Toplam Okunma 0
Uluslararası İki Yaka Kısa Film Festivali’nin zemini açık yeşil renkte kare afişi. Sağda turuncu renkle çerçevelenmiş insan kafasına benzeyen büyük gözlü siyah bir siluet profili var. Solda aynı şekilde ama daha küçük ve siyahla çerçevelenmiş başka bir siluet var. İkisinin arasında deniz dalgası izlenimi verecek şekilde ve üzerinde kâğıttan bir kayık çiziminin yer aldığı iki film şeridi geçiyor. Sol üstte Uluslararası 2 Yaka Kısa Film Festivali, hemen altındaki siyah dikdörtgen kutunun içinde 2YKFF yazılı.

Bir süre önce GETEM'den sesli betimlemeli filmlere bakarken birkaç filmin adı dikkatimi çekti. Betimlemeli filmlere karşı zaafım var. Hemen izleyemesem bile indirmeden duramıyorum. Sırf isimleri sebebiyle, “Bunlardan güzel bir EEEH Dergi yazısı çıkar” dedim kendime. İçeriklere bakınca hiç de yanılmadığımı gördüm.

 

Detaylı incelediğimde söz konusu filmlerin “İki Yaka Film Festivali” adlı bir oluşumun filmleri olduğunu okudum. Bu daha bir dikkatimi çekti. Aradan zaman geçince tekrar baktığımda gördüm ki aynı festival için hazırlanmış filmlerden sekiz tane daha yüklenmiş. Bunlar 2019, 2020 ve 2021 yılı organizasyonundan. İnternetten okuduğum kadarıyla festival Aralık 2022'de İzmir’de yapılmış. Ancak sadece geçmiş organizasyonlardan seçme film gösterimleri olmuş.

 

Önce İki Yaka Film Festivali hakkında öğrendiklerimi bildirmek isterim sizlere. Bu kapsamda üç farklı siteden veriler okudum. Ancak festivalin ana sayfasından bilgileri aktarmak isterim. Bilemiyorum ne nedenle organizasyonun geçmiş yıllarına dair verilere bir türlü siteden ulaşamadım. Anladığım kadarıyla her yılın bir teması var. Çünkü incelediğim Kültür Alan sitesinde 2020 yılı için “Cebimdekiler” temasından söz ediliyor. Ancak festival sitesinde hangi yılda nasıl bir tema seçilmiş bir bilgi bulamadım.

 

Festivalin web sitesindeki açıklamalar şu şekilde: "Uluslararası 2 Yaka Kısa Film Festivali (2YKFF), ırklar, etnik kökenler, inanışlar ve yaşayışları ile tüm kimliklerin deneyimlerine odaklanır, belgesel, kurmaca, animasyon ve deneysel kategorilerinde farklı kültürlerden, özgün bakış açılarından kısa film yapımlarını izleyiciyle buluşturur. Seçkilerinde farklılıklar ve çeşitliliğe odaklanan özgün yapımlara yer veren festival, birlikte izlemenin yeni yöntemlerini geliştirir, sosyal yaşamın buluşma alanlarında film gösterimleri ve etkinlikler kurgular. Her yıl dünyanın farklı bir şehrinden bir film/sanat inisiyatifi ile ortak çalışır ve kısa film alanında ortak düşünme, araştırma ve hareket olanakları geliştirir.”

 

2023 yılında beşincisi planlanan festivalin geçmiş yıllardaki işbirlikleri aşağıdaki gibi sıralanmış: “2019, Balkan Can Kino — Atina, Yunanistan; 2020, Bi'Bak — Berlin, Almanya; 2021, Galerie de Jaloezie — Rotterdam, Hollanda; 2023, Dziga Creative Film Platform — Nijmegen, Hollanda.”

 

Kültür Alan sitesinde verilen bilgilerden ilgimi çekenler ise şöyle: “Dünyanın her yerinden kısa film takipçileri ve yapımcılarını birleştiren festivalde, güncel bağımsız kısa filmler, kuir yapımlar, yeni nesil deneysel sinema çalışmaları, tematik sinema konuşmaları ve fuaye etkinlikleri yer alıyor. Butik bir konseptle düzenlenen festival; ‘‘Ekran’’, ‘‘Koltuk’’, ‘‘Remix’’ ve ‘‘Artı’’ olmak üzere dört ana bölümden oluşuyor.”

 

Organizasyona erişilebilirlik alanında Erişilebilir Her şey tarafından danışmanlık veriliyormuş. En azından 2YKFF’nin ana site bilgilendirmesi bu şekilde.

 

Festival kapsamında 2020 ve 2021 yıllarında gösterilen beş filmi değerlendirmeye alacağım sizler için. Önce filmler hakkında GETEM'den edindiğim tanıtımları vereceğim. Sonra da betimleme değerlendirmesine geçeceğim. 

 

İlk filmimizin adı, Basınç Mavisi. Dram kategorisinde sınıflandırılan kısa filmin yönetmenliğini Laure Muller-Feuga ile Aurélie Nurier birlikte üstlenmişler. 2021 Fransa yapımı filmin oyuncuları Manue Fleytoux, Gabriel Agosti, Laurie Bouculat. GETEM'deki konu bölümü çok hoşuma gitti. Olduğu gibi almak istedim: "Su onun mavi korkusu, kâbusu. Ariane hayatının ipinin ucunu kaçırdı ve sonunda kendini başkalarından ve kendisinden izole etti. Ama bir gün, bir kedi şarabına su koymaya geldi. Ariane tekrar ipin ucunu yakalayabilecek mi?”

 

İkinci filmimiz ise Dicle. Dram, savaş, tarih alanlarında kategorilendirilmiş filmin yönetmeni, Walid Siti. 2021 yılı Birleşik Krallık yapımı. Konusunu yine GETEM'den olduğu gibi alıyorum: "Su, yaşamın en temel öğelerinden biri olması sebebiyle zengin ilişkilere sahiptir. Geçmiş ve geleceğin birbirine karıştığı hafızanın derinlikleri ile bağlantı kurma gücü vardır. Karantina döneminde çıktığım yürüyüşlerden birinde, Kuzey Londra-Lee Valley’de merak uyandıran bir kanal havuzuna rastladım. Havuz, iki şelale oluşturarak kanalın aşağı havzasıyla birleşirken sürükleyici bir ses çıkarıyordu. Bu deneyim birçok düşünce ve hatırayı tetikledi: Irak’ın kuzeyi ile buluşmadan önce Mezopotamya’nın ova ve dağları ile iç içe geçen iki muhteşem nehir Dicle ve Fırat’ın akışı, büyük baraj inşaatlarında nehirlerin akışını kontrol eden güç ve manipülasyon ve Musul’un Eski Şehir bölümüne gerçekleştirdiğim son ziyarette tanık olduğum tahribat manzarası..."

 

Filmlerin üçüncüsünün adı ise Dışlanmış. 2021 ABD yapımı film, dram olarak sınıflandırılmış. Yönetmenliğini Hao Zhou'nun yaptığı filmin oyuncuları Hao Zhou, Aoxue Zhou, Liangfen Cheng şeklinde sıralanıyor. Filmin konusu ise GETEM'de şöyle açıklanmış: "Bir göçmen alışılmadık diyarlarda inzivaya çekilir, anlamlı bir hikâye bulmaya ve yerinden uzaklaşmanın endişesinden kaçmaya çalışır. Ana kahramanın Çin’in taşrasındaki kız kardeşine yazılan bir mektup olarak kurgulanan film, bireyin, ilişkilerin ve ev kavramının hassas doğasını gözetiyor."

 

Yazarın notu: Yukarıda verilen özette Dışlanmış filmindeki kahraman her ne kadar sadece göçmen olmasıyla ele alınmışsa da ben izlediğim film sonucu farklı bir izlenime kapıldım. Bana göre kahramanımız, farklı bir cinsel yönelimde. Acaba ben mi yanıldım? Tereddüt ettim şimdi.

 

Dördüncü filmimizin adı ise Dönen Taşlar. 2020 Avusturya yapımı film bilim kurgu ve aksiyon alanında kategorilendirilmiş. Yönetmeni, Michael Dietrich. Konusu yine GETEM'de şu şekilde verilmiş: "Belirlenen bir yolda yürürken rotadan uzaklaşmak ve kalıp bozulduğu için mutasyon geçiren beyin hücreleri üzerine bir film. İnsanlık, belirli bir yönde ilerliyor, o da çatışma."

 

Beşinci ve son filmimiz ise Sürgünde Bir Yıl. Belgesel olarak sınıflandırılmış filmin yönetmeni, Malaz Usta. 2020 yapımı filmin ülkesi ise Suriye. Konusu şöyle özetlenmiş GETEM'de: "Bir göçmenin küçük ülkesinden uzakta, bir metropolde geçirdiği ilk yıl. Hareketli görüntü ve sesler aracılığıyla film, göçmenin karşı karşıya kaldıklarını, gördüklerini, zihnindeki kalabalık düşünceleri ve yaşadığı duygusal şoku aktarıyor."

 

Beş filmin üçü için sistemde beni umutlandıran bir ayrıntı ise şöyle: Filmin gösterim tarihi ile betimlemeli sisteme giriş tarihi aynı yıl. Bunu çok daha fazla yapım için sık sık görürüz dilerim.

 

Sesli betimleme değerlendirmelerine gelince yine tüm filmleri tek tek sırayla ele alacağım. Ancak başlangıçta hepsi için ortak olanlardan söz edeceğim. Mesela tüm filmlerin sesli betimleme metin yazarı ve seslendirmeni Kağan Uluca. Bütün filmlerde teknik yapım ve son kontrolde de Uluslararası 2 Yaka Kısa Film Festivali isimlerini görüyoruz. Yani kendileri betimlemesini yapmış, teknik olarak düzenlemiş ve kontrol etmişler. Özellikle son kontrol işini yapanlar kör bireyler miydi acaba? Öyle olmaması bana göre işin düzgün olmaması sonucunu doğuruyor çünkü. Ne diyoruz: "Biz olmadan bizim için asla."

 

İzlediğim ve bu yazı kapsamında değerlendirmeye aldığım beş filmde ortak olan eleştirilerimle devam etmek isterim.

 

Tüm filmlerde, "Film başlıyor" cümlesi karşılıyor kör izleyiciyi. İyi de ilgili dosyayı ya da bağlantıyı tıklayan kör biliyor filmin birkaç saniye sonra başlayacağını.

 

Aynı şekilde film bittiğinde de seslendirmen, "Film sona erdi" diyor. Bunun yerine "Filmin sonu" denmesi daha şık olurdu sanki.

 

Betimleme seslendirmeninin sesi bütün filmlerde çok kısık tutulmuş. Ayrıca seslendirmen hem betimleme anlatısını yapıyor hem de altyazıları okuyor. Bir nevi kahramanları seslendiriyor. Bu da her şeyin birbirine girmesine neden oluyor. Altyazılar ile betimlemelerin arasında geçiş yaparken bir şeyleri kaçırmak işten bile değil. Dolayısıyla hangisi film kahramanı hangisi betimleme, bir şeyi kaçırmadan takip etme güdüsü beni çok yordu.

 

Filmlerdeki betimleme eksikliğinin bir ortak noktası da kahraman olan filmlerin çoğunda kişilere dair hemen hemen hiçbir betimleme yapılmamış.

 

Basınç Mavisi Üzerine:

 

"Suyun dört metre dibinde bir mutfak masası ve tezgahı" diyor betimlemeci. Derinliğin dört metre olduğu nereden anlaşılıyor acaba? Mesela iki ya da on metre olamaz mı?

 

Gabriyel'in teknedeki kadının yanına geldiği ilk sahnede, kendini tanıttığı replik ile betimlemecinin anlatısı birbirine girmiş. Öyle ki betimlemecinin ne söylediği hemen hemen hiç anlaşılmıyor. Zaten yukarıda ifade ettiğim gibi betimlemecinin sesi kısık tutulmuş. Filmin orijinal sesi de öyle. Mesela kahramanlar konuşuyor. Üstüne betimlemeci hem betimleme yapmaya çalışıyor hem de oyuncuların altyazılarını okuyor. Sonuç: Her şey iç içe giriyor.

 

Bazı cümlelerdeki anlatım bozuklukları ise çok kulak tırmalayıcı. Örneğin; "Zeminde zorlukla ayakta durarak suyun kaldırma kuvvetine direnerek yürüyor."

 

Kimi yerlerde sahneler arası geçişler çok hızlı. Seslendirmen bunu güzel ifade etmiş çok yerde. Ancak yukarıda söylediğim gibi hem altyazılar hem betimleme aynı kişi tarafından okununca kör izleyici konsantre olmakta zorlanıyor.

 

Mekanlar ve zaman geçişleri atlanmamış, olması gerektiği gibi.

 

İleriki sahnelerin birinde "Banyo dolabının kapağını kapattı. Kapakta denizin altı görünüyor. Suyun altında çamaşır asan bir kadın. Mutfakta kahvaltı eden bir çift." Bu cümleler filmin betimlemesinden. Ancak ben tereddütte kaldım. Görünen çift ve kadın farklı yerlerden görüntüler mi? Yoksa banyo aynasından yansıyan deniz altı manzaraları mı? Bana nedense ikincisi gibi geldi.

 

Filmin sonunda verilen jenerikte sadece yazan ve yönetenlerin adları var. Oyunculara dair hiçbir bilgilendirme yok. Filmin orijinalinde de öyle mi bilmiyorum.

 

Dicle Hakkında:

 

Daha başlangıçta, birkaç cümle sonra "Filmin adı yazdı" gibi bir söyleme ne gerek var ki?

 

Gece gündüz gibi zaman tanımlaması hiç yok. Savaş yıkımından söz edilmiş ama hiç açınlanmamış. Örneğin binalar, sokaklar, kısacası şehir nasıl görünüyor? Bu filme özel görüntüler eşliğinde okunan bir şiir var. Görüntüler akarken betimleme yetiştirilemez gibi düşünülmüş olabilir. Ancak film durdurularak betimlemeler verilebilirdi.

 

Şiir de betimleme de aynı kişi tarafından okunmuş ve çok kulak tırmalayıcı olmuş. Şiir daha farklı bir ses ve daha güzel okuyan biri tarafından seslendirilseydi süper olurdu.

 

Basınç Mavisi'nden farklı olarak bu filmde hiç oyuncu yok. Bu sebeple jenerikte söylenecek isim de yok. Ancak şiirin ve çevirmenin adları belirtilmiş ve çok yerinde olmuş.

 

Şiir ve betimleme metni bittiğinde film biraz daha sürüyor. Bir ırmağın akış sesi duyuluyor sürekli. Bu kısacık bir cümle ile bile olsa ifade edilmeliydi bana göre.

 

Dışlanmış Üstüne:

 

Yukarıda söz ettiğim diğer filmlerdeki durum bu film için de geçerli. Betimlemeci ve oyuncu seslendirmeni aynı kişi. Bu da seyir keyfini çok bozan bir şey.

 

Betimlemede zaman kavramı kesinlikle yok. Sadece başlangıçta bahsedilen kar örtüsünden, mevsimin kış olduğu anlaşılıyor. Ha bir de oyuncuların palto giymesinden. Ancak mekan belirteçleri daha iyi.

 

Bir de bir sahnede montaj hatasından cümle öyle bir hale gelmiş ki ben anlayana dek birkaç kere geri sarmak durumunda kaldım, kahramanın evi ilk terkinden söz ettiği sahnede. Filmde yer alan dokuz yaşlarında bir kız çocuğu var. Sahnede kız çocuğu neşeyle bir deftere bir şeyler yazıyor. Tabii bunu betimlemecinin söyleminden öğreniyoruz. Kahraman “Senin şimdiki yaşlarındaydım" gibi bir şey diyor, daha doğrusu diyormuş. Betimleme, kahraman seslendirmesi ve montaj hatası birbirine girince anlamakta zorlandım dediğim gibi.

 

Dönen Taşlar Üzerine:

 

Bu kısa filmle ilgili öncelikle dikkatimi çeken ilk şey, mp3 dosyasını tıkladıktan sonra betimleme seslendirmeninin ilk cümlesine dek  bekleme süresinin diğerlerine nazaran uzun olması. Diyeceksiniz ki “Bu senin bilgisayarın ya da oynatma programınla ilgili olabilir.” Haklısınız ancak diğer filmlerde bu hissi yaşamadım mesela. Tıklıyorum. “PotPlayer” ibaresini duyduktan sonra bile "Film başlıyor" cümlesini duyana kadar birkaç saniye geçiyor en az. Yalnız emin olamadığım şu: Acaba o sırada filme dair birtakım görüntüler var mı? Yoksa mp3 dosyasının yapısıyla mı alakalı? Bu ikincisi akla daha yakın duruyor zannımca.

 

Filmin adından sonra ilk olarak betimlemeci, film özelliğine dair bir ipucu vermiş. Kör izleyicinin bilmesi gereken bir ipucu bu. Bu anlamda doğru ve güzel bir bilgilendirme olmuş. Cümle şöyle: "Film, eski süper8 makara filmi kamerayla çekilmiş görüntülerin kurgulanmasıyla oluşturulmuş." Süper8 makara filmi kamera görüntüsünün nasıl olduğunu ve bununla oluşturulan kurgu akışının görselliğini çok merak ettim. Gördüğüm zamanlardan, yani çocukluğumdan negatif filmler düştü hafızama. Muhakkak sinema kamerası ve onun çekiminden kasıt başkadır da... Kafa işte, düşünceye kelepçe yok.

 

Filmde Dicle'de olduğu gibi bir kişinin ağzından yazılmış ve seslendirilen mektup tarzı bir metin var. Burada filmin kahramanı konuşuyor gibi daha doğrusu. Ancak diğer filmlerde olduğu gibi bunda da betimleme seslendirmeni ile kahramanı seslendiren aynı kişi ve bu çok sinir bozucu.

 

Yazıya konu aldığım bu kısa filmlerin ortak özelliklerinden biri de daha doğrusu hem kahraman ya da şiir seslendirmesi olup hem betimleme yapılanların bazılarının ortak özelliği, betimleme seslendirmesi yapılacakken film akışının dondurulması anladığım kadarıyla. Çünkü araya sıkıştırılan betimleme cümlelerinde film müzikleri duyulmuyor. Bu, araya betimlemenin sığdırılamayacağı filmler için doğru bir seçim.

 

Dönen Taşlar'a döndüğümüzde filmin bir yerinde betimleme için; "Çölden manzaralar" diyor. Filmde aracıyla ilerleyen biri var. Aracın akış yönüne göre manzaraların değişmesi kabul edilebilir de “Çölden manzaralar” gibi çok geniş bir cümle ile betimlemenin geçiştirilmesi bence olmamış. Sonuçta film zaten durdurulmuş. Bu arada kaç kare değişiyordur ki? Kör izleyiciye anlatılmalıydı. En azından ben kendimi biliyorum ve duymak isterdim.

 

Nitekim ilerleyen sahnelerde kahramanın seslendirilmesi çok fazla yok ve manzara betimlemeleri, daha doğrusu görüntüde ne olduğunun söylenmesi daha belirtici.

 

Bu arada filmde çölde seyir halinde olan bir araç ve sürücüsü var, yukarıda söz ettiğim gibi ağzından anlatı yapılan. Bir nevi içini döken bir karakter. Ne bu karaktere ne de içinde seyir halinde bulunduğu araca dair hiçbir betimleme cümlesi yok ne yazık ki.

 

En sonda da "Filmin adı yazdı, Dönen Çalılar" diyor seslendirmen. Bence bu filmin adı olarak değil de başka bir amaçla yazılmış olmalı diye düşündüm.

 

Sürgünde Bir Yıl Hakkında:

 

Bu filmde de tıpkı Dönen Taşlar'daki gibi bir bilgilendirme yapılmış en başta. "Film, İstanbul'dan alınmış kısa görüntülerin hızlı kurgusuyla oluşturulmuş." Bunu duyunca kurgunun ekranda nasıl aktığını çok merak ettim.

 

Tamam, benim meraklarım bazen saçma sapan bazen alakasız hatta absürt olabiliyor da bu filmde merakımın katmerlenmesi ve zerre giderilmemesi çok normal. Sizler de izlediğinizde ne dediğimi daha net anlayacaksınız. Çünkü filmde betimlemeye dair hiçbir şey yok. Mesela kahraman nasıl birisi? Zira filmde sürgünde, İstanbul'da yaşamak zorunda olan biri var, ağzından yılın aylarına göre hissettiklerini dinlediğimiz.

 

Film, belgesel niteliğinde olduğundan arkada orijinal filmdeki kahramanın, önde de betimleme seslendirmesi yapması beklenen ancak kahramanın söylediklerini Türkçe seslendiren bir kişi var. Yani bir nevi körlere altyazı hizmeti gibi. İstanbul görüntülerinden ise hiçbir anlatı bulunmuyor.

 

Filmde yukarıda söylediğim gibi ay ay kişinin günlük tutması gibi duyguları anlatılıyor. Mart ayında iken çok güzel bir Fransızca şarkı giriyor araya. Şarkıyı dinlemek çok hoş ama ekranda akanları da bilseydik daha bir hoş olacaktı kesinlikle.

 

Festival organizasyonuna bir hakkın teslimine inandığı ve ona göre davrandığı için sonsuz teşekkür etmek isterim. “Aslında olması gerekeni yaptığı için niye teşekkür edilir?” diye düşünebilirsiniz. Ancak yaşadığımız zamanlarda o kadar aksine tanık oluyoruz ki... Dileriz bizler güzellikleri görüp takdir ettikçe güzellikler çoğalır. Fakat şunu da belirtmeden geçmemek gerekir. Her şeyin tek bir elden olması her zaman iyi bir sonuç vermiyor.

 


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.