Toplam Okunma 0
Mavi bir gökyüzü. Ufka doğru  kıvrılarak uzayan asfalt bir yol. Yolun her iki yanında yemyeşil çimenler var. Sol tarafta çalılar, sağ tarafta ise ağaçlar yer alıyor. Yolun hemen kenarında kameraya yakın tek başına duran çok büyük bir ağaç var.

Denise Franklin ve kocası Dennis, Kentucky Ulusal Körler Federasyonu'nun sadık liderleridir ve diğer kör bireylerin tam ve üretken yaşamlar sürmelerine yardımcı olmak için zamanlarını ve yeteneklerini cömertçe vermişlerdir. Denise'in burada sunduğu öykü, yaşamın iyiliğinin canlandırıcı ve coşkulu bir kutlamasıdır. Söyleyecekleri bunlar:

 

Ağaç pek de komik sayılmazdı aslında. Ne tuhaf suratlar yapardı ne de şaka yapardı. Aslında ona gülen tek bir kişi bile hatırlamıyorum. Gerçekte komik ağaç, aynı verimli topraktan filizlenen birkaç fidenin dört ya da beş küçük gövdeden oluşan bir küme oluşturmasının sonucuydu. Ama ben ve beş yaşındaki diğer arkadaşlarım için bir dönüm noktası; bir varış noktası; bir buluşma yeri ve ortasındaki boşluk küçük bir çocuğu barındıracak kadar büyük olduğu için saklanmak için sevilen bir yerdi.

 

Sokağımız şehrin yoksul bölgelerinden birindeydi. Evler eskiydi ve ebeveynler az maaşlar için çok çalışıyordu. Evimiz tipik bir ev değildi; annem, büyükannem, dayım, erkek kardeşim ve ben beraber yaşıyorduk. Annem ve dayım çalışırken, Nanni diye çağırdığımız büyükannem kardeşime ve bana bakmak için evde kalırdı.

 

Paramız azdı ve yeni bir blok seti veya oyuncak bebek alacak kadar şanslıysak ona değer verirdik. Her nasılsa bu değerli oyuncaklar bugünün oyuncaklarından daha uzun süre dayanıyor gibiydi. Ama çoğu zaman sadece birlikte oynardık. "Red Rover", "Saklambaç" ya da "Çürük Yumurta" oynamak için çok fazla süslü ekipmana ihtiyacımız yoktu.

 

Elbette kardeşim ve diğer çocuklar kadar iyi göremediğimi biliyordum ama bunun ne benim için ne de onlar için bir önemi vardı. Çizgi film izlemek için birinin evinde toplandığımızda, her zaman en önde oturmama izin verilirdi. Peggy oynadığımızda -ki softbol’a çok benzeyen bir oyundu- herkes gibi ben de vuruşa çıkardım, tek bir istisna dışında -birisi bana ne zaman vuracağımı söylerdi. Birkaç kez gerçekten topa vurdum.

 

Bir Noel'de Noel Baba, (dayımın da yardımıyla) kardeşime ve bana bisiklet getirmişti. Şimdi kör bir çocuk ve bisiklet, muhtemelen en soğukkanlı ebeveynleri bile sinirlendirecek bir kombinasyon. Tartışmaların hiçbirini tam olarak hatırlamıyorum ama düzinelerce tartışma yaşanmış olduğundan eminim. Sonuç olarak bisiklete binmeme izin verildi ancak sadece annem ya da anneannem göz kulak olmak için yanımdaysa ve sadece komik ağaca kadar. O bisiklete binmeyi çok severdim. Yüzüme çarpan rüzgârla kaldırımda süzülmek, uçmaya en yakın deneyimimdi. Ama o komik ağaç, bloğun sadece altı ev aşağısındaydı ve bu da oldukça kısa bir yolculuk anlamına geliyordu.

 

Yolculuğumu tekrar tekrar yaptım. Çok geçmeden doğal merakım o dönüm noktasının hemen ötesinde olabilecek şeyleri icat etmeye başladı. Orada yaşayan herhangi bir çocuk tanımıyordum, bu yüzden sokağımızın o kısmı hakkında hikayeler uydurdum. Büyük, ürkütücü bir evde yaşayan kötü kalpli, yaşlı bir cadının o ağaca büyü yaptığına ve onun tuhaf şekilde büyümesine neden olduğuna karar verdim.

 

1957 yazında ben ve birkaç arkadaşım altı yaşına girdik. Sanki birdenbire oynadığımız oyunlar arasına okul muhabbetleri de girmeye başladı. Birçok kez "okul" oyunu oynamıştık ama bu gerçekti. Benim evimde de okul konuşuluyordu. Diğer ailelerin aksine, beslenme çantaları ve boya kalemleri hakkında konuşmuyorduk. Bazı konuşmalar oldukça gürültülüydü- daha çok tartışma gibiydi. Annem bazı araştırmalar yapmış ve Kentucky Körler Okulu'na gitmemin benim için en iyi olacağı kararına varmıştı. Büyükannem ise körlüğün korkulacak bir şey olduğuna inanarak büyümüştü ve özel eğitime ihtiyacım olduğunu kabul etmeyi reddediyordu. Körler okulundan "körler tımarhanesi" olarak bahsediyor ve devlet okulunda görme koruma dersleri almam gerektiğine inanıyordu.

 

Küçük çocuklar çok kolay etkilenir ve büyükannemin kuşkuları genç zihnimde verimli bir zemin buldu. Yaz ilerledikçe, görme yeteneğimin görme koruma dersleri için bile yeterince iyi olmadığı herkes için giderek daha belirgin hale geldi. Kara tahtadaki harfleri görmeye çalışmaktan burnum her zaman toz gibi beyaz oluyordu. En sevdiğim eğlencelerden biri olan dergilerden resim kesmek tehlikeli bir girişimdi çünkü resimleri ve makası gözlerimden sadece bir iki santim uzağa yerleştirmem gerekiyordu. Böylece karar verildi ve Eylül 1957'de Kentucky Körler Okulu'na kaydoldum. Ve bu ne harika bir karardı!

 

Okulda yeni oyunlar oynamayı öğrendim, ders dışı etkinliklere katıldım ve en önemlisi Braille alfabesini okumayı öğrendim. Yıllar geçtikçe, her zamanki akademik derslerin yanı sıra dikiş dikmeyi, yemek yapmayı, dans etmeyi ve baston kullanmayı öğrendim.

 

Yetmişli yılların başında Ulusal Körler Federasyonu ile tanıştım ve burada kör olmanın büyükannemin sandığı kadar korkunç bir şey olmadığını keşfettim. Yerel şubemizde çeşitli yönetim kurulu görevlerinde bulundum ve şu anda başkanıyım. Başka bir köre, görme eksikliğinin dolu dolu ve verimli bir hayatın önünde durmak zorunda olmadığını öğretmek kadar ödüllendirici bir şey yoktur. Birlikte çalışarak, kör olmanın ne anlama geldiğini gerçekten değiştiriyoruz.

 

Bugün nihayet komik ağacın ötesine geçtiğime inanıyorum ve bu, altı yaşındaki hayal gücümün tasavvur edebileceğinden çok daha mucizevi. O ağacın ötesindeki hayat, konuşma donanımlı bilgisayarlar kullanan kör öğrencilerle, kendi başarılı işlerine sahip olan ve bunları yöneten kör insanlarla ve dünyanın en yüksek dağına tırmanan kör sporcularla dolu.

 

O komik ağaç ve yaşadığım ev artık yok. Louisville'in nüfusu arttıkça yeni ulaşım yollarına duyulan ihtiyaç da arttı ve bir zamanlar oyun oynadığımız yerden şimdi bir otoban geçiyor. Çocukken benim için belirlenen sınırların ufkumu genişletmeye hevesli olmamı sağladığını düşünmek hoşuma gidiyor. Komik ağacın ötesini hayal etmenin insanın doğasında olduğuna inanıyorum.

 


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.