Toplam Okunma 0
Görselde, Yolculuğum isimli kitap kapağı yer alıyor. Kitap kapağındaki görsel çizgisel; tekerlekli sandalyede oturan, gülümseyen genç bir kadın, etrafı ayçiçekleriyle çevrili bir tarlada gökyüzüne bakıyor. Ayçiçekleri sarı ve canlı, gökyüzü açık mavi ve bulutlu. Kadın, kareli kırmızı-beyaz bir gömlek giymiş.

Merhaba Değerli okuyucular,

Bu ay, Haziran’a yakışır sıcaklıkta bir yazıyla karşınızdayım. Tap taze, dumanı tüten bir kitap “Yolculuğum”. Sevgili arkadaşım Gamze Kılıç’ın Kitap Yurdu yayınlarından 30 Mayıs’ta çıkan kitabı, okuyanı duygudan duyguya savuran bir hız treni gibi adeta. 

 

Kitap, okuyucularıyla buluşmadan önce, onu okuma şansına sahip olan az sayıda kişiden biri de bendim. Gamze, tüm alçak gönüllülüğüyle kitabını yerden yere vurmam için bana teslim etti. Onca işimin arasında kitaba şöyle bir bakayım, “hafta sonu okurum” dedim kendi kendime; fakat kitabı elimden bırakamadım. Tüm kitabı iki oturuşta susamış bir canavar gibi daha Perşembe bile olmadan içime çektim. Kitap inanılmaz sürükleyici. Gerçekten su gibi akıyor. Akarken de önüne kattığı okuyucuyu duygudan duyguya sürüklüyor. 

 

Gamze’nin yaşam öyküsünü anlattığı bu kitap hem çok üzdü beni hem de çok güçlendirdi. Minicik bir çocuğun adım adım engellilikle tanışmasını okumak, bu sağlamcı dünyanın bir karabasan gibi üzerime çökmesi gibi ağırdı benim için. Sonra Gamze’nin o sevecen, o iyimser tutumu… Acaba sadece ölümün soğuk nefesini ensesinde hissedenlerde mi oluyor bu yaşamın kıymetini bilme bilgeliği diye düşündüm kitap bittiğinde. Sonra da düşündüm ki, hem Gamze’nin kitabından bizim okurlar da haberdar olmalı hem de Gamze ile kitabın perde arkasında kalanları konuşmalıyım. İşte böyle düşünürken bir röportaj fikri gelişiverdi aniden aklımda. Sonuç da aşağıda. 

Sağ olsun Gamze beni kırmadı ve cevaplarıyla işte karşınızda. 

 

Elif: Bu kitabı yazmaya seni ne motive etti? 

 

Gamze Kılıç: Engelli bir birey olmama rağmen, engellilik konusundaki farkındalığımın aslında ne kadar yüzeysel olduğunu fark ettim. Çevremdeki söylemleri, davranışları, hatta kendi yaşadıklarımı sorgulamadan kabul etmişim. Kanıksadığım birçok şeyin, toplumsal olarak yerleşmiş yanlış algıları beslediğini fark ettim. Bunu da EEEH Dergi’deki yazıları okuyunca daha net gördüm.

 

EEEH Dergi’de okuduğum yazılarla birlikte bu farkındalık sürecim başladı. Kendi hayatıma dışarıdan bakma fırsatı buldum ve şunu fark ettim: Engellilikle ilgili birçok söylem, aslında eşitsizliği yeniden üretiyor ama o kadar yerleşik ki biz bile bazen farkına varmıyoruz.

 

Farkındalığım arttıkça bu yanlış algılara ayna tutmak istedim. Çünkü bilincin temeli fark etmektir. Bu kitabı yazarken amacım yalnızca yaşadıklarımı anlatmak değil, başkalarının da düşünmesini, sormasını, görmesini sağlamak oldu.

 

Elif: Kitap çok içten ve samimi bir dille yazılmış. Yazarken duygusal olarak en çok zorlandığın bölüm hangisiydi?

 

Gamze Kılıç: En çok çocukluğumu yazarken zorlandım. O dönemde engellilik, genellikle olumsuz bir şekilde temsil ediliyordu; umut değil, çaresizlik üzerinden anlatılıyordu. Bilgiye ulaşmak zordu, kaynaklar çok sınırlıydı ve ne ailem ne de ben, bu sürecin nasıl yönetileceğini tam olarak bilmiyorduk. En önemlisi de bize yol gösterecek, umut verecek bir rol modelin yokluğunu derinden hissediyorduk. Bu yüzden yalnızlık duygusu daha baskındı. Tüm bunları yazıya dökerken o yıllardaki eksiklikleri ve karanlığı yeniden yaşamak duygusal açıdan beni en çok zorlayan şey oldu.

 

Elif: Yazı sürecinde kendini yeniden keşfettiğini düşündüğün anlar oldu mu?

 

Gamze Kılıç: Evet, kesinlikle oldu. Yazarken geçmişte yaşadığım pek çok olayı ilk kez bu kadar derinlemesine düşündüm ve hissettim. Sessizce geçip gitmiş gibi görünen anların aslında beni nasıl şekillendirdiğini fark ettim. Acıları, hayal kırıklıklarını, ama en çok da içimdeki direnci yeniden gördüm. Bazı duygularımı ilk kez adlandırabildim, bazı yaralarıysa yazarken sarabildim. Bu süreç, sadece hatırlamak değil, aynı zamanda kendimi yeniden tanımak ve kabul etmek gibiydi.

 

Elif: Başka kitap projeleri de olacak mı ileride?

 

Gamze Kılıç: Şu anda öyle bir düşüncem yok. Bu kitabı yazarken temel amacım, bir engelli bireyin yaşadığı zorlukları, karşılaştığı engelleri ve en önemlisi hissettiklerini samimi bir dille anlatmaktı. Bunu yapabildiğime inanıyorum. İçimde birikenleri paylaştım; belki birilerinin kendini yalnız hissetmemesine, belki de bir bakış açısının değişmesine vesile olurum diye yazdım. Şimdilik bu kitabın yüreklere ulaşması, benim için en anlamlı şey.

 

Elif: Sence yazmanın iyileştirici bir etkisi olabilir mi? Yazarlık süreci sana nasıl bir katkı sağladı? 

 

Gamze Kılıç: Evet, yazmanın kesinlikle iyileştirici bir etkisi olduğuna inanıyorum. Yazarken insan, yaşadıklarına dışarıdan bakmayı öğreniyor; kelimeler, bazen söyleyemediklerimizin sesi oluyor. Benim için yazmak, bastırdığım duyguları yüzeye çıkarmak ve onlarla yüzleşmek anlamına geldi. Zaman zaman ağlayarak, zaman zaman durup düşünerek yazdım ama her kelime içimde bir şeyleri hafifletti. Yazarlık süreci hem kendimle barışmamı hem de yaşadıklarımı anlamlandırmamı sağladı. En önemlisi, yaşadığım her şeyin bir anlamı olduğunu ve paylaşmanın hem bana hem de başkalarına iyi gelebileceğini gördüm.

 

Elif: Şimdi belki de hiç hatırlamak istemediğin şeyleri bir sürü kişi okuyacak. 

tanımadığın pek çok insan senin hakkında bir sürü şey biliyor. Bu durum karşısında nasıl hissediyorsun?

 

Gamze Kılıç: İçimde tuttuğum şeylerin artık sadece bana ait olmaması, taşıdığım yükü hafifletiyor sanki. Yazdıklarımın insanları nasıl etkilediğini, hangi satırda durduklarını, nereye dokunduğunu merak ediyorum. Belki kendi hikâyelerinden bir parça bulurlar, belki birinin iç sesi olur yazdıklarım. 

 

Elif: Geçmişe dönüp baktığında bu günkü Gamze ve o günkü Gamze’ye farklı gelen şeyler oldu mu?

 

Gamze Kılıç: Evet, oldu. Geçmişteki Gamze, çoğu zaman neyle mücadele ettiğini tam olarak bilmiyordu; sadece güçlü olmak zorundaydı. Sorgulamadan, bir çıkış aramadan, çoğu zaman yalnızca kabullenerek yaşadı. Bugünkü Gamze ise kendini daha iyi tanıyor, duygularını inkâr etmeden yaşıyor. Eskiden zayıflık sandığım şeylerin aslında ne kadar insani olduğunu fark ettim. Mesela yorulmanın, üzülmenin, yardım istemenin kötü bir şey olmadığını… O günkü Gamze sadece hayatta kalmaya çalışıyordu, bugünkü Gamze ise hayatı kendi anlamıyla kurmaya çalışıyor. Aradaki fark, sadece zaman değil; bakış açısı, farkındalık ve içsel bir büyüme.

 

Elif: Çocuklukta ve ergenlikte yaşadığın “farklılık” ve ötekileştirilme hissiyle nasıl baş ettin? Bu farkındalık seni nasıl dönüştürdü?

 

Gamze Kılıç: Çocuklukta ve ergenlikte yaşadığım “farklılık” duygusunu anlamlandırmak kolay değildi. Yaşıtlarım oyun oynarken ben izleyen taraftaydım; okul koridorlarında meraklı bakışlar üzerimdeydi. Bazen sorular, bazen sessizlik canımı acıtıyordu. Başta bu durumla baş etmek için duygularımı bastırmayı seçtim. Gülümsedim, güçlüymüşüm gibi davrandım… Çünkü farklı olmak çoğu zaman yalnız hissetmekti ve kimseyi yanıma yaklaştırmamak bir savunma şekline dönüştü.

Ama zamanla bu farklılığın sadece bir eksiklik değil, bir bakış açısı kazandırdığını fark ettim. Gözlemledikçe, hissettikçe, düşündükçe başka bir derinlik oluştu içimde. Empatiyi, sabrı, mücadeleyi oradan öğrendim. Ötekileştirilmiş hissetmek beni içe kapatmadı, tam tersine içimi büyüttü. Bugün kendimi daha çok kabul ediyorsam, başkalarının hikâyelerine bu kadar hassas yaklaşabiliyorsam, bu farkındalığın etkisi büyük. Kısacası, farklılık beni eksiltmedi, dönüştürdü.

 

Elif: Kitap boyunca ailenin güçlü desteğine şahit oluyoruz. Sence ebeveynler çocuklarının engellilikle mücadelesinde en çok neye dikkat etmeli?

 

Gamze Kılıç: Bence ebeveynlerin en çok dikkat etmesi gereken şey, çocuklarının birey olarak özgürce gelişebileceği bir ortam oluşturmaları. Sevgi ve destek elbette çok önemli, ama aşırı koruyuculuk ya da sınır koymamak da bazen engelleyici olabilir. Çocuğun kendi yeteneklerini keşfetmesine, kararlar vermesine ve hata yapmasına izin vermek gerekiyor. Ayrıca, engelliliği bir “sorun” olarak görmek yerine, çocuğun tüm yönleriyle değerli ve güçlü bir birey olduğunu kabul etmek çok kıymetli. Sabır, anlayış ve koşulsuz sevgiyle birlikte, çocuğun kendi potansiyeline ulaşması için cesaretlendirilmesi ebeveynlerin en büyük katkısı olur. Böylece çocuk hem kendine hem de dünyaya güvenle bakmayı öğrenir.

 

Elif: “Vazgeçmek” ile “kabul etmek” arasında nasıl bir fark görüyorsun? Senin için direnç ne anlama geliyor?

 

Gamze Kılıç: Benim için “kabul etmek” içinde bulunduğun gerçekliği inkâr etmeden, onunla yaşamayı öğrenmek, fakat bu durumun seni tanımlamasına izin vermemek demek. “Vazgeçmek” ise, o gerçeklikle mücadeleyi bırakmak ve geride kalmak gibi geliyor.

Direnç ise benim için, engeller karşısında yılmamak, bazen yeniden ayağa kalkmak; bazen de kabullenmekle birlikte hayatı anlamlandırmak demek. Yani direnç, sadece mücadele etmek değil, aynı zamanda kendini sevmek ve kendine inanmaktır.

 

Elif: Kendini yalnız ya da umutsuz hisseden bir çocuğa bu kitap aracılığıyla ne söylemek istersin?

 

Gamze Kılıç: Şunu bilmeni isterim ki, hissettiklerinle yalnız değilsin. Dünyada senin gibi düşünen, senin gibi hisseden çok kişi var. Umutsuzluklar bazen bizi boğabilir ama bu duygular kalıcı değil, geçici misafirler gibi gelir ve gider. Senin içinde, görünmeyen ama çok güçlü bir potansiyel var. Belki şu an bunu fark etmiyorsun ama zamanla kendi gücünü keşfedeceksin. Sen değerlisin. Kendine karşı nazik ol, küçük adımlarla ilerlemekten korkma. Unutma, her zorluk yeni bir şey öğrenmek ve büyümek için bir fırsat olabilir. Bu yolculukta cesaret ve umut hep seninle olsun.

 

Elif: Elinde bir güç olsa engelliler için nasıl bir sistemsel değişim yapardın?

 

Gamze Kılıç: Öncelikle engelli bireylerin yaşamlarını kolaylaştıracak ve onlara gerçek eşitlik sunacak bir sistem kurardım. Okullardan işyerlerine, ulaşım araçlarından sosyal alanlara kadar her yer tamamen erişilebilir olurdu. İnsanların engellilik hakkında doğru bilgiye kolayca ulaşabileceği, önyargıların yıkıldığı kapsamlı bir eğitim ve farkındalık programı oluştururdum.

 

En önemlisi, engelliliğin bir eksiklik değil, çeşitlilik ve insan doğasının doğal bir parçası olduğu anlayışıyla herkesin eşit fırsatlara sahip olduğu bir toplum inşa etmek için çalışırdım. Böylece engelliler sadece yardım alan değil, aktif ve eşit vatandaşlar olarak hayatın her alanında yer alabilirlerdi.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.