Toplam Okunma 0

Her sabahın kaçınılmaz rutini olarak aktarma yapacağım durağa gelince otobüsün orta kapısından kendimi bilinmez bir boşluğa bıraktım. Bilinmez diyorum çünkü otobüsün nerede duracağı hiç belli olmuyor. Belki henüz kendi kendine duran bir araç olmadığından, şoförün bizi nerede bırakmayı uygun gördüğü her zaman değişiyor demek daha doğru olacak. Hal böyle iken yolun ortasına indiğimi fark ettiğimde; her ne kadar her taraftan otobüs, araba vb. araçların gelişine alıştığımı düşünsem de istemsiz tedirgin oluyorum. Bastonla yoklayarak iki çalışan ama henüz hareket etmeyen aracın arasından geçerek kaldırıma ulaşmaya çalışıyorum. Sonunda bastonumun tekeri bana kaldırımı muştuluyor. İçim rahatlıyor. Öyle ya bir günü daha çarpılmadan atlatıyor oluşumun göstergesi bu. Kaldırımda bir sonraki otobüsümün değiştirilen durağına doğru yürürken, İstanbul'a yaklaşık yedi yıl evvel geldiğimde; yanlış inilen durakların, geç kalmalarla sonuçlanan düşüncesiz yol tariflerinin, gelen aracı söyleyeceğini beyan edip haber vermeden gidenlerin, insanlara gelen araçları durmadan sormaların bir gün nihayet bulacağına inandığım aklıma geliyor. O zamanlar herhalde sorun 19 yaşında koca şehirde tek başına dolaşmaya uyum sağlamaya çalışan bende olacak, sonra da her şey zaman içinde durulacak diye düşünüyordum. Ne var ki hiçbir şey öyle olmadı. Mesele ne benmişim ne de uyum süreci. Çünkü ben ne kadar geliştirsem de kendimi, uyum yerini kendi evi gibi koca şehirde dolaşmaya bıraksa da, baktım ki ben hala yol ortasında biniyorum, otobüs kaçırıyorum ve randevu, eğitim vb. yerlere geç kalıyorum. Bunu düşünmek içimin sıkılmasına sebep oluyor. Oysa ben yıllardır bağımsız hareket edenlerin nihai bir huzurla yaşamlarını kurup devam ettirdiklerini düşünmüştüm. Oysa benim için özgürce çıkılan her yol, huzura atılmış bir çentikti. Ta derinlerden gelen bir hüsran dalgası, ürperten bir esinti gibi içimi titretiyor. Fakat yola devam etmeliyim, yoksa otobüs kaçacak.
Bir önceki işyerime giderken üç araç değiştirmek zorunda kalıyordum. Bu da daha işe varmadan yorulmama neden oluyordu. Öyle ki bir süre sonra sabahları uyanmak istemediğimi, sabah ve akşam saatlerinin bir işkence gibi geldiğini fark etmiştim. Ömrümün sonuna kadar böyle sürüklenen bir çuval gibi kontrolsüz hissedeceğimin kaygısı tüm duygulara bir krema gibi bulaşıp her yere yayılıyordu. "Bu hangi hat? Şu kaç numara?" diye soran bıkkın sesime yabancılaşmaya başlamıştım. Öğrenciliğimi en çok toplu taşıma ve kaldırım işgali sorunlarının olmayışıyla özlüyordum. Yani şu evrende kaç kişinin aklına gezmekten, kulüplerden, keyifli arkadaş ortamlarından, tasasızlıktan çok bu tarz geri plana atılası meseleler gelirdi? İşte ben yine başkalarından farklı öncelikleri dert edindiğim, birtakım gören görmeyen arkadaşların "Çok kafana takıyorsun. Böyle nasıl yaşıyorsun?" tepkilerini layık gördüğü hallerimle, ben kendi ötekimin de ötekisi oluyordum.

Neyse düşüne düşüne durağa gelmişim. Tabii gene anonsu çalışmayan otobüslerin numarasını sormam gerekecek. Otobüs durakta durmayacak, birinin yönlendirmesiyle kapısına ulaşacağım. Şoföre anonsu açmasını söyleyeceğim, çalışmadığını iddia edecek. Kapı numarasını soracağım, “Bilmiyorum.” diyecek. Açıp İETT'nin Twitter hesabından öğrenebildiğim detayları yazacağım. Cevap olarak, hiçbir yerde körlerin anlayacağı şekilde yazılmamış kapı numarası bilgisini talep edecekler. Sonra bana gelen cevap her zamanki gibi bir şey olacak. Haziran’da olduğumuzu göz önünde bulundurarak eski bir örneği hatırlamak gerekirse:

Sayın Başvuru Sahibi;
İlgi: 25.03.2019 08:21:52 tarih ve 1-14850030183 no’lu Başvurunuz
Müdürlüğümüze iletmiş olduğunuz başvurunuz ile ilgili İstanbul Elektrik, Tramvay ve Tünel İşletmeleri Genel Müdürlüğü (İETT) ile görüşülmüştür. Görüşme neticesinde tarafımıza verilen bilgi aşağıdaki gibidir:
"Kurumumuza yapmış olduğunuz başvurunuz incelenmiştir. Uydu Takip Sistemi’nden bütün araçlarımız gün boyu takip edilmektedir. Bilgilerini vermiş olduğunuz aracımız 07:45 seferine ait olup saat 07:45 servisimizin planlanan saatte başladığı, söz konusu duraktan 08:15'de geçtiği tespit edilmiştir. Ayrıca; herhangi bir gecikmenin söz konusu olmadığı ancak yol ve yolcu durumuna göre ara duraklara varış zamanının değişkenlik gösterebileceği, durak ve güzergah ihlali bulunmadığı tespit edilmiştir.”
İETT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
ALO 153 Beyaz Masa

Tam aldığım klasik cevaplara mutlu mesut şekilde biçare ben çekeceklerimi düşünürken kurtarıcım sesleniyor: "Günaydın Bahar!". İş arkadaşımla karşılaştığım için kocaman sırıtıp: "İyi ki karşılaştık, vallahi beni büyük zahmetten kurtardın. Şimdi gönül rahatlığıyla, tam da tüm kurumlarıyla İstanbul'un, ülkenin, hatta dünyanın istediği gibi tek başına sokağa çıkma gafletinde bulunan bir kör kendini bir gören sahibin ellerine teslim edebilir." diyorum.

Öte yandan gündelik rutinlerimizden kurtulduğumuz zamanlarda inatla, sabırla ve yılmadan erişilebilir bir ulaşımın, bir hayatın mücadelesini vermeye devam ediyoruz. Yine bazı sabahlar gidilecek güzergâhlar düşünüldüğünde bunaltıcı, yine bazı otobüsler endişe dolu, yine kimi yollarda biz Allah'a emanet... Ne yapalım? Hiçbir mücadele artan bir grafikle gösterilecek kadar pirüpak değil. Hiçbir kör nerede ve kim olursa olsun, kendi savaşını hep koşarak vermedi, vermeyecek. Hiçbirimizin mücadelesi de bir ötekinden, bir öteki andan azade değil


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.