Değerli okurlar, bu yazımda “İçimdeki Müzik” adlı romandan dikkatimi çeken bazı bölümleri alıntılar yaparak sizinle paylaşmak istiyorum. Sharon M. Draper tarafından yazılan “İçimdeki Müzik” Eylül 2019'da basılmış. Kitabın orijinal adı “Out of My Mind.” Gerçek bir yaşam öyküsünden ilham alınarak yazılmış olan romanın ana karakteri Melody.
Melody spastik ikili kuadripleji tanısı konmuş, yeti farklılığı olan bir çocuk. “Beyin felci” olarak da tanımlanıyor. Melody tekerlekli sandalye kullanıyor. Yürüyemiyor, konuşamıyor, tuvalete tek başına gidemiyor, tek başına yemek yiyemiyor, elleri ve kolları çok güçsüz. Kafası zaman zaman biraz sallanıyor ve kimi zamanlar salyaları akıyor. Beyni ise mükemmel çalışıyor. İnsanlar çoğu kez ona ismini sormuyor. Onun engelli bir birey olması isimsiz bir çocuk olduğu anlamına gelmese de çevredeki insanlar engelli bireylerin tek kimliklerinin engeli olarak gördüklerinden olsa gerek, bu romanda da gerçek yaşamda rastlandığı üzere ismi sorulmuyor. Bir insanın yeti farkı varsa isminin önemi yokmuş gibi bir algı olsa gerek. Günlük yaşamda da ne çok karşılaşırız “şu, o, bu” gibi zamirlerle tanımlamalarla. Hani yok ya bir adımız, “Şunu karşıya geçirin, o çay içer mi?” Yeti farkımız tüm bunların önüne geçiyor başkalarının gözünde. İşte Melody’nin bu yaşadığı da bana direkt bunları hatırlattı.
Melody'nin çok güçlü bir görsel hafızası var. Gördüğü bir şeyi, izlediği bir filmi ve hatta filmdeki tüm detayları hatırlıyor. Melody söylemek istediklerini konuşarak değil belli başlı işaretlerle, el kol hareketleriyle ve yazı tahtasındaki sözcüklerle ifade ediyor. Kimi zamanlar anlatmak istediği şeyler karşı tarafça anlaşılmadığında, kolları ve bacakları kaskatı kalıp savruluyor. Hatta yüzü bile kasılıyor ve nefes almakta zorlanıyor. Böyle durumlarda kendini kontrol edemiyor. İşte bu gibi durumlarda onun ne demek istediğini anlayamayan kişiler, yine ona kızıyorlar. Aslında her birimiz zaman zaman karşı tarafça anlaşılmadığımızda farklı tepkiler göstermiyor muyuz? Bazen sözlü olarak bazen de hareketlerimizle belli ediyoruz. Melody de başkalarınca anlaşılmadığını hissettiğinde sinirlenebiliyor ve anlatmak istediklerini kendi yöntemleriyle ifade etmeye çalışıyor. Kendimizden farklı bir yöntem kullandığı için Melody’e kızmak ne derece doğru olabilir ki? Her birey farklıdır ve her bireyin kendini ifade edebileceği farklı bir yöntemi vardır.
Doktorlar Melody'nin ciddi derecede beyin hasarı olduğunu ve ileri derecede zihinsel engelli bir çocuk olduğunu düşünüyorlar. Melody, doktorların kendisini anlamadıklarının çok iyi farkında. Bunu değiştiremeyeceğini düşündüğü için de doktora gittiğinde yapılan testlere zihinsel engelli bir çocuğun vereceği tepkileri veriyor. Doktorlar ise Melody’nin bu duruşunu kesinlikle anlamıyor. Beyninin ne derece mükemmel çalıştığını tespit edemiyorlar çünkü doktorların bakış açısına göre Melody sağlıklı bir birey değil ve tedavi edilmeli. Doktorlar, Melody'nin bu oyununun farkına hiçbir zaman varamıyorlar. Tıbbi olarak Melody “eksik, kusurlu, anormal” bir çocuk. Sıradan testlerle tanı koymaya çalışıyorlar ancak sıradan testler de onun sadece bedensel farklılıklarını belirleyebiliyor. Melody'i biraz gözlemleseler, annesinin deyimiyle “gözlerinin içine baksalar” onun ne kadar zeki bir çocuk olduğunu anlayacaklar. Ailenin görüşlerini ve gözlemlerini birazcık da olsa dikkate alsalar, biyolojik olarak “normal” bir bedensel varoluştan öte başka şeylerin de olduğunu kabul etseler, Melody’nin de diğer başka insanların da durumlarının onların deyimiyle “anormal” olmadığını anlayacaklar aslında. Bunu yapmak yerine “Çocuğunuzun durumunu kabul etmemeniz hem size hem çocuğa zarar verir” diyerek kendilerini ve görüşlerini dayatıyorlar. Bu durumu Melody şöyle değerlendiriyor:
“Doktorlar ne kadar okusalar, çok iyi üniversitelerde bile eğitim alsalar, içimdekileri anlayacak kadar zeki değiller.”
Melody’nin beyninin mükemmel çalışıyor olmasının hiçbir önemi yok. Niye olsun ki, Melody onlara göre “anormal” bir çocuk. Melody’nin annesi hemşire. Doktorun Melody hakkındaki görüşlerine katılmıyor. Melody'nin annesine göre bir insan teşhis tablosundaki isimlerden çok daha fazlasıdır. Melody birçok şeyi anlayabiliyor, iletişim kurabiliyor. Üstelik bunu kendisi için hiçbir şeyin doğru düzgün işlemediği bir dünyada yapıyor. “Asıl dahi olan Melody'dir” diye düşünüyor ve bu görüşlerini doktorlarla da paylaşıyor. Melody’nin ailesi Çok bilinçli ve her şeyin farkında. Anne bir hemşire olmasına rağmen kendisini tıbbi modelin bakış açısına hapsetmemiş. Bu derece bilinçli ailelerin pek fazla olduğunu sanmıyorum. Neyse ki Melody, ebeveyn bakımından çok şanslı. Başka bir ailenin çocuğu olsaydı belki de çoktan terkedilmiş veya kendisine hiçbir eğitim hakkı tanınmamıştı. Karnını doyur, sırtını giydir daha ne olsun. Zaten sakat, onun için boşuna emek, zaman ve hatta para harcamanın anlamı yok. Zaten tıbben tedavisi de mümkün değil. Doktorlar ise “Onu sevdiğiniz için böyle düşünüyorsunuz. Gerçeklerle yüzleştiğinizde gelecekle baş edebilirsiniz” şeklinde görüş bildiriyorlar. Melody'i gelişim bozukluğu olan çocukların eğitim aldığı bir okula göndermelerini ya da evde eğitim aldırmalarını öneriyorlar. Ayrıca bir bakımevine de yerleştirebileceklerini söylüyorlar ve tüm bu konuşmalar Melody'nin yanında yapılıyor. Yani Melody tüm konuşulanları duyuyor ve onu bakımevine yerleştirme önerisinden çok endişeleniyor. İyi ki aile doktorun bu haşin dayatmasına karşı gelmiş. Melody diğer insanlardan farklı göründüğü için beyni ne kadar iyi çalışsa da dikkate alınmıyor. Sebebi ne olursa olsun bir çocuğu ailesinden nasıl ayırabilirsiniz? O çocuğun bilişsel, duygusal vs. gelişiminin hiç mi önemi yok?
Ailesi Melody'i engelli çocukların ayrı bir sınıfta eğitim aldığı bir okula kaydediyor. Bu sınıftaki öğrenciler farklı engel grubundan ve farklı yaştan öğrencilerden oluşuyor. Ötekileştirmeye, ayrı sınıflarda eğitim verilmeye, ayrımcılığa daha o yaştan itibaren maruz kalıyor bu çocuklar. Akranlarıyla paylaşacakları ne çok şey olur oysa. Bu sınıftaki çocuklara yeni bir şey öğretilmiyor. Sadece tekrar yapılıyor. Öyle ki üçüncü sınıfta olmalarına rağmen öğretmenleri onlara hala alfabeyi öğretmeye çalışıyor. Günümüzde de ne çok var böyle düşünen eğitmenler. Eminim, pek çoğunuz karşılaşmıştır. Evde televizyondan izlediği belgesellerden bile okula oranla çok daha fazla şey öğreniyor Melody.
Melody bir kardeşi olacağını henüz annesi ona söylemeden önce fark ediyor. Annesinin hal ve hareketlerinden, davranışlarından belli oluyor eve yeni bir bireyin geleceği. Yeni doğacak çocuğun engelli olma ihtimaline karşı annenin yanı sıra Melody de kaygı duyuyor. Melody'nin engelli bir bebek olarak doğmasının sebebini kendinde buluyor annesi. “Benim vücudumun beceriksizliği” diyor. “Sağlam” bir çocuk doğuramadığı için kendini suçlu buluyor. Bebeğin herhangi bir engeli olmadan doğması tüm aileyi rahatlatıyor. Doğan bebeğin fiziksel olarak bir farklılığı yok. Birilerine göre “normal” Melody gibi değil yani. Çünkü yürüyebiliyor, konuşabiliyor, tek başına yemek yiyebiliyor vs. İşte tüm bunlar bir bireyin “normal” olması için yeterli özellikler. Diğerlerinden farklı görünüyor olmanız, bir şeyleri farklı yöntemlerle becerebiliyor olmanız ve farklı şeylere gereksinim duymanız sizi “anormal” yapıyor. Oysa kişiyi engelli yapan şey vücudundaki farklılıklar değil, çevresel düzenlemelerdeki eksiklikler ve önyargılardır.
Bir sohbet sırasında Bayan Valencia, Melody'e “Eğer bir şansın olsaydı yürümeyi mi yoksa konuşmayı mı tercih ederdin?” diye soruyor. Melody “Konuşmayı tercih ederdim” diye cevaplandırıyor. Anlatacak çok şeyi var ve yazı tahtasındaki kelimeler kendini ifade etmesine ve anlatmak istediklerini anlatmasına yetmiyor. Bu sohbetten sonra Bayan Valencia yazı tahtasına yeni kelimeler ekliyor. Melody rüyasında günlük yaşamda yapamadığı birçok şeyi yapabiliyor. Koşuyor, spor yapıyor, arkadaşlarıyla sohbet edip dertleşiyor. Bu bölüm bana engelli bireylerin günlük yaşamda yapamadıkları şeylere karşı hep özlem duyduklarını hissettirdi. Bu, gerçeği yansıtmıyor bence. Örneğin; ben günlük yaşamda nasıl hareket ediyorsam, neyi hangi yöntemle yapıyorsam, rüyamda da o şeyi o yöntemle yapıyorum. Gerçek yaşamda ne kadar görüyorsam rüyamda da o kadar görüyorum. Yani rüyamda gözlerim açılmıyor. Ayrıca Melody'nin rüyasında her şeyi yapıyor olması, okuyucuya yeti farkı olan bireylerle ilgili yanlış bir izlenim veriyor. Sonradan engelli olan bireyler için bu durum farklı olabilir ve rüyalarında eski durumlarındaki gibi hareket ediyor olabilirler. Ama yeti farkı olan her birey sürekli diğer bireyler gibi olmanın hayalini kurmuyor. Kör olan bir birey mutlaka bir gün göreceği hayaliyle yaşamıyor. Hayal edenler vardır tabii ama bu konuda genelleme yapmak doğru olmaz.
Melody beşinci sınıfa geçtiğinde, okulda kaynaştırma sınıfları açılıyor. Böylece engelli sınıfındaki öğrenciler diğer yani “normal” öğrencilerle aynı sınıfta ders görebiliyor. Melody bu durumu "Normal de neyse?" diye eleştiriyor. Burada “normal” tarifinin ana karakter aracılığıyla eleştirilmesi çok değerli. Neye göre, kime göre normal? Sınıf arkadaşlarından birinin dişlerine tel taktırması ne kadar normalse, Melody'nin tekerlekli sandalye kullanıyor olması o derece normal Melody'nin yardımcısı Bayan Valencia'ya göre. Kısa boylu, yeşil gözlü, sağır veya uzun burunlu biri ne kadar normalse, Melody de o kadar normaldir. Bayan Valencia’nın deyimiyle “Sadece Melody değil, tüm bireyler özeldir.” Bu bakış açısı gerçekten de çok değerli.
Melody, kaynaştırma derslerine girmeye başlayınca Ona Cetryn adlı bir yardımcı tahsis ediliyor. Cetryn bir üniversite öğrencisi. Cetryn okulda Melody'nin en büyük yardımcısı. Yemek yemesinde, tuvalet ihtiyacının karşılanmasında, bir sınıftan diğer sınıfa geçmesinde ve daha pek çok konuda ona destek oluyor. Sınavlara birlikte giriyorlar. Soruları Cetryn okuyor, Melody de yazı tahtasını kullanarak cevaplandırıyor. Aslında sorulara verilecek uzun cümleli cevapları var ama yazı tahtası bunun için yeterli değil. Sınavlardan daha yüksek not almasına da engel oluyor bu durum. Sınıf arkadaşları ise Melody'nin tüm sınavları başarıyla geçmesini kabullenemiyorlar. Melody’nin saatlerce ders çalışmış olmasının, azimli ve hırslı bir öğrenci olmasının hiç önemi yokmuş gibi Cetryn'in ona cevapları söylediğini, yardım ettiğini düşünüyorlar. Zaten beyni mükemmel çalışan Melody, çalışarak daha da geliştiriyor kendini. Başarılı olmak için de başka bir şey yapmasına gerek var mı ki? Düzenli ve çok çalışmak, bol bol okumak, azimli olmak. Vücudunun nasıl göründüğüyle ilgisi olmasa gerek bunları yapabilmesinin. Okulda da gerekli uyarlamalar yapılmış, erişilebilir çözümler üretilmiş olsa bir yardımcıya da ihtiyaç duymayacak aslında Melody.
Melody Bir gün arkadaşı Rose'nin bilgisayarını incelerken kendi bilgisayarı olsa ve sandalyesine bağlanabilse, kocaman tuşları olsa ve böylelikle tek başına rahatlıkla kullanabilse diye hayal ediyor. Bunu Cetryn'le paylaşıyor. Birlikte bir araştırma yapıyorlar ve böyle bir cihazın mevcut olduğunu öğreniyorlar. İstediği tüm özelliklere sahip bir bilgisayar buluyorlar ama çok pahalı. Melody konuyu ailesiyle paylaşıyor. Nihayet bilgisayar alınıyor ve bundan sonra Melody için okul hayatı daha keyifli hale geliyor. Tüm bu süreç, bilgisayarla ilgili yapılan derinlemesine araştırmalar, satın alma süreci, eve gelmesi Melody'i çok heyecanlandırıyor. Öyle ki Medytoker'in eve geldiği gün Melody havalara uçuyor. Medytoker sayesinde dersler Melody için daha kolay geçmeye başlıyor. Başkasına olan bağımlılığı azalıyor. Sınavlara artık tek başına girebiliyor. Başkasına olan bağımlılığı azaldıkça kendine olan güveni artıyor.
Melody'nin okulu ilkokulların katıldığı Akıllı Çocuklar Bilgi Yarışması’na her yıl bir takım gönderiyor. Okul takımı önceki yılki yarışmada ikinci olmuştu. Yarışmaya hazırlık için okulda deneme amaçlı bir sınav yapılıyor. Yapılan sınavda tüm soruları eksiksiz ve doğru olarak cevaplandıran tek kişi Melody oluyor. Buna herkes şaşırıyor. Hatta bazı öğrenciler bunun bir haksızlık olduğunu düşünüyor. Yardımcısı Cetryn'in cevapları ona fısıldadığını iddia ediyorlar. Melody’nin bu başarısını kabullenemiyorlar. Onlardan daha zeki olabileceğini, bunun yanı sıra daha çok çalıştığını, daha azimli olduğunu düşünemiyor ve belki akıllarına bile getiremiyorlar. Kendi kendine bile oturamayan, onlar gibi koşup oynayamayan, konuşamayan birinin bu başarıyı göstermesi nasıl mümkün olur ki? Burada Cetryn'in bu eleştirilere verdiği cevap çok değerli:
“Vücudunun nasıl göründüğü ile beyninin nasıl çalıştığı arasında bir bağlantı yoktur.”
Melody gerçekten de tüm soruların cevabını biliyor ve hiçbir soruyu rastgele cevaplandırmıyor. Bu haksız eleştiriler karşısında kahramanımız kendini çok kötü hissediyor ve kimi zaman motivasyonu kırılıyor. Başka bir çocuk bu başarıyı sağlasaydı kim bilir ne derece övülürdü, takdir edilirdi. Melody ise başarısına rağmen küçümseniyor. Tüm okul buna bir türlü inanamıyor. Oysa en az herkes kadar hak ediyor tebrik edilmeyi. Melody’nin en büyük destekçileri Cetryn ve Bayan Valencia oluyor. Okulu temsilen en başarılı öğrencilerin seçilmesi gerekiyor. Öğretmenleri de Melody'nin bu başarısını kabullenemiyor olsa gerek, “Melody bile tüm soruları doğru olarak cevaplandırdıysa demek ki sorular yeterince zor değildi” yorumunu yapıyorlar. Üstelik bu düşüncelerini diğer öğrencilerin gözü önünde söylüyorlar. Ne kadar küçümseyici bir davranış değil mi sizce de? “Melody bile” derken diğerlerini nerede görüyorlar, tahmin edin. Eli ayağı, kolu bacağı çalışıyor diye kendini üstün sayan “sağlamcı” görüş, nedir sizden çektiğimiz?
Bu olay Melody'i fazlasıyla üzüyor. Ön eleme yarışmasına katılmaktan bile vazgeçiyor. Bayan Valencia ve Cetryn'in desteğiyle kendini toparlıyor ve yoğun bir çalışma programına giriyor. Her anı, her boş zamanı hatta öğlen aralarını bile yarışmaya hazırlanarak geçiriyor. Okulda Cetryn, evde ise Bayan Valencia ile adeta gecesini gündüzüne katacak biçimde çalışıyor. Bu derece emek vermesi, vakit ayırıp kafa yorması, çok ama çok çalışması kimsenin dikkatini çekmiyor. Görünüşü her şeyin önünde. Melody sakat, yapamaz, bilemez, kafası çalışmaz, imkânı yok.
Melody’i en çok rahatsız eden sorular, tanıyan tanımayan herkesin neyi olduğunu, hasta olup olmadığını, acı çekip çekmediğini, durumunun düzelip düzelemeyeceğini sormaları. Gerçek anlamda soranlara durumunu açıklıyor ama dalga geçercesine soran kimi arkadaşlarına “Hepimizin engelleri var, sizinki nedir?” diye cevaplandırıyor. Hatta bu cevabı Medytalcer'ine kaydetmiş ve gerekli yerlerde tuşlara basıp cevap veriyor. Gerçekten de öyle değil mi? Kim “normal” ki? Hem “normal” diye bir şey var mı? Varsa tanımlayabilir misiniz?
Yarışma takımına girmek için başvuru zamanı geldiğinde Melody başvurusunu yapmak için ilgili öğretmenin odasına gidiyor. Onu gören diğer öğrenciler buna ihtimal vermiyorlar. “Senin ne işin var?” diye soruyorlar Melody'e. O engelli sınıfında olduğu için bu yarışmaya katılamaz onlara göre. O kadar ileri gidiyorlar ki yardımcısı Cetryn'e, “Bu bir eğlence aktivitesi değil, Melody'nin burada olması doğru değil” diyorlar. Yani diğer her yerde olduğu gibi burada da dışlanıyor Melody. Kendileri engelli olmadığı için yarışmaya katılma hakları var ama Melody onlardan farklı göründüğü, bir şeyleri onlar gibi yapmadığı için katılamaz. Ne kadar zeki de olsa, ne kadar çok çalışsa da sonuçta yeti farkı olan bir öğrenci. Engelli kimliği tüm bu özelliklerinin önüne geçiyor ve kendi yaşıtlarının katıldığı yarışmaya katılamaz okul arkadaşlarının mantığına göre. Öğretmeni de farklı düşünmüyor. “Duygularının incinmesini, senin üzülmeni istemem, bu yarışma çok zor” diyerek yarışmaya katılmasına engel olmaya çalışıyor öğretmeni. Melody tüm bu ayrımcılığa, dışlamalara, engellemelere rağmen başvuru yapacağını söylüyor. Öğretmeni ise kendince Melody'i koruduğunu düşünüyor. Oysa ne kadar dışlayıcı, ötekileştirici, ayrımcı tutum takındığını ve bu tavırlarının karşısındakine neler hissettirebileceğini bir tahmin edebilse. Her ne olursa olsun, o da bir öğrenci ve en az yaşıtları kadar katılma hakkı var bu yarışmaya. Ama kafalardaki “sağlamcı” anlayış tüm bunların üzerinde. Melody’nin ihtiyacı olan şey korunup kollanmak değil, yaşıtlarıyla eşit şartlara sahip olmak. Bu da insani bir hak zaten.
Takım seçmeleri yapılıyor ve sonuç öğretmeni son derece şaşırtıyor. Finalistleri açıklarken “Son 15 yıldır bu dereceye tanık olmamıştım. Sanırım öğrencimizi hafife almışım” diye bir itirafta bulunuyor öğretmeni. Tüm soruları doğru olarak cevaplandıran tek öğrenci Melody oluyor ve böylelikle Melody, okulu temsilen takıma giriyor. Günlerce çalışmanın ve emeğinin karşılığını alıyor Melody bu başarısı sayesinde. Bu durumu kimi arkadaşları “Tuhaf görüneceğiz” olarak yorumluyor. Ne de olsa takımda engelli bir öğrenci olacak ve bu durum görselliği bozacak. O günden sonra yarışma takımı yarışma gününe kadar ders saatleri dışında da okulda kalarak çalışıyor.
Yarışma günü büyük bir heyecanla erkenden yarışmanın yapılacağı alana gidiyorlar. Salon görevlisi Melody'e “İyi ki erken gelmişsiniz. Teknik işleri erkenden halletmemiz iyi olacak” diyor. Üstelik bunu Cetryn'e ya da ailesinden birine değil, direkt Melody'e söylüyor. Direkt Melody'i muhatap alması, onu hem şaşırtıyor hem de mutlu ediyor. Melody için gerekli tüm uyarlamaları yapan salon görevlisi, neyi nasıl kullanması gerektiğini ona anlatıyor. Soruları yanıtlamak için kullanacağı butonları da onun tekerlekli sandalyesinden rahatça kullanabileceği şekilde ayarlıyor. Tüm bu uyarlamaları nasıl yaptığını, daha doğrusu nasıl tahmin ettiğini Melody çok merak ediyor. Görevliye soruyor ve görevlinin de tekerlekli sandalye kullanıcısı olan bir oğlu olduğunu öğreniyor. Dolayısıyla neye ihtiyaç duyabileceğini bilmesi zor olmuyor. Yarışmayı onun oğlunun da izleyeceğini öğreniyor. İşte küçük düzenlemelerle erişilebilirliğin nasıl da mümkün olduğunun güzel bir örneği.
Yarışmayı kazanan takım, Washington'a gidecek ve oradaki yarışmada okulunu bölgesel düzeyde temsil edecek. Bunun yanı sıra üç günlük bir tatil kazanacak. Ayrıca yarışmayı kazanan takımın okuluna da bir miktar para ödülü verilecek. Yarışma son derece çekişmeli geçiyor ve Melody'nin takımı 1 puan farkla yarışmayı birinci olarak kazanıyor. Böylece Washington'a gitme hakkını da kazanıyor. Bunu kutlamak için yarışma sonrası yemeğe gitmeye karar veriyorlar. Restoranın girişinde birkaç tane basamakla karşılaşıyorlar. Diğer çocuklar basamakları hoplaya zıplaya çıkıyor ama rampa olmadığı için Melody için çıkmak çok zor oluyor. Mevcut asansör ise binanın arka tarafında bulunuyor ve bozuk. Restoran görevlisi bu erişilebilirlik sorununu “Dilerseniz ben kızınızı taşıyabilirim” diyerek çözebileceğini düşünüyor ama Melody gözleriyle buna karşı çıkıyor. Annesi de tabii ki izin vermiyor.
Yemek esnasında Melody eğlenmiş gibi yapıyor ancak hiç eğlenmiyor. Onca insanın gözü önünde yemek yiyor olması, daha doğrusu yemeğini annesinin yedirmek durumunda olması ve bütün gözlerin onların üzerinde olması Melody'i çok rahatsız ediyor. Yemek sırasında bir sebepten dolayı kusan arkadaşı acaba Melody kadar utanıyor mu? Ne de olsa herkesin gözü hala annesinin kendisini beslediği için Melody'nin üzerinde. Çünkü bedensel olarak farklı görünen ve diğerlerine göre bir şeyleri farklı yapan Melody. Farklı olanı bu kadar göz hapsinde tutmanın rahatsız ediciliği üzerinde düşünmek gerek. Merak mı, ayıplamak mı, utandırmak mı, niye burada olduğunu sorgulamak mı?
Ertesi gün gazetelerde bu yarışma haber ediliyor. Haberde özellikle Melody'nin fotoğrafları paylaşılıyor. Buna hem takım arkadaşları hem de Melody üzülüyor. Takım arkadaşları Melody'nin gölgesinde kaldıklarını düşündüklerinden, Melody ise sıradan olamadığından ve diğer arkadaşlarının antipatisini kazandığından üzülüyor. Haberde “Fiziksel engeline rağmen hızlı ve yüksek kapasitedeki zihinsel engelli, takımı zafere taşıdı” ifadesi kullanılıyor. Yani yeti farkı, başarısının kat kat üzerinde sunuluyor. Üstelik Melody zihinsel engelli bir çocuk değil, yanlış haber yapıyorlar yani. Melody bu haberi okuyan arkadaşlarının kendinden nefret edeceğini düşünüyor. Gerçekten de öyle oluyor. Her ne kadar sözlü olarak ifade etmeseler de gözleri her şeyi anlatıyor. Oysa Melody'nin tek isteği Diğer herkes kadar sıradan olmak.
Washington'da yapılacak olan yarışmaya iki haftalık bir zamanları var ve onlar bu zamanı sürekli çalışarak geçiriyorlar. Bu sırada uçuş için gerekli işlemleri de tamamlıyorlar. Yarışma günü herkes gibi Melody de çok heyecanlı. Sabah erkenden havaalanına gidiş için yola çıkıyorlar. Ancak oraya ulaştıklarında kötü bir sürpriz onları bekliyor. Hava şartları uygun olmadığı için uçuşları iptal edilmiş. Takım arkadaşları ise sabah kahvaltısında buluşuyorlar ve havaalanına çok daha erken varıyorlar. İptal edilen uçuştan bir önceki uçağa son anda bile olsa yetişebiliyorlar ve Washington'a varıyorlar. Ne kahvaltıda buluşacaklarını ne de uçuşlarının iptal edildiğini ve bu yüzden de önceki uçuşu son anda yakalayıp uçağa bindiklerini Melody'e haber veriyorlar. Melody ve ailesi hayal kırıklığına uğruyor. Melody'nin üzüntüsü kelimelerle anlatılamayacak kadar derin oluyor. Özellikle de kendisine niye haber vermediklerini düşündükçe kahroluyor. Kendisini bilinçli olarak orada bıraktıklarını düşünüyor. Melody o geceyi uyuyamadan geçiriyor.
Okul takımı yarışmayı dokuzuncu olarak tamamlıyor. Ertesi gün evde kimsenin keyfi yerinde değil, Kardeşi Peny hasta, annesinin başı ağrıyor ve hava çok yağmurlu. Melody ise o gün okula gitmeme kararını değiştirerek ısrarla okula gitmek ve takım arkadaşlarına hesap sormak istiyor. Bütün aksilikler o gün gerçekleşiyor. Yağmur bir türlü durmuyor ve okul servisini kaçırıyor. Buna rağmen Melody okula gitmek için ısrar ediyor. Annesi Melody'i kendi arabasıyla götürmeye karar veriyor. Melody okul çantasını unutunca, babası peşlerinden yetişiyor ve çantayı onlara veriyor. Kardeşi Peny ise babasının arkasından dışarı çıkıyor ve Melody dışında kimse onu fark etmiyor. Melody annesinin koluna vuruyor, sesler çıkarıp çırpınıyor ve kardeşinin arabanın arkasında olduğunu anlatmaya çalışıyor ama annesi bir türlü anlamıyor. Onun yine bir kriz geçirdiğini düşünüp kızıyor. Araba geri geri giderken kardeşine çarpıyor ve işte o an anlaşılıyor Peny'nin orada olduğu. Peny apar topar hastaneye kaldırılıyor ve işte yine bir kötü sürpriz. Melody kendini suçluyor bu kazadan dolayı. Onu teselli eden kişi Bayan Valencia oluyor. Eğer Melody annesini uyarmaya çalışmasaydı ve araba daha hızlı olsaydı, daha kötü şeyler olabilirdi. Peny'nin beyninde kalıcı bir hasar olacağından, kendisi gibi engelli bir birey olarak yaşamına devam edeceğinden dolayı çok üzülüyor ama bacağının kırılmasından başka herhangi bir sorun çıkmıyor. Buna en çok Melody seviniyor. Çünkü kendisini ailesine bir yük olarak görüyor. Kardeşinin de ikinci bir yük olmasını istemiyor. Ayrıca bu kazadan kendini sorumlu tutuyor. Vicdan azabı çekiyor.
Sonraki hafta Melody okula dönüyor. O gün çok önemli çünkü yarışma sonrası ilk buluşma olacak. Sınıf çok sakin ve öğretmeninin merhabasına Melody cevap vermiyor. Sessizliği bir süre sonra Melody bozuyor. Medytolcer'in sesini açıyor ve “Neden beni bıraktınız?” yazıyor. Bu soru karşısında herkes birbirinin yüzüne bakıyor ve kimse cevap verme cesaretinde bulunamıyor. Bir süre sonra arkadaşlarından biri ayağa kalkıyor ve “Seni bırakmayı planlamamıştık, sabah erkenden kahvaltı için buluşmuştuk” diyor. Melody neden kahvaltıdan haberi olmadığını sorunca, diğer arkadaşı “Bizi yavaşlatacağını düşündük” diye cevap veriyor. Bahane olarak da beslenmesinin onlar gibi olmadığını söylüyor. Bu bahaneyi sunan çocuk, kutlama yemeğinde kusan çocuk ve Melody ona “Sen de kusmuştun ama kimse seni bırakmadı” diye harika bir cevapla karşılık veriyor. “İptal edilen uçuş öncesindeki uçağı zor yakaladık” diyorlar. Melody ise “Ben kimsenin aklına gelmedim mi?” diye soruyor. Herkes kendini bir şekilde savunmaya çalışıyor. Herkesin kendince bir bahanesi var. Öğretmen, “Çok meşguldüm. Eşyaların toparlanması ve çocukların sayımıyla uğraşıyordum. Hiç vaktim olmadı. Rose'den seni aramasını istedim. Senin numaran onda vardı” diyor. Rose ise her şeyi şöyle itiraf ediyor:
“Yetişemezdin. Telefonu elime aldım, takımdakilere baktım ve durdum. Ellerine kupayı almış halde hayal ettim. Herkes küçük bir baş hareketi yaptı ve telefonu kapattım ve uçağa bindik.”
Herkes çok üzgün olduğunu, teselli için dokuzunculuk kupasını Melody'e hediye ettiklerini söylüyor. Melody kupayı çok çirkin buluyor. Okulun adı bile yanlış yazılmış. Melody bu hareketi gülerek karşılıyor ve bu kupanın kendisinin değil, onların hak ettiğini söyleyip sınıftan ayrılıyor ve roman bitiyor.
Bu romanda çocukların olduğu kadar öğretmenlerin, doktorların, herhangi bir ortamdaki insanların yeti farkı olan bireylere nasıl bir bakış açısıyla yaklaştıklarının somut ve gerçekçi örneklerine yer verilmiş. Özünde her bir birey farklıdır ama eşit haklara sahiptir. Kimsenin diğerini bu haktan mahrum etmeye, ötekileştirmeye hakkı yoktur. Her farklı birey o farklılığıyla dünyayı tamamlar..