Toplam Okunma 0

Geçen sabah Twitter'da paylaşılmış bir videoya denk geldim. Engelli arkadaşının çözülen ayakkabı bağını bağlayan bir çocuktan bahsediliyordu. Bu kısa videoda olup bitenler üzerine, sosyal medyada yapılan yorumlara baktığımda içimi vıcık vıcık bir his kapladı. Sonra videonun bir betimlemesini aldım; içimdeki o tiksinti hissi bariz bir mide bulantısına dönüştü.

Kısaca videoda, bir çocuk başka bir çocuğun ayakkabısını bağlıyor, bu durumu uzaktan gören öğretmen de gelip arkadaşının ayakkabısını bağlayan çocuğu alnından öpüyor. Sadece videoya baktığımızda ayakkabısı bağlanan çocuğun engelli olduğuna dair de hiçbir gösterge yok; videoyu paylaşanlarca çocuğun engelli olduğunun yazılmış olması yeterli olmuş yani milletin kendinden geçmesi için.

Yorumları bir görseniz, herkesin gözleri dolmuş, hüngür hüngür ağlayanlar da var, insanlığa dair kaybettiği umudunu yeniden bulanlar da, inşallah ben de böyle bir çocuk yetiştiririm diye dua edenler, ben de atansam da böyle bir öğretmen olsam diyenler, insanlığın kurtuluşunu bu öğretmen ve gibilerde görenler, çocukkenki temizliğine geri dönüp arınanlar, ayakta alkışlayanlar... Büyük büyük laflar dolaşıyor ortada, insanlık onuru, ahlak, dayanışma, ortak geleceğimiz, içimizdeki el değmemiş sevgi, dostluğa kardeşliğe duyulan derin özlem, insanlığın ortak değerleri... Falanlar filanlar... Bu kadar sığlık içimi kaldırıyor.

Bir karış suda nirvanaya erenlerin yanı sıra, derinliği diz hizasına çekip aydınlanma yaşayanlar da var; diyorlar ki: Bir çocuğun engelli arkadaşına yardımcı olması gibi sıradan bir olaya bile gözlerimiz dolacak kadar uzaklaşmışız demek insan olmaktan.

Göz yaşları içinde titreyerek kendinden geçiyor insanlar. Onlar sahte değerlere uyanıyor, ben sarhoş oluyorum. Onlar yapay duygulanımlarıyla kendilerini buluyor, benim zihnim bulanıyor. Onlar uğruna hiçbir emek vermedikleri anlamlar etrafında toplanıyor, ben yalnızlaşıyorum. Onlar hiç anlamadıkları değerleri yamyamlar gibi talan ediyor, ben kaskatı duruyorum. Onlar zevk çığlıkları atıyor, ben acı çekiyorum.

O çocuk, evet tamamen saf niyetlerle yardımcı oldu arkadaşına belki, ama bundan sonra bunu kibirle yapacak. Bir temiz edimi daha egonun eline teslim ettiniz tebrikler.

Öğretmen yere göğe sığdırılamıyor. Neden peki? Engelli arkadaşına yardımcı olan çocuğu alnından öptü diye. Evet bir eğitimci olarak iyi bir davranışı onurlandırmalı öğretmen. Ama burada, sıradan bir yardımlaşmanın bir karşılığı olarak görülmüyor bu. Bir de alnından öpmek nedir ya? Kutsallaştırma görünümü altında malınız haline getirdiğiniz gelini mi öpüyorsunuz efendim? Ya da hangi kahramanlığı kutsuyorsunuz? Çocuğun yanağı öpülür, saçı da öpülür, yanağı da okşanır; ama nedir alından öpmek gibi son derece törensel bir hava katmak işe. Çocuğun tertemiz edimini aldınız dönüştürdünüz efendim, farkında mısınız?

Öğretmenin yerinde olmak isteyen çok. Kendi çocuğunun, ayakkabıyı bağlayan o çocuk olmasını isteyen çok. Peki kim ister ayakkabısı bağlanan çocuğun kendi çocuğu olmasını? Allah korusun değil mi efendim?

Öğretmen tatmin oldu, arkadaşına yardım eden çocuk tatmin oldu, konuyla alakasız pek çok kimseler tatmin oldu, peki o çocuk? O ne hisseder, yardım edilen, merhamete konu olmak rolüne sıkıştırılan çocuk, takdir edilecek olanın nesnesi olmaktan başka anlamı olmayan çocuk? Büyük büyük değerlerinizin, dolup dolup taşan uhreviyatınızın, sonsuz merhametinizin bir objesi kıldığınız çocuk? Çocuğu nesneleştirdiğinizin farkında mısınız? Bu insanlık destanında çocuğa verdiğiniz rolün farkında mısınız? O çocuk üzerinden tatmin olduğunuzun, istismar ettiğinizin, kullandığınızın, sömürdüğünüzün farkında mısınız?

Değilsiniz büyük ihtimalle. Çünkü hiç düşünmediniz. Alışmışsınız hazır yemeye. Cebinizde taşıdığınız ezber değerleri gerçekmiş gibi alıp satmaya. Bir kırıntı görmüşsünüz tabağın kenarında, atıp ağzınıza, sapıkça sesler çıkararak doymaya çalışıyorsunuz, ne de kolay doyardınız bu denli kurutmasaydınız bu toprağı. Ama doymayacaksınız, bulunduğunuz yeri derin kazmadınız çünkü. Belki su çıkardı sizi de besleyecek, ama emek vermediniz. Belki benim gibi kaynağını derinlerden alan bir sağlamlıkla tutunmak zorunda değilsiniz bu toprağa; ilgili veya duyarlı da olmak zorunda değilsiniz, ama mış gibi yapamazsınız, emek vermediğiniz şeyleri sahiplenemezsiniz, rol çalamazsınız. Çünkü ben varım. Engelliler size ibret nesnesi olarak var değiller. Ben düşündüm, ben kafa yordum, ben hissettim. Ve geldim aynayı size tuttum. Artık sadece teşekkür edebilirsiniz.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.