Toplam Okunma 0

Bir sabah vakti, Bir evin içinde dolaşıyordum. Oraya neden ve nasıl geldiğimi bilmiyordum. Bildiğim tek şey mahiyetini bilmediğim bir kuvvetin beni o evin içinde, oradan oraya dolaştırdığıydı. Evin tüm odalarını dolaştıktan sonraki o kısacık anı şimdi hatırlamam mümkün değil. Fakat kendime geldiğimde evin antresinde oynuyordum. Birden evin cümle kapısı açıldı. Ve ben kendimi uzun ve geniş bir asfaltın ortasında oyunuma devam ederken buldum. Sol tarafımda bir araba vardı. Arabanın, otobüs cinsinden bir araba olduğunu, kapısının da açık olduğunu net bir şekilde görebiliyordum. Bugün bile o manzara ilk günkü gibi gözümün önündedir. Arabanın teybi açıktı. Bir kadın sesi, sürekli aynı melodiyi tekrarlayıp duruyordu. Fakat ben teybin motorundan gelen aşırı gürültüden, kadının ne söylediğini işitemiyordum. Bu böyle bir zaman devam etti. Neden sonra arabadan iki “çıt” sesi geldi. Her ses bir anda kesilmişti. Ne teybin motorunun gıcırtısı ne şarkı söyleyen kadının mırıldanmaları işitiliyordu artık. Her şey bir anda susunca, teybi kapatanın, arabanın sahibi olduğunu, Arabayı bulunduğu yerden kaldırmak için oraya geldiğini düşündüm. O sırada arabadan hafif rüzgar esintisi sesine benzer bir ses daha çıktı. Güneş tepede, hava alabildiğine sıcak olduğu için rüzgar çıkacağını zannedip sevindim. Rüzgar çıkarsa belki amcamın oğulları da benimle oynamaya gelirlerdi. Tam o anda sevincim yerini, korku ve şaşkınlığa bıraktı. Çünkü arabadan yükselen homurtulardan, arabanın teybinin motorunun yanmaya başladığını anlamıştım. Aynı anda arabadan gelen bir elektrik akımı, beni kendi etrafımda döndürmeye başladı. Bir süre sonra bu da bitti. Ben hala kendi etrafımda dönmeye devam ederken araba da olduğu yerde duruyordu. Sonra annemle ablamın oraya geldiklerini, ablamın beni kucaklayıp hızla oradan uzaklaştırdığını hatırlıyorum. Bu rüyayı çok küçükken görmüştüm. Ama o kadar etkileyici bir rüyaydı ki seneler boyunca gördüğüm rüyanın gerçek olduğunu zannettim. Hatta ara ara aileme “O gün o arabanın yanında ne işim vardı?” diye sorduğumu, tabii gerçekte böyle bir hadise olmadığı için ailemin sorularıma tam olarak cevap veremediklerini hatırlıyorum. Rüyalar, ruhani ve soyut bir olgu olduğu için algıdan bağımsız düşünülemezler. Bu yüzden körlerin rüya görüp görmedikleri meselesi hep münakaşa mevzuu olmuştur. Bu meselenin böylesine yanlış bir zeminde tartışılmasının altında, insanların algıyı görme merkezli değerlendirip diğer duyuları yok saymaları yatmaktadır. Geçenlerde izlediğim bir Youtube videosunda körlerin rüya görüp görmedikleri meselesinin irdelendiğini görünce, sanılanın aksine rüya gören bir kör olarak az da olsa görme duyumu kullanabildiğim tek rüyayı anlatıp onu körlük açısından tahlil etmek istedim. Bugünden geçmişe baktığımda, o rüyada dikkatimi en çok çeken şey, o asfalt yolu, arabayı, betimleme yapabilecek kadar görebilmeme rağmen arabanın etrafında ve içinde ne olup bittiğini göremeyip olup bitenleri, yalnızca arabadan gelen sesler üzerinden değerlendirebilmemdir. Nitekim yukarıda da anlattığım gibi arabadan gelen sesler, teybin dinamosunun yanmasına kadar gidecek bir arızaya işaret ettiği halde, ben o seslere  farklı manalar  vermiştim. Bu da görme duyumu kullanabildiğim tek rüyada bile bu duyuyu sınırlı ölçüde kullanabildiğimi gösteriyor. Rüyanın, yazıyı uzatmamak için anlatmadığım kısmında, etrafımı bir kör gibi algılamam da bunu teyit ediyor. Rüyaların şuur altındaki verileri yansıtmasından hareketle, küçükken şimdikinden daha iyi görebildiğim neticesine varıyorum. Ben bir psikolog, bir nörolog ya da bir rüya tabircisi olmadığım için bu meselede ne yazarsam yazayım, kendi iç dünyamla sınırlı kalacak. Bu yazıyı da rüyamı birilerine anlatmış olmak için yazmadım zaten. Bu yazıyı yazmaktaki esas maksadım, her önüne gelenin yerli yersiz ahkam kestiği bu meselede, okuyucuyu ilk ağızdan bilgilendirmek suretiyle bununla alakalı daha seviyeli yazılar yazılmasına, tartışmalar yapılmasına ön ayak olmak.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.