Toplam Okunma 0

Selamlar Dostlar,

Kaç yüz tane can sıkıcı olay yaşadık bugüne kadar, onlarcasını burada anlattık. Engellilere bebek muamelesi yapan sokaktaki insandan tutun da, dersinde engelli öğrenci istemeyen profesöre kadar bir sürü şahıs, bir sürü can sıkıcı hadise yaşadık, paylaştık. Bu ay bir değişiklik yapıp şaşırtıcı derecede olumlu bir deneyimimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Aslında beni şaşırtan tek şey her şeyin sıradan olması, normal seyrinde izlemesi.

Geçtiğimiz Temmuz ayında Ohio Psikolojik Danışma Derneği bir duyuru yapıp “Geleceğin Liderleri” programı için başvuruları almaya başladıklarını bildirdi. Psikolojik danışma alanında bir liderlik okulu gibi düşünebilirsiniz bu programı. Bir yıllık bir deneyim. Potansiyel gördükleri çaylakları iyi liderlerle eşleştiriyorlar, işi öğrensinler diye. Neyse işte, ben de başvurumu yaptım. Doktora düzeyinde tüm Ohio çapında sadece bir öğrenci seçilecekti. Seçilme şansımı etkilemesinden korktuğum için, online başvuruda görmediğimi hiç çaktırmadım. Tırnak içinde normal bir öğrenci olarak başvurumu yaptım.

Bir ay kadar sonra seçildiğimi öğrendim, daha sonra da süreç boyunca yapmam gerekenleri. Yapmam gereken şeylerden biri Kasım ayında yapılacak konferansa gidip orada gönüllü öğrenci olarak çalışmak ve bazı toplantılara katılmakmış. Ben bu konferansa daha önceki yıllarda katılmıştım. Beni neyin beklediğini az çok tahmin edebiliyordum. Size de biraz aktarayım. Ortalama bin beş yüz kişinin katıldığı, farklı salonlarda aynı anda ondan fazla oturumun gerçekleştiği, etrafın bir sürü üniversite profesörü ile dolu olduğu, körler için hiçbir uyarlama olmadığı ve çok büyük ihtimal ortamdaki tek körün ben olduğum bir mesleki konferans. Nasıl, içiniz açıldı mı?

Gönüllü çalışanlar genelde konferans ücreti ödemiyorlar. Fakat bugüne kadar hiç cesaret edip gönüllü çalışmadım. O kalabalığın içinde kendimi ancak idare edebildiğim için, başka bir sorumluluk almaktan hep kaçındım. Fakat bu sefer kaçacak yerim kalmadı. Bir anlamda bunu yapmaya mecburdum. Konferans kaydını yaparken hangi saatler arasında çalışmak istediğimi belirtmem gerekiyordu. Biraz daha sakin olur düşüncesiyle, konferans öncesi günü ve ilk gün akşamındaki bir zaman dilimini seçtim. Organizasyonu yapana da küçük bir not düştüm: “Körüm, mürekkep baskı okuyamıyorum, fakat bilgisayar ve iletişim işlerinde iyiyimdir. Lütfen uygun bir görev verin”. Sonra başladım düşünmeye. Nasıl bir cevap gelebilir acaba diye. Bizim sana uygun bir işimiz yok, ya da biz sana yine de ücretsiz kayıt hakkı verelim ama senin bir görev yapmana gerek yok gibi cevaplar bekliyordum.

Sonra beni çok şaşırtan bir cevap aldım. “Elif, kaydın onaylandı. Seni konferans öncesi günün 5 ile 9 arasına yazdım. O zaman sakin olur. Kayıt masasında gelenlere çantalarını verip hoş geldin diyeceksin. Umarım bu sana yardımcı olur.” İnanamadım. Her şey bu kadar kolay mı olmuştu yani? Sanırım evet. Konferansa gidince bir arkadaşımdan benimle birlikte etrafta bir tur atmasını ve nerede ne olduğunu söylemesini rica ettim. Eğer arkadaşım olmasaydı, orada çalışan bir gönüllüden ya da otel personelinden bunu isteyecektim. Hepi topu on iki salon ve üç farklı girişi olan mekânı öğrenmem on dakika sürmedi bile. Saat geldiğinde gönüllü koordinasyon odasına gittim. Birlikte geldiğim arkadaşım da aynı zamanda gönüllü olacaktı. Bizi bir oturumun kapı görevlisi yaptılar. Oturum saat yedide başlayacaktı. Beşten yediye kadar boş durmak olur mu? Dört kişi ortamıza dağ gibi bir çanta yığını alıp oturduk; hani şu konferanslarda kumaş bir çanta verirler, içinden broşürler, program, kalem falan çıkar ya işte onlardan. Üreticiden gelen çantaların içine baskıdan gelen farklı broşürlerden birer tane doldurmaya başladık. İki saat boyunca, bin beş yüzden fazla çantayı tek tek açıp, içlerine kâğıtları koyup büyük karton kutulara yerleştirdik. Çantalar ertesi günkü kalabalığa hazır hale geldiğinde kollarımda derman kalmamıştı ama diğer görev yerimize gitmek gerekiyordu. Bu sefer de salonda kapı görevlisi olacaktık ve gelen herkesin isimliğinde yer alan barkodu minik bir alete okutmamız gerekiyordu. Bir elimde bastonum, bir elimde barkod okuyucu ile kapıda dikilip gelenlerin kayıtlarını almaya başladım. Kolay olmadı elbette. Barkod okuyucu pek hassas değildi, tam barkoda tutmam gerekiyordu. Nerede bende o göz. Siz barkodunuzu tutuverin diyordum, oluyordu. Kimse için sorun olmadı. Diğer görevli arkadaş da daha görme gerektiren işlerle ilgilendi. Odaya su getiren otel görevlisinin barkodunu bulup okutmaya çalışmak dışında bir vukuatım olmadı.

Bu deneyimin tamamından çok hoşlandım. Öncelikle kayıt sırasında dışlanmadığım için çok mutlu oldum ve her şeye pozitif başladım. Sonrasında görevli odasında, “ama sen nasıl yapacaksın ki” gibi sorulara da maruz kalmadığım için çok mutlu oldum. Salonların, çıkış kapılarının ve tuvaletlerin yerini öğrenmek bana müthiş bir özgürlük ve özgüven sağladı. Bunu herkese tavsiye ederim. Etkinliğiniz yalnızca bir gün bile olsa, öğrenin. Bir günü nasıl olsa hallederim ya diye düşünmeyin. Bütün bunlara ek olarak kendimi işe yaramış hissetmek ve birilerine körlerin de işe yaradığını göstermek bana inanılmaz bir haz verdi. Elimde bastonumla kapıda dernek başkanını karşılayıp barkodunu bulamamaktan zevk aldım. Hani insanlar hep engellilere yardım ediyorlar ya, işte bir nevi durumu biraz tersine çevirmek oldu bu. Orada ben ve arkadaşım salon sorumlusuyduk ve ihtiyacı olanlara yardım etmek bizim görevimizdi. Kim bilir belki de en azından bir kişinin engelliler hakkındaki düşüncelerinin değişmesine aracılık etmişimdir. Herkesin yapabileceği, içinde bulunduğu topluluğa sunabileceği elbette bir şeyler vardır. Yeter ki siz olaya insanları dâhil etmek için bakın, dışlamak için değil.

Teşekkürler Ohio Counseling Association.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.