Toplam Okunma 0
Arka plandaki valizli insanlardan ve bir kafeden havaalanı olduğunu anladığımız bir yerde elinde beyaz bastonu bulunan ve diğer elinin başparmağını havaya kaldırmış olan  otuz yaşlarındaki kör bir erkek gülümseyerek kameraya poz veriyor. Göğsünde bir bebek kangurusu yer alıyor ve kanguruda yüzü bize dönük şekilde siyah bereli, desenli tshirtlü ve mavi pantolonlu bebeği yer alıyor.

Ülkemizde görme engelli olarak yaşarken çeşitli sorunlarla karşılaşıyoruz. Bazen ayrımcılığa uğruyoruz, bazen yok sayılıyoruz. Peki çocuklarımız da bu davranışlardan nasibini alıyor mu? Görme engelli ebeveyni olan çocuklar herkesle aynı davranışlarla mı karşılaşıyor?

Maalesef görme engelli ebeveyni olan bir çocuk herkesin çocuğundan farklı davranışlarla karşılaşıyor. Onlara diğer çocuklar gibi davranılmıyor. Ben bunu tahmin ediyordum ancak yaşayınca daha iyi gözlemler yapma olanağına kavuştum. Biliyorsunuz beş yaşında bir kızım var. İnsanlar ona şimdiden farklı davranmaya başladılar bile. Şu ana kadar yaşadıklarımızdan hareketle, görmeyen ebeveyne ait çocuklara yapılanları üç ana başlık altında incelemek istiyorum. Bunlar; para verip yiyecek içecek alma, çocuğa sorumluluk yükleyip suçlama, ayrı tutma.

Çocuğa Para Verme, Yiyecek ve İçecek Alma:

Bu davranış en sık karşılaştığımız tutum diyebilirim. Yolda yürürken, markete girdiğimizde, toplu taşıma aracında; kısacası her yerde karşılaşabiliyoruz. Geçen yıl Ramazan ayında neredeyse dışarı çıkamıyorduk. Hemen para vermeye kalkıyor, yiyecek almak için ısrar ediyorlardı. Almadığımızda kızıyorlardı bile. Markette alışveriş yaptığımızda daha çok karşılaşıyoruz bu tür davranışlarla. Kimisi daha da çirkefleşip kasiyerle anlaşıyor. Yiyeceklerin parasını bu şekilde kendisi ödemeye kalkıyor. Geçen yıl Kurban Bayramı’nda İzmir metroda bir sorun yaşamıştık. Adamın biri kızıma para vermeye kalktı. Teşekkür edip almayacağımızı belirttim. Adam ısrar etti, bayram harçlığı olduğunu söyledi. Ben alamayacağımızı yineledim. Buna rağmen adam ısrar ediyordu. Mecburen bağırdım, işte o zaman vazgeçti. Demek ki bundan anlıyormuş. Bayram olmasa bile “bayram harçlığı” diyerek çocuğa para vermeye çalışanlarla karşılaştık birkaç defa. Bunların en çirkini bizden habersiz çocuğa para vermeye çalışanlar. Çünkü bize söyleseler kabul etmeyeceğimizi biliyorlar. Bu nedenle bize söylemeden para vermeyi deniyorlar. Şükür ki kızımız bunu kabul etmiyor. Hatta geçen yıl Ramazan ayında “Neden insanlar sürekli bize para veriyorlar?” diye sordu. Bir olay daha anlatayım.

Tren yolculuğu yapacaktık. Sıra bir türlü bize gelmedi ve tren hareket etti. Biz de otobüs yolculuğu yapmaya karar verdik. Metroyla otobüs yazıhanesine gelmek istedik. Metro istasyonunda 20-25 yaşlarında bir genç, kızıma: “Çantandan para düşmüş, al” deyip para uzattı. Kızım çantasında para olmadığını söyledi. Biz de itiraz ettik. Genç hemen ortadan kaybolmuştu. O genci aramıştık ama çoktan gitmişti.

Bu insanların yaptığı yardım falan değil. Amaçları, vicdanlarını rahatlatmak. İzinsiz bunu yapanların sevap kazanmayıp bolca beddua aldıklarını, arkalarından kötü sözler duyduklarını, bu şekilde yaparak bizim ve çocuklarımızın tepkilerini topladıklarını bilmelerinde fayda var.

Çocuğa Sorumluluk Yükleme, Çocuğu Suçlama:

Bir görmeyenin çocuğu olduğunda, iki ebeveyn de körse, insanların çoğu onlara “O çocuk bakar” diye söylüyor. Onlara göre görmeyen biri hiçbir şey başaramaz, çocuk gördüğü için onların her işini yapar. Bunu kendi kulaklarımla duydum.

Nitekim birçok kişi daha küçüklüğünden beri kızıma “Babanı sen mi getirdin? Aferin sana, babanı ne güzel götürüyorsun” sözlerini defalarca duydum.

Yine bir defasında kızımla parka gitmiştik. Parkta bir kadınla karşılaşmıştık. Kızıma: “Babanı mı gezdiriyorsun?” dedi. O parka bazı kişiler de köpeklerini gezdirmek için getiriyorlar. Bir anda aklıma bu durum geldi. Kadının sözü biter bitmez: “Evet, ben köpeğim ya gezdirmek için beni buraya getirdi” dedim. Kadın: “Estağfurullah. Öyle şey demedim” falan diye geveledi ama daha fazla dinlemeden oradan ayrıldık.

Kızım 1 yaşındayken ve 3 yaşındayken Antalya Manavgat’a tatile gitmiştik. 3 yaşındayken otelimizden minibüsle Manavgat’a gelmiştik. Oradan otogara gitmek için ayrı bir minibüse binmemiz gerekiyormuş. Birine minibüsün nereden kalktığını sormuştuk. Adam bize tarif etmek yerine, daha doğru dürüst konuşamayan, anlatılanı tam olarak anlayamayan küçük kızımıza tarif etmeye başlamıştı. Sonra da “Annenle babanı götür” demeyi ihmal etmedi.

Çok ilginç ve can sıkıcı bir olayı daha anlatacağım. Başka birinden duysam ben de inanmazdım ama olay gerçek ve bizzat biz yaşadık.

Kızım bir buçuk yaşında ancak olmalı. Sındırgı ilçesinden Balıkesir merkeze minibüsle gidiyorduk. Kadının biri kızımızı görünce: “Bu büyüyünce size bakar” dedi. Ben de dalga geçmek için “Tabii tabii. Başladı bile. Artık yemekleri bile o yapıyor” dedim.

Asıl ilginç olay bundan sonra gerçekleşti. Kadının sözleri resmen bizi şok etti.

“Öyle mi? Maşallah. Aferin” dedi. Kadın, bir buçuk yaşındaki çocuğun bizim yemeklerimizi yaptığına inanmıştı. O çocuk bir buçuk yaşında da olsa, gördüğü için her şeyi yapardı ona göre.

Bunlar üzücü ve can sıkıcı. Ama daha da can sıkıcı olan şey, çocuğu bir görmeyenin velisi gibi görüp bir şey olduğunda onu suçlamak.

Örneğin, yolda kızımla yürüyoruz diyelim. Ben dikkat etmeyip bir ağaca veya direğe çarpsam, bunu gören birisi kızıma: “Neden babanı düzgün götürmüyorsun?” diye kızabiliyor. Böyle durumlarda o tepkiyi veren kişiye ben de tepki gösteriyorum. Çünkü çocuğun böyle bir görevi yok. Asıl suçlu ya benim ya da kaldırımın ortasına ağaç veya direk dikenler.

Kızımıza bizi götürmek, sürekli bizim için çabalamak gibi bir görevi olmadığını sık sık hatırlatıyoruz. Neticede o bir çocuk ve herkesin çocuğunun hangi sorumlulukları varsa, bizimkinin de aynı sorumlulukları var.

Bir defa kızımızın bir fotoğrafını paylaşmıştık Facebook’ta. Tanıdığımız ve belediyede üst görevi olan birisi yorum olarak “Rehberiniz yetişiyor” yazmıştı. O bizim rehberimiz değil; o bizim çocuğumuz.

Yakın zamanda eşim trende telefonunu düşürmüş. Bunu eve gelince fark ettik. Ertesi gün teslim edebileceklerini söylediler. Yemekte bunu konuşuyorduk. Kızım annesine: “Özür dilerim anne” dedi. Neden özür dilediğini sorduk. “Telefonun düştüğünü görmedim” dedi. Çok üzülmüştük. Onun böyle bir görevi yoktu. Biz onu suçlamamıştık. İnsanlar, farkında olarak veya olmayarak çocuğa yaşının üstünde bir sorumluluk yüklemişti. Soruyorum size: Bize bu yapılan yardım mı yoksa kötülük mü? Ben cevap vereyim kendim: Bu bir kötülüktür. Kimsenin bize bunu yaşatmaya hakkı yoktur.

Ayrı Tutma, Yok Sayma, Ayrımcılık:

Ayrımcı uygulamalarla çok karşılaşmadık henüz. Zaman zaman bize haber vermeme, yokmuşuz gibi davranma faaliyetlerini gördük. Ancak çocuğumuzun yaşı büyüdükçe, daha can sıkıcı olaylarla karşılaşacağımızı düşünüyorum. Duyduklarım, gördüklerim, yaşadıklarım beni bu düşünceye itiyor.

İnşallah çocuğum büyüdükten sonra ayrımcılığın olmadığı, çocuğumun farklı görülmediği daha güzel yıllar görürüz. Mücadeleye her zaman devam…


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.