Toplam Okunma 0
Eski TBMM milletvekili Şafak Pavey mecliste protez sol bacağı görünür şekilde beyaz diz üstü elbisesi beyaz ceketi ve kenarları beyaz şeritli siyah babetleriyle yürüyor. Saçını arkada topuz yapmış, kırmızı bir ruj sürmüş ve gülümsüyor. Protez olan sol kolunda beş kalın halkadan oluşan sarı bir bilezik var. Sağ elinde notlarını taşıyor. Kürsünün bir kısmı ve mikrofonlar görünüyor.

Yıkıntıların arasında geleceğimizi arıyoruz. Milyonlarca insanımızın doğrudan etkilendiği büyük bir yıkımın henüz yaralarını saramamışken herkesin gündemi bir anda seçimler oldu. İnsanlar haklı ya da haksızdır, bunun peşine düşmüyorum. Zira ben depremi gündeminden çıkaramayanlardanım. Rol yapmaya gerek yok. Yiyoruz, içiyoruz, dayanışma göstermeye çalışıyoruz ve bir şekilde yaşamımıza devam ediyoruz. Milyonlarca insanımız edemiyor ama. Bilinçli bir toplum olsaydık ya da toplumsal bazı reflekslerimizi yitirmemiş olsaydık şu an gündemimiz deprem olurdu.  Maalesef olamadı ve seçim gündemi bizi bir yerinden sardı. Tabii ki engelli temsiliyeti konusu da gündeme geldi. Çünkü meclise engelli gönderirsek tüm sorunumuz çözülecekti. Neden çözülmesindi ki, sonuçta bizim de “temsilcilerimiz” olacaktı orada ve 15 Mayıs’ta sihirli bir el her şeyi düzeltecekti. İyi de bize beyin diye bir organ vermişler, düşünmeden duramıyor. Makine değil ki düğmesine basıp kapatalım azizim. Descartes “Düşünüyorum, o halde varım” demiş ya, zaten var olduğum için düşünüyorum. Bundan kurtuluş yok. Sonuç, sorular yumağı. Temelsiz bina ayakta durur mu? Toplumsal bilinç ve örgütlülük olmadan, bizi temsil edecek çok güçlü kişiler ne yapabilecek? Temelsiz binayı tek eliyle ayakta tutacak mı? Hayır, devrelerim yanmadı. Çok çok pratik örneklerle somutlaştıracağım.

 

Engelli Temsiliyeti

 

Çocuk yaşlarımdan beri engelli örgütlerinin içerisindeyim. Şöyle söyleyeyim, Altı Nokta Genel Merkez binasının temelinin atıldığı günü bile hatırlıyorum. 86 doğumluyum, okuyucu hesap etsin yılı. Çocukluğumdan beri en çok duyduğum tartışmalardan birisi engelli temsiliyeti. Hatta bir engelliler partisi kurma fikrine sahip olanlar vardı. Herkesin çok iyi bildiği gibi her seçim döneminde engelli kontenjanından aday olma telaşı başlar. Belki çok yakından tanıdığımız, belki de adını yeni duyduğumuz arkadaşlar süsler parti listelerini. 2002 seçimlerinde engelli bir vekil seçilmesi ve bunun toplumda büyük bir sempatiyle karşılanması, partilerin ve engellilerin bu konudaki iştahını kabarttı. Bir anda kendi politik görüşüne uyup uymamasına bakmadan aday olan engelliler ya da mutlaka listelerine engelli aday ekleyen partiler çoğaldı. Peki ne kazandık? Ne kazanabiliriz? Elbette her yerde temsil edilmemiz önemli. Hatta ne kadar çok temsil edilirsek o kadar iyi. Peki bu temsilin ölçütü ne? Mesela adayımız sağlamcılığa nasıl bakıyor? Hepimizin içinde bulunan, dolayısıyla kendisinde de olan kanıksanmış sağlamcılıkla ne derece savaşıyor?

 

“Sorun bu mu?” demeye çok hevesli arkadaşlar için söylüyorum, “Evet, sorun bu.” Zira bir dönem Antik Yunan’da kölelere seçim hakkı tanınması düşünülüyor. Kölelerin çoğu mevcut sahiplerini seçiyorlar. Çünkü başka türlü bir yaşamın olacağını bilmiyorlar. Bizim için de benzer bir durum geçerli. Sağlamcılığı kanıksamış bir engelli, bizim kendimiz gibi olarak yaşama taleplerimizi anlayamaz. Dolayısıyla sağlamcı bakış açısıyla, başkaları gibi düşünür ve en fazla kırıntı talep eder bizim için. Diyelim o kırıntıları kabul ettik. Öyle ya alıştık zaten. Bu sefer o kırıntıları kazanabilmek için bile “temsilcimizi” destekleyecek güçlü ve bilinçli bir engelli hareketimiz olmadığından, ağzımıza çalınan bir parmak balın tadıyla yetiniriz. “O kadar da değil” diyecekler, sürekli ötelenen erişilebilirlik yasasına baksın. Yani sadece engelli olmak ya da engelli yakını olmak yeterli değil. Bilinç gerekiyor her şeyden önce. Yoksa seçilen adaylar da süresini doldurunca hiçbir şey yapmadan evine döner. Tıpkı bugüne kadar olduğu gibi.

 

Bir başka sorun ise dünya engelli hareketinin direne direne kazandığı haklarımızdan geri adım atmamızı kimse bize dayatamaz. Mesela içerisinde bol bol kaderci cümleler geçen, engelliliği bir eksiklik olarak tanımlayan bir partinin engelli programını parlatamaz. Yani bizim adımıza konuşamaz. Belki yazıma eleştirel olduğu için kızanlar olacak. Belki de eleştirel olacağını öngörüp okumayacaklar. Onlara diyorum ki, “Bugüne kadar zaten dediğiniz gibi oldu. Şimdi bir düşünün, belki bir şeyler değişir. İnsanlık tarihi, engelli hakları mücadeleleri tarihi ve mantığınız beni büyük oranda doğrulayacaktır. Sen toplumsal bir güç olamadığın takdirde, bir oy deposu ya da kariyer kapısı olmaya mahkumsun.” Aday olan arkadaşlarımızı “kariyer meraklısı” olmakla suçlamak için söylemiyorum. Son seçim sürecinde engelli haklarının adı bile edilmediyse, seçilme ihtimali olan yerlerden engelli aday gösterilmediyse bir durup düşünmek gerek. İşin doğası bu. Önce kendinle yüzleşecek, kendi gücüne güveneceksin. Bugün en azından bazı sol partilerde kadın ve LGBT+ temsiliyeti özneler yok sayılmadan hakkıyla yapılabiliyorsa bu onların verdiği mücadele ve toplumsal bir güç olmalarından kaynaklı.

 

Engelli Partisi ve Engelimiz Siyasetimizdir.

 

Yukarıda da belirttiğim gibi, bir dönem engelliler partisi kurma hayali vardı bazı aktivistlerin. Hala da savunan kişiler var. Bunun bir mantığı olduğunu düşünmüyorum. Kaba oy hesabıyla iştahların kabarması. “Engelliler ve yakınları bize oy verir, biz de engellileri mecliste temsil ederiz.” Yani bunu savunanlar, belli birikime sahip insanlar. Nasıl savunabildiklerini anlamıyorum. Bir dönem revaçta olan “Bizim siyasetimiz engelimizdir” fikrinden besleniyor. İki düşünce de oldukça sağlamcı ve engellileri toplumsal süreçlerin dışında gören yaklaşımlar. Yukarıda söz ettiğim sağlamcı ve kanıksanmış sağlamcı bakış açısının dışavurumu. Bir konuşma sırasında “Faşist” ifadesini kullanan genç bir köre “Senin zaten dünyan kararmış, ne işin olur öyle şeylerle?” diyen engelli yakını ya da “Biz zaten engelliyiz, kendimize bakalım” diyen bir kişide somutlaşan düşünceler. Evet, bu partinin duracağı yer neresi olacak? Mesela her şeye sınıfsal bakmaya çalışan ben, sırf körüm diye o partiyi mi destekleyeceğim? Ya da liberal birisi? Hiç fark etmez. Hadi bu çelişkileri görmezden geldik. Zaten böyle bir parti fikri ötekileştirici ve sağlamcı ki. Engelliler için ayrı okullar, tatil köyleri falan isteyenlere ne diyecek bu parti? “Engellileri siz izole edemezsiniz, biz ederiz” mi diyecek? Neyse en azından somut bir girişim yok şu anda böyle bir parti adına. Herkes kendi çevresini sağlamcılığa karşı bilinçlendirse, güçlü bir engelli hareketi oluşsa, her şey değişebilir. Bu, bütün toplumsal hareketler için de geçerli. Hadi, 1 Mayıs da yaklaşıyor. O ünlü marştan bir alıntıyla bitireyim: “Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır.” Bir de DEPREMİ UNUTMA!


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.