Merhaba değerli okurlar. Biliyorsunuz ben dergide genellikle eğitim içerikli yazılar yazıyorum. Bazen çocukların dilinden ebeveynlere sesleniyorum, bazen çocukla oyun, bazen çocukla iletişim, bazen de az gören olmak üzerine yazılar yazmaya çalışıyorum. Bu ay da farklı bir pencereden bakayım dedim. Bizlere yani çocuklarına sonsuz emek veren anneleri anlatmaya çalışacağım.
Biliyorsunuz her yıl Mayıs ayının ikinci Pazar günü Anneler Günü olarak kutlanır. Oysa anneler yılın her günü, her dakikası çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak için çabalarlar. Tüm annelerin hayalinde çocuklarını en iyi şekilde eğitmek, en iyi okullarda okumasını, iyi bir iş olanağına sahip olmasını sağlamak vardır. Bunun için hiçbir fedakarlıktan kaçınmazlar. Ve anneler var oldukça, çocukları için hayalleri de mücadeleleri de hep var olur. Dolayısıyla her an çok iyi bilmek gerekir annelerin kıymetini ve her an hatırlamak gerekir onların değerini.
Annelerin fedakarlığı daha bebeğine hamileyken başlar ve o bebek koca bir adam ya da kadın olduğunda devam eder. Derler ki anneler için çocukları hiç büyümezmiş. Yaşımız kaç olursa olsun, hep annemizin küçük çocuğu olarak kalmaya devam ederiz. Bebekliğimizden itibaren öyle güzel anılar biriktirir ki anneler, anlatmaya doyamazlar, anlattıkça yaşarlar, yaşadıkça daha da anlatasıları gelir. Çocuklarından bahsederken annelerin gözlerinin ta içi güler. Anne değilim, belki tam olarak ifade edemem annelik duygusunu ancak çocukları canının içi kadar seven bir kadın, bir eğitimci olarak hissedebiliyorum annelerin hissettiklerini.
Bir de yeti farkı olan çocuklara sahip anneler var ki onlar fedakarlığın da ötesine geçiyorlar. Bu yazıda yeti farkı olan çocuklara sahip annelere özellikle yer vermek istiyorum. Dedim ya anneliğin öyle bir kutsallığı var ki kelimeler yetmez anneleri ve yaptıklarını anlatmaya. Engelli çocuk anneleri, bebekleri dünyaya geldiği andan itibaren başlarlar yaşam içinde mücadeleye. Önce farklılığı kendileri kabullenmeye çalışırlar, sonra da eşlerine kabul ettirmeye. Bir sonraki aşamada yakın çevre girer işin içine ve bir de yakın çevreyle mücadele başlar. Derken uzak akrabalar, komşular, arkadaşlar… Herkes meraklıdır, herkes sorgular ama anneye nasıl destek olacaklarını değil, çocuğun engelini sorgular. Anne hep güçlü olmak zorunda bırakılır, genellikle tek başına mücadele eder engelliliğe bakış açısıyla. Çünkü babaların çoğu biraz uzak durur bu meselelere. Tabii burada annelere her zaman destek olan babalara diyecek sözüm yok ancak sayılarının çok az olduğunu da söylemeden edemeyeceğim.
Uzun yıllardır görme engelli çocuklarla çalışma deneyimim olduğu için birçok ebeveyn profili gördüm. Çocuğu engelli olduğu için terk eden babalara karşın, anne hep çocuğunun yanında ve daima arkasındadır. Ya da klasik toplumun geneli gibi baba çalışan ve çalışması gereken karakterdir ve çocuğun her şeyinden anne sorumludur; belki başlangıçta doktorlara birlikte götürürler çocuklarını ancak sonraki süreçte bakımından, beslenmesinden, gelişiminden, eğitiminden hep anne sorumludur. Tabii bunun toplumun anneye yüklediği toplumsal cinsiyet rolleriyle de doğrudan ilgisi var ancak çocukta yeti farklılığı olduğunda, annenin sorumlulukları daha da artıyor. Örneğin, ben engelli çocuğu dünyaya geldikten sonra çocuğunun bakımı ve eğitimi için mesleğini, kariyerini bırakan çok anne gördüm ama çocuğu için mesleğini bırakan, işine ara veren bir babaya rastlamadım. Tabii annelerin mesleklerini ya da kariyerlerini bırakmak zorunda kalmaları asla bir çözüm olmamalı. Aslında bu da annelerin ne kadar büyük bir sorumluluk üstlendiklerini ve bu konuda ne kadar az destek aldıklarını gösteriyor. Hatırladığım sayıca birkaç baba var, gerçekten çocuğunun her şeyiyle en az annesi kadar ilgilenen. Onun dışında eğitim verdiğim birçok çocuğun sanki tek ebeveyni annesiydi de ben çocukla ilgili tüm bilgileri anne ile paylaşıyordum. Belki çocuğun öğretmeni, belki eğitimcisiydim ama zaman zaman da annelerin sırdaşı, psikolojik danışmanı, psikoloğu oluyordum. Burada maksadımı asla aşmak istemem. Alanım psikolojik danışmanlık veya psikologluk değil ancak bazen anneler öyle bir anlatmak istiyorlardı ki dinlemek ve destek olmak durumunda kalıyordum.
Çok güçlü anneler tanıdım. Çok şey öğrendim onlardan. Başta kendi annem olmak üzere çocuklarının iyi bir eğitim alması, meslek sahibi olması için çaba gösteren, mücadele eden birçok anne gördüm. Okur-yazar olmadığı halde çocuğu 1. sınıfa giderken Braille alfabesi öğrenme sürecinde kendisi okuma-yazma öğrenen anne gördüm. Çocuğu 12 yaşlarında iken ehliyet kursuna kaydolup teorik derslerin olduğu günlerde kursa çocuğuyla birlikte giderek çocuğundan akademik anlamda destek alan anne de gördüm. Daha önce ehliyet almayı düşünmediği halde, çocuğunu eğitim ortamlarına rahatça götürebilmek için ehliyet alan anneler de gördüm. Daha bunlar gibi birçok örnek sayabilirim. Tüm bu örneklerde ben hep güçlü anneler gördüm. Çocuğunu farklı eğitim ortamlarına, farklı sosyal-kültürel etkinliklere dahil ettikçe çocuğun ne kadar güçlendiğine, çocuk güçlendikçe de annenin güçlendiğine şahit oldum.
Tüm bu deneyimler sonunda da öğrendim ki verilen hiçbir mücadele sonuçsuz kalmaz, her emeğin mutlaka bir gün karşılığı alınır. Çocukların yüzünün her gün güldüğü, annelerin fedakarlığının her an hatırlandığı ve sadece bir gün değil, her an annelere haklarının teslim edildiği güzel bir dünya düşlüyorum. Tüm annelerin çocuklarıyla ilgili hayallerinin gerçekleşmesi dileklerimle. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Kalın sağlıcakla.