Toplam Okunma 0

Merhaba dostlar. Bu ay biraz mesleki dertlerimizden bahsetmek istedim sizlere. Öyle para kazanmak, adliyelerin durumu vesaire değil, onlar tüm meslektaşlarımın hatta Türkiye’de yaşayan tüm insanların ortak dertleri.

 

Benim anlatmak istediğim, her yerde bir gölge gibi bizi takip eden ayrımcılığın, toplumun oluşturduğu “normal” kalıbının cübbenizin eteklerinden yakalaması. Dergide yazmaya başladığım ilk dönemlerde, “Bir kör olarak adliye koridorlarında itibar kazanmanın yolu, cübbenizle gezmek” demiş ve “Ye Cübbem Ye” başlığıyla bir yazı yazmıştım. Ama bazen öyle anlar oluyor ki cübbecik de çaresiz kalıyor size uygulanan mobbing karşısında.

 

Her şeyden önce, kör bir avukatsanız; bir müvekkil görüşmesinde, kalıp yargıların attığı ilk şutu karşılamak ve önyargıları yıkmak zorundasınız. Müvekkiliniz bir tanıdığınızın referansıyla geliyorsa, o şut biraz yumuşak gelir. Ama tesadüfen, büronun önünden geçerken tabelayı okumuş da içeri girmişse, kalede sağlam durmalısınız. Bir kere dilekçeyi nasıl yazacağınız, adliyeye nasıl gideceğiniz, duruşmaya nasıl gireceğiniz, dosyaya sunulan belgeyi nasıl okuyacağınız, hakimin karşısında nasıl konuşacağınız, hatta duruşma salonunda doğru yerde durmayı bilip bilmediğiniz bile gelen müvekkil için merak konusudur. Gören hiçbir avukata “Bu konuda yeterince bilgin var mı? Dilekçeyi nasıl hazırlayacaksın?” diye sorulmaz. Ama sizin bilgisayar bilip bilmediğiniz, adliyeye nasıl gidip geleceğiniz, duruşma salonunu nasıl bulacağınız, vekalet görüşmelerinde fütursuzca sorgulanır.

 

Bir şekilde vekaleti aldınız ve davanızı açtınız. İlk duruşmaya gidersiniz, yanınızda müvekkiliniz, kürsüden seslenir hakim, mübaşire; “Avukat Hanım/Bey’i sandalyeye oturt.” Yardım istemediğinizi, kendinizin geçeceği yeri bildiğinizi söylersiniz; mübaşir, hakimin talimatını uygulamaya kararlı, tutar kolunuzdan sürükler sizi. Daha ne olduğunu anlamadan, omuzlarınızdan bastırıp oturtur sandalyeye. Peki müvekkilinizin gözündeki itibarınız nereye oturdu dersiniz?

 

Bir kuruma avukat olarak atandınız. Bir heyecanla ilk iş gününüze başladınız. Müdürünüze bir bilgisayara ve ekran okuyucu programa, ayrıca bir tarayıcıya ihtiyacınız olduğunu ve bunların elinizin altında olması halinde işinizi tam olarak yapabileceğinizi anlatırsınız. Müdürünüz “Avukat Hanım/Bey, dur bakalım. Sen şimdilik bir gidip gele dur da onları ayarlarız” deyip odasından gönderir sizi. Sonra günlerce, bazen aylarca gider gelir, kapısını aşındırır, belki defalarca yazışmalar yapar, sonra da işyerindeki en kötü bilgisayarın masanıza konulmasını ancak sağlayabilirsiniz. Bu arada meslektaşlarınız ve iş arkadaşlarınızın gözündeki itibarınızı masanın neresine koyacaksınız?

 

Adliyede bir işiniz vardır. Yanınızda müvekkilinizle mahkeme kalemine girersiniz. Kalem memuru, “Onu şuraya oturt.” Siz, “Yok, oturmama gerek yok. Bizim bir evrak…” kalem memuru sözünüzü kesip “Sen bir otur şuraya da gel gel gel, hah tam arkanda sandalye var, otur.” Müvekkilinize dönüp “Ya siz de hiç yardımcı olmuyorsunuz.” Tekrar size dönüp “Hah şimdi söyle senin ne vardı. Ya sen gelmeseydin, katibi gönderseydin. UYAP’tan al diyeceğim ama senin için zor olur değil mi? Kimi bulacaksın UYAP’a bakmak için?” İstediğiniz belgenin çıktısını yanınızdaki müvekkilinize verip “Ben verdim yanındakine, hadi şimdi güle güle.” Meslek onurunuzu nereye koyacaksınız?

 

CMK görevi geldi ve karakola gittiniz. İçeride şüpheli var ve dosyayı okuyup bilgi almanız, ona göre içerideki şüpheliye yardım etmeniz gerekiyor. Siz, telefonunuz ya da bilgisayarınızla dosyada mevcut ve okumanıza izin verilen belgeleri okuyup anlamaya çalışırken, içeriden “Hadi bakalım, işin var. Yemeseydin bu haltı. Baro sana kör bir avukat göndermiş, uğraş dur şimdi ona derdini anlatacaksın da seni savunacak diye.” Sözlerini duyunca, şüphelinin kaybettiğiniz güvenini nerede bulacaksınız?

 

Büronuzda oturuyorsunuz ve kapınız çalınıyor. Gelenleri içeri alıp “Buyurun” dediğinizde, şöyle bir etrafa bakıp “Avukat Hanım/Bey’e bakmıştık” diyenlere, “Ben avukatım” dediğinizde, önce yüzlerindeki şaşkınlık ifadesi, ardından “Biz vazgeçtik. Yanlış geldik herhalde” deyip çıkıp gittiklerinde, yaşadığınız şaşkınlık ve öfke hangi ofise sığar?

 

İşte bizim meslekte bir yandan mesleğin olağan sorunlarıyla boğuşurken, bir yandan da toplumun öğrenilmiş kalıpları, normallik dayatmaları, duvar gibi önyargıları çıkar karşınıza. Siz tüm bunları aşıp yolunuzda ilerlerken, kimi zaman yıpranır, her şeyden vazgeçersiniz. Kimi zaman ise hırslanır, güçlenir, bilenirsiniz. Ben ikinci kulvarda yürümeyi tercih ediyor ve yukarıda sözünü ettiğim muamelelerle her karşılaştığımda daha çok bileniyorum. Bu dünyanın düzeninin yanlış olduğunu, “normal” diye bir şeyin olmadığını, önyargı duvarını yıkıp kalıp yargıları parçalamanın tam zamanı olduğunu haykırmak için. Son insana bunu anlatana, önyargılarını yıkıp eşitliği beynine kazıyana kadar da durmayacağım.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.