Toplam Okunma 0

Merhabalar EEEH Dergi okurları, bu ay ki yazımı geçenlerde mail gruplarında bir arkadaşımızın “İki Körün Evliliği ile İlgili Yardım” başlıklı mailinde sormuş olduğu bir soru üzerine yazmaya karar verdim. Sormuş olduğu olayı kızımla beraber yaşamış birisi olarak sizlerle paylaşmak istedim.

 

Arkadaşımız özetle şunu sormuş: “Bebeğimizle seyahat ederken, yolculuk esnasında güvenliğini sağlayamayacağımız gerekçesiyle bebeğin bizden alınıp gören bir yolcuya verilmesi gibi bir durum yaşanabilir mi?” Gerçekten de biz böyle bir sorunla karşılaşmıştık. 3,5 yaşındaki kızımla bugüne kadar birçok kez uçak yolculuğu yaptım. Bir yolculuk hariç diğerlerinde hiçbir sorun yaşamadım. Ela Hipatya, 1 yaşlarında falandı. Kızımla birlikte ailemin yanına gidecektik. Şehir dışına çıkmak için tüm hazırlıklarımızı tamamlayıp keyifli bir şekilde havaalanına gittik. Her zamanki gibi güvenlikten geçip biletimizi onaylatıp bir görevliyle birlikte uçağımıza gittik. Koltuğumuza oturduk. Ela Hipatya'yı kangurusundan çıkardım. Yolculuk boyunca kucağımda olacağı için hosteslerden bebek kemeri istedim. Buraya kadar her şey yolundaydı. Hostes kemeri getirmek için yanımızdan ayrıldı. Tekrar geri yanıma geldiğinde bebeğimi yanımdaki yolcuya vermemi istedi. Yanımdaki yolcuya da dönüp “Bebeği yolculuk sonuna kadar kucağınıza alır mısınız?” dedi. Bunun üzerine, hostesle biraz tartıştık. Ben çocuğumu kimseye vermeyeceğimi söyledim. Onlar ise çocukla yolculuk yapamayacağımı söylediler. Aynı firmayla daha önce de uçtuğumu  o zaman böyle bir sorunla karşılaşmadığımı söyledim. Tartışma biraz daha uzayınca artık kesin olarak son noktayı koymak için “Bebeğimle bu yolculuğu beraber yapacağız. Hiç kimseye çocuğumu vermeyeceğim” deyip konuşmayı bitirdim. Mevzu çok uzamadan bebek kemerini getirdiler. Biz yine o yolculuğumuzu da beraber yapmış olduk.

 

Ben onlara böyle bir durumla bizleri karşı karşıya bırakmamalarını anlayacakları şekilde anlatmaya çalıştım. Ne kadar anlamışlardır bilemiyorum ama en azından onların istedikleri olmadı. Konu daha fazla uzasaydı ve biz o yolculuğu yapamasaydık, olay yargıya intikal ederdi. “Gerçi bugün yargı dediğimizde toplumun bu kuruma duyduğu müthiş güven hepimizin malumu” deyip bu minik parantezi burada kapatıyorum. Neyse ki ben onların karşısında kararlı bir şekilde durduğum için böyle bir durum söz konusu olmadı.

 

Ben oradaki çalışanlara kızıyorum ama yanımdaki yolcuya da kızmadan edemedim. Hiç tanımadığın bir çocuğun sorumluluğunu neye dayanarak almayı kabul ediyorsun? Hostesler bizim güvenliğimiz için bebeği yanımdaki yolcuya vermemi  söylediler. Tabii benim sinir katsayım daha da tavan yapmış oldu. Benim çocuğumun güvenliğinden neden bir başkası sorumlu olsun. Çocuğumun güvenliğini benden daha fazla kim sağlayabilir. Tam aksine çocuğum benim kucağımda değil, bir başkasının kucağında yolculuk yapsaydı, hiçbir şekilde güvenli bir uçuş yapamazdık. Kör olduğum için bebeğimin güvenliğini sağlayamayacağımı düşünmeleri ne kadar da saçma geliyor kulağa değil mi? Ben görüyor olsaydım, böyle bir tavırla karşı karşıya kalmayacaktım. Çünkü görüyor olsaydım, bebeğimin güvenliğini her durumda sağlayabilirdim onlara göre. Aslında bu yaklaşım bile ne kadar yüzeysel ve dış görünüşe bakılarak karar verildiğine basit bir örnek.

 

Uçağa bindiğimizde oksijen maskesinin ve can yeleğinin yerlerini sorup nasıl kullanacağımızı öğrenmek istersek hostesler tarif ediyor. Bunları sorunsuz bir şekilde öğrenebildiysek, kendi güvenliğimizi ve çocuğumuzun güvenliğini de gayette güzel sağlarız.

 

Aslında karşılaştığımız bu durum biraz da bankalarda şahit olmaksızın işlem yapmak istemeyen bir zihniyeti de çağrıştırmıyor mu? İmzamızı tek başımıza atamayız! Çünkü neyi imzaladığımızı nasıl bileceğiz? Üstelik iki şahit bizim güvenliğimiz için, başka bir amacı yok bankaların kesinlikle. Çocuğumuzla yolculukta da benzer bir yaklaşım izliyor havayolu firmaları. “Sen körsün, çocuğu nasıl alacaksın da uçaktan çıkacaksın?” Peki ya yanımdaki yolcu niye böyle bir sorumluluk alsın? Yahut biz yanımızdaki veya berimizdeki herhangi bir yolcuya neden güvenmek zorundayız?

 

Asıl dert belli ve asıl amaç kesinlikle kör bireyin veya çocuğunun güvenliği değil, tıpkı bankaların da kendilerini garanti altına almak istemelerindeki gibi sorumluluktan kaçmak ve bunu yaparken de size rağmen ama sizin içinmiş gibi göstererek yapmaya çalışmaları. Oysaki, sivil havacılık uzmanları ve engelliler bir araya gelebilir. Daha erişilebilir yolculukların nasıl gerçekleştirileceğiyle  ilgili fikirler geliştirilir, projeler yapılır ve en sonunda  bu çalışmaların olgunlaştırılmasıyla yepyeni ve insan onuruna eziyet etmeyecek,  herkesin üzerinde anlaşabileceği kurallar düzenlenebilir.

 

Son yıllarda havayolları firmalarının hizmetlerinde olumlu gelişmeler pek çoğumuzun karşısına çıkmıştır. Uçuş kartlarının Braille basılması, hosteslerin gelip bize oksijen maskesi ve can yeleğinin yerini göstermesi ve bunların kullanımına dair birebir eğitim vermesi, hatta bazı firmaların uçağın iç haritasını bile hazırlatmaları gerçekten çok önemli ve değerli hizmetler.

 

Yukarıda olumlu ve olumsuz gelişmeleri paylaştığım bu konuda yapılması gerekenler ve yapılmasından kaçınılması gerekenler aslında kısa ve net. Kestirmeden “Olmaz” demek, her şeyi yasakla çözmeye çalışmak, aslında mevcut sorunları kısa süreliğine halının altına tıkıştırmak gibi olsa da, esasen sorunlar günün birinde çok daha yoğun ve örtülemez şekilde kendini dışa vurur. Bu tarz olaylar her yerde başımıza gelebilir. Önemli olan bu tür durumlarla karşılaştığımızda soğukkanlılığımızı korumalı, konuya dair önceden bilgi edinmeli, her şeyden önemlisi de kendimizi 1-0 gerideyim psikolojisine sokmadan öz benliğimize işkence etmeden ve de bıkmadan mücadele etmeliyiz.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.