Toplam Okunma 0

 

 

Görmeyen birinin her zaman ve her yerde yardıma ihtiyaç duyduğuna inanılır. Her nerede olursa olsun gören biri, görmeyene yardım etme isteği duyar ya da kendini buna mecbur hisseder. Belki bir iyilikseverliğin, belki de vicdan muhasebesinin sonucudur bu…

Daha önce de görmeyene nasıl yardım edilebileceğini anlatan bir yazı yazmıştım bu dergide. Şimdiyse, yardım etme duygusundaki iyi niyetin, yardım etme yöntemiyle çatışan durumlarına değinmek, iyi niyet ile yöntem arasındaki oransızlığı irdelemek istiyorum.

Eğer özel aracımız yoksa, diğer insanlar gibi biz görmeyenler de toplu taşıma araçlarından yararlanırız. Bu nedenle evimizin kapısından dışarı adım attığımız andan itibaren durağa, istasyona ya da iskeleye varana kadar diğer kişilerin izlem noktasındayızdır. Bunun dışında sinema, tiyatro, konser gibi etkinliklere de gideriz çoğu kez. Yeme içme mekanları da uğrak yerlerimizdendir. Kendi yolumuzu tutturup bastonumuzun da eşliği ile başlarız yürümeye. Bizim adımlarımız baterinin davul ve trampetleri, bastonumuzun sesi de zilleridir sanki. Güzel bir ritim içinde yürürüz. Kendimizi bu yürüyüşün hoşluğuna kaptırmışken ya bir el tutar kolumuzu ya karşı pencerenin camından yön belirten yüksek bir ses duyarız.

Kolumuzu tutan elin sahibinin davranışını inceleyelim şimdi: Yolun kenarından bastonumuzu duvara değdire değdire yürürken, kolumuza giren kişi, bu hareketi neden yapar? Kendisine kodlanmış olan “Şu görmeyene yardım edeyim, belki sevap kazanırım” fikrinden, yine kendisine kodlanan “Ben götürürsem gideceği yere güvenle gider” duygusundan kaynaklanan bir rahatlık içindedir o kişi. Bunu yaparken de karşısındakinin de bir birey olduğunu ve o bireye izinsiz temas etmemesi gerektiğini hiç düşünmez, düşünemez. Çünkü görüyor olmak bir üstünlüktür, o da bu üstünlüğün kendisine verdiği hazdan olabildiğince yararlanmalıdır. Daha çok kaldırım çıkış ya da inişlerinde, karşıdan karşıya geçişlerde ve dönemeçlerde rastlarız bu hal ve hareketlere.

Oysa bu kişinin sergilemesi gereken doğru hal ve hareket ne olmalıdır? Yukarıda da değindiğim gibi, görmeyen de diğer insanlar gibi bireydir ve kişisel dokunulmazlığı vardır. Niyet iyi de olsa, hiçbir şey demeksizin kola girilmesi, çekiştirilmesi, bu kişisel dokunulmazlığın ihlâlidir. O nedenle bu dokunulmazlığı ihlâl etmekten kaçınan birinin yapması gereken, diğer insanlarla söze nasıl başlıyorsa o şekilde söze başlayıp yardım edip edemeyeceğini sormak olmalıdır. Görmeyen kişi de o zaman yardım ihtiyacında olup olmadığını belirtir ve diğer kişi de yardım etme hazzına ulaşır. Böylece ne görmeyen rencide olur ne de yardım eden tepki alır.

Yardım etme dürtüsüyle uzaktan yön belirtmek, hiç de doğru değildir kanımca. Çünkü aniden gelen ses, insanı ürkütür ve anlamsız tepki verilmesine neden olur. O nedenle uzaktan yön göstermekten kaçınılmalı, o an çevrede biri varsa ona seslenip doğru yönlendirmeyi yapması sağlanmalıdır.           

Toplu taşıma araçları beklenirken durak, istasyon ve iskelelerde, doğru taşıtın sorulması durumunda, sorana “Nereye gideceksin?” diye sormak, yine kişisel dokunulmazlığın ihlâlini beraberinde getirir. Çünkü o an önemli olan ve karşıdakini ilgilendiren nokta, bizim nereye gideceğimiz değil, gelmekte olan otobüsün veya metro treninin kaç numara ya da hangisi olduğudur. Bu nedenle doğru olan, sorulan taşıtın gelip gelmediğini söylemektir.

Doğru yöntemi içine alan yardımları her zaman kabul ederiz. Herkes gibi biz de yardıma gereksinim duyarız. Bu gereksinimin en az şekilde olması beklenir. Her zaman ve herkesten yardım beklemek de doğru değildir. Dengeyi elden bırakmamak gerekir.

En güzel yardım türü, niyetin iyi, yöntemin doğru olduğu yardım şeklidir


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.