Kıymetliii ve sevgilii dostlarım. Size evimin mutfağından sesleniyorum. Biz de bilirdik balkon konuşması yapmasını, lakin balkonumuz konforlu değildi seçtik evimizin mutfağını. Herkes baharın gelişini dört gözle bekliyordu. Bahar durur mu geldi bütün güzelliğiyle. Ne yazık ki anlamadık. Çünkü bahara değil, onun ilüzyonuna dikmiştik gözümüzü. O nedenle, ıssız istasyonlar gibi bazı dostların içi. Çok özledim edebiyat parçalamayı. Belki zırvalarım kendilerine iyi gelir. Bu konuda iddialıyım. Aşk acısı çeken arkadaşlarımı altlarına işetecek kadar güldürmüşlüğüm çoktur. Bir de gerçek bahar ile kopmaz bağımı herkes bilir. Güneşini de alıp gelmiş iki gözümün çiçeği, onu geri çevirmek olur mu? “Gün olur alır başımı giderim denizden yeni çıkmış ağların kokusunda” moduna girdim. İş çıkışı paraya kıyıp Kızılay’da iki bira içeyim dedim. Sürekli yoğunluğuma söven arkadaşlarımın yoğunluğu tuttu. Mazeretleri de geçerli olduğu için tadım kaçtı. Öyle ya, bazı evlere hiç bahar gelemediği için ya da o evlerdeki insanlar baharı getirmek istedikleri için yolları duruşmalardan geçmeden olmuyor. Çıktım geldim eve. Ulus Baker’cilik oynayayım dedim. Bir kadeh votka doldurdum, sigaramı aldım ve geçtim klavyenin başına. Ulus Baker olmaya kapasitem yetmeyeceği için, en azından görüntüyü kurtarayım dedim. Malum ya, aşktan yaşam biçimine kadar her şey görüngü üzerine kurulmuş bu topraklarda. Belki de bütün sorun burada.
Yine mi çözülmedi?
Baharı bir sandığa çivilemişler. İçine attığımız zarflarla onu özgürlüğüne kavuşturacakmışız? Baharın sandığa sığdığı nerede görülmüş? Bunu biliyoruz ya, gittik yine de meşhur zarfı sandığın içine atmaya. Halbuki o zarfların içini doldurma koşulları bile eşitsiz. Mesela evleri köyleri yıkılmış insanlarımızın nasıl güvenli şekilde o zarfların içini dolduracağı bile tam anlamıyla konuşulmadı. Bir de utanmadan seçim sonuçları nedeniyle o insanlara sövülüp sayıldı. Tabi bazıları için “Vatandaşlık görevini” yerine getirmek bile ek bir mücadele süreci gerektiriyor. “Eşit vatandaşlar” eşit şekilde oyunu kullanamıyor. Çünkü her zaman olduğu gibi erişilebilirlik koşulları yerine getirilmediği için yeti farklılıkları engele dönüşüyor. O nedenle körler on yılı aşkın bir süredir eşit ve mahrem oy kullanmanın mücadelesini veriyor. Sakatlar, erişilebilir oy kullanma merkezleri talep ediyor. Yok ya 1950 seçimlerinden söz etmiyorum. Yıl 2023 hani o uzaya gidilip evvel Allah dönülmesinin üzerinden yarım yüzyıl geçtiği, uzaya koloni kurulan dönemden söz ediyorum. Hani bankaya gitmeden kredi çekebildiğimiz, hayvan klonlanan dönem. Ne hikmetse körler tek başına oy kullanmak, noterde tek başına işlem yapabilmek için mücadele ediyor. Sakatlar, kabinlere rahatça erişme kaygısı gütmek istemiyor. İşte bunun için derneğimiz 2009 yılından beri mücadele ediyor. Derneğimiz ve diğer engelli örgütleri bu konuda sayısız eylem, konuşma ve çalıştay gerçekleştiriyor. Yoğun araştırmalara giriyor. Bu çalışmalardan sonra uygun şablon modelini oluşturuyoruz. YSK’dan Onay istiyoruz ve onun oluruyla 2017 referandumunda isteyen körlere oluşturduğumuz şablonları ulaştırıyoruz. Bu sürecin tamamını kendi öz gücümüzle gerçekleştiriyoruz. Hayatımızda ilk kez o kabine yalnız girmenin, mührü tutmanın ve istediğimiz yere gönül rahatlığıyla basmanın hazzını yaşıyoruz. Belki gören dostlar “Ne var ki bunda ya “diyebilir. Çok şey var. Biz de herkesin yaptığı bir işi herkesle aynı anda ve tek başımıza yapmanın tadını çıkarıyoruz. Çünkü eşit haklarda yaşamak en doğal hakkımız. Süreç burada bitmiyor. Bu hakkımızın yasal güvenceye kavuşması gerekiyor. Sayısız girişimde bulunuyoruz. En sonunda bir basın açıklaması gerçekleştiriyoruz. İçimizdeki sağlamcılar da boş durmuyor. Elmanın içindeki kurt gibi kemiriyorlar çabamızı. Bizim ve diğer hak temelli örgütlerin emeğini hiçe sayıyorlar. Son eylemimizi oldubittiye getirip sonlandırmamıza neden oluyorlar. Sesimiz yerine ulaşıyor ama. Bu işin yasal güvenceye kavuşturulacağı iktidar partisi tarafından da taahhüt ediliyor. Süreci incelemek isteyenler Ramazan Yücel ve Nurşen Korkmaz’ın dergimiz sayfalarındaki yazılarını okuyabilirler. Bu seçimlerde YSK şablon ile oy kullanım hakkını güvence altına aldı ve şablonları hazırlamayı taahhüt etti. Tabi işin peşini bırakmadık. Araştırmalarımız sonucunda şablonlar hazırlanmıştı ama üzerinde Braille yazı yoktu. İtirazlar için de geç kalınmıştı. GETEM ve derneğimizin çabalarıyla aday sıraları erişilebilir şekilde seslendirildi ve mümkün olduğu kadar sorunsuz oy kullanma koşulları yaratıldı. Şablonda ufak kaymalar oldu bende. Hafiften de mühür taştı sorun teşkil etmeyecek şekilde. Bu durum kazanım mıdır? Evet yılların emeği sonucunda kazanımdır ama sorunsuz olmalıydı. Şu teknoloji çağında bunu gündeme bile almamamız gerekirdi ama hala deneyim paylaşımları üzerinden şekil vermeye çalışıyoruz. Tamamen sorunsuz olduğunda da bu bizim eserimiz olacaktır.
“Baharda günahı olmaz çayların”
Aşık Mahzuni haksız yere özgürlüğünden alıkonduğu dönemler için “Prangalar” isimli bir türkü yazar. Türkünün son kıtası şöyledir “
“Mahzuni Şerifim geçen ayların
Vefası kalmadı zülfü yayların
Baharda günahı olmaz çayların
Dereler coş eder çağlanır şimdi”
Umutsuz dostlara yüreğimden dökülen his tam da budur. Umudu kendinizde arayın. Kendisine teslim edilmiş iradenize sahip çıkamayanlar umudumuz olamadığı gibi, umutsuzluk da kaynağımız olamaz. Antik Yunan da değiliz ki kendi sahiplerimizi seçelim. Biz tarih yapacak güçteyiz çünkü dünya ellerimizde şekilleniyor. Güzelim baharımıza, sınıf kardeşlerimize ve depremzede dostlarımıza çatmayın. Hepimiz mağduruz. Hem de ille de birine çatmanız gerekiyorsa, o yukarıda saydıklarım değil. Ayrıca engelli hareketi için de geçen yazıda söylediğim her şeyi tekrarlıyorum.
Baharda günahı olmaz çayların
Dereler coş eder çağlanır şimdi.
Sadece bahar değil, tüm mevsimler elini uzatmış bizimle esmeyi bekliyor. Çünkü doğanın korunacağı bir düzeni de biz yaratacağız. Kurban olduğum Arkadaş Zekai ne diyor
“Öyle mahsun bakma bana
Çam kolonyası getirdim sana”
Ben de ondan rol çalıp “Göğü kucaklayıp getireyim” size. Bir kere de kendi gücünüze güvenin. Bak bahar size güveniyor. Klasik bitirişimi yapayım.
“Gözlerinden
Gözlerinden öperim
Bir Umudum sende
Anlıyor musun”