci sınıf vatandaş muamelesi neyse ki her uçuşta aynı değil. İstanbul'dan bir hafta sonra da Diyarbakır uçuşum vardı. Orada zorla cam kenarına oturtulmadım ve kimseye emanet edilmedim. Havaalanı Personeli de "destek talep eden yolcu" veya "destek yolcusu" şeklinde söz ediyordu benden. Benim derdim bana Engelli veya kör denmesi değil. Benim derdim İngilizce söylenince sanki anlaşılmayacakmış gibi ve bir nesneden söz eder gibi "blind" sözcüğünün kullanılması.
Université Catholique de l'Ouest (UCo)
Burası Fransa'nın Angers isimli minik bir şehrinde yer alan küçük fakat oldukça eski bir üniversite. Ben daha önce Anger adını bile duymamıştım. Bu arada şehrin adı Anje diye okunuyor, sormayın neden. Erasmus kapsamında bölümümüzün anlaşmalı olduğu kurumlara ziyaret gerçekleştirebiliyoruz. Bu yüzden ben de daha önce hiç bilmediğim bu üniversite ile tanıştım. Burada ziyaretimin baş koordinatörü meslektaşım Nadia ile epey vakit geçirdik. Öğrencilere dört sunum yaptım. Sunumlardan bir tanesi Tunus'taki online bir ders içindi. Ayrıca dekan ve başka bölüm hocalarıyla da tanıştık. Genel olarak İngilizceleri çok kötü. Anlasalar bile konuşmayı tercih etmiyorlar. "Merhaba" ötesinde İngilizce konuşan tek kişi Nadia idi. Elbette ağır bir Fransız aksanı ile konuşuyordu. Sabahları tren garında buluşup okula birlikte yürüyorduk. Öğle yemeği de yedik birlikte. Nadia bana hep eşit bir meslektaşı gibi davrandı. Ne nadia ne de başka biri sınırları aşan, kendi meraklarını gidermeye yönelik "zor olmuyor mu böyle" veya "sunumu nasıl yapabileceksin" gibi mikrosaldırganlık örnekleri sergiledi. Bu açıdan oldukça rahattım. Sunumlarda kendi bilgisayarımı projektöre kolayca bağladım. Bizim bilgisayarı kullan gibi bir ısrar yaşanmadı. Yani sıkıştırılmadan ve bunaltılmadan ama ihtiyaçlarım dikkate alınarak bu görevi tamamladım.
Arkası Yarın
Bu yazı çok uzadı. Angers ve Paris için genel erişilebilirlik deneyimlerimi ve Disneyland, Eiffel Kulesi, Louvre Müzesi ve Angers müzeleri için erişilebilirlik gözlemlerimi de artık aralık ayına saklıyorum.