Toplam Okunma 0

Bugüne kadar ben dâhil diğer yazar arkadaşlarım ve pek çok başka değerli insan, engellilerin ayrımcılığa maruz kaldığını çeşitli yollarla anlattık durduk. Engelli kimliği, azınlık olma, ötekileştirilme ve önyargılarla ilişkili pek çok kavram ele alındı. Bu yazıda ben amatörce bir deneme yapmak istiyorum. Engellilik, ayrımcılığa maruz kalan diğer ötekileştirilmiş gruplarla nerelerde benzeşir nerelerde ayrışır bunu biraz irdelemek istiyorum.

Cinsiyete dayalı ayrımcılık, dünyanın hemen her yerinde söz konusu olan bir olgudur. Farklı cinsiyetler nasıl dünyanın her yerinde mevcutsa, engelliler de öyledir ve az ya da çok engelli ayrımcılığı da bir dünya problemidir. Cinsiyete dayalı ayrımcılıktaki en ilginç nokta, ayrımcılığa maruz kalan grubun azınlığı değil, aslında çoğunluğu oluşturmasıdır. Evet yanlış duymadınız, çok düşük bir farkla da olsa, dünya üzerinde erkekten çok kadın vardır. Bu noktada engellilere yönelmiş ayrımcılık kadınlara yönelmiş olandan ayrılır. Bu durum pratik hayatta dolaylı olarak şu şekilde kendini gösterir. Bir kadının çevresinde onlarca hatta yüzlerce hemcinsi vardır. Yaşadıklarını paylaşabileceği ve kendisine model alabileceği pek çok kadın otomatik olarak elinin altındadır. Burada söylemek istediğim, bir erkeğin bir kadının yaşadığı ayrımcılığı anlayamayacağı kesinlikle değildir. Altını çizmek istediğim, bir engellinin kendisi gibi olmayan bireyler arasında bulunma ihtimalinin daha yüksek oluşudur. Kadınlar ve engelliler, toplumda ikinci sınıf vatandaş olarak algılanma ve davranılma konusunda benzeşen gruplardır. Bu durumun derecelerinin farklı olduğu tartışmaya açıksa da, erkeklerin ve engelsizlerin çoğunlukla birinciliği kaptığı aşikârdır. Engelli ve erkek, engelsiz ve kadın kombinasyonları düşünüldüğünde ikinci sınıflığın nasıl tezahür edeceği benim için merak konusudur. Nefret bağlamında ele alındığında, durumu yorumlamam biraz zorlaşıyor. Kadın cinayetleri mesela nefret temelli mi yoksa daha başka sistemsel sorunların sonuçları mıdır? Temelde başlı başına bir sistemsel sorun olan nefret, kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetin kökeninde olmasa da, kadının ötekiliğini temel alan yaklaşımdan kaynaklı sorunlar başrolde olabilir. Bu kanımca oldukça derin bir tartışma konusu. Fakat kadınlar birazdan bahsedeceğim başka azınlık gruplar kadar nefretle anılmazlar. Konuya günlük hayat çerçevesinde yaklaşırsak, engellilik ve kadınlık bir miktar benzeşebilir. Bir engelli ve bir kadın, sokağa çıktıklarında farklı da olsa zorluklar yaşayabilir. Bir engelli otobüse rampa olmadığı için binemezken, bir kadın bindiği otobüste taciz edilebilir. Bir engelli evine gelen postayı erişilebilir olmadığı için okuyamazken, bir kadın da sırf kadın olduğu için okula gönderilmediğinden dolayı postasını okuyamamaktadır. Şüphesiz ki günlük hayatın sorunları bu kadar basit değildir. Fakat yaşanan ayrımcılığın ötesinde, yaşanan problemler de zaman zaman iki grubu benzer kılabilmektedir.

Cinsel yönelim ve engellilik de benzerlik ve farklılıklar gösterebilir. Bu iki grubun arasındaki en büyük benzerlik, toplumda azınlık oluşlarıdır. Cinsel kimliği ya da yönelimi farklı olan bir birey, tıpkı engelli bir birey gibi tek başına büyüyebilir. Ailesinde, çevresinde, etrafında, yaşadıklarına benzer şeyler yaşayan ve kendisine model olabilecek bir birey bulunmayabilir. Nefret boyutu bu iki grubu birbirinden ayıran en bariz özelliktir. Cinsel kimlik ve yönelimleri yüzünden bireyler ne yazık ki nefret dolu davranışlara maruz kalmaktadır. Engelliler ise genellikle korunmaya muhtaç ve zavallı olarak algılandıklarından, çoğunlukla kendilerine nefret değil, acıma ve sempati ile yaklaşılır. Engellilerin de nefret temelli davranış ve suçlara maruz kaldığı da yok değildir, fakat sayıca çok çok daha azdır. Var olan bu nefret temelinde ikinci sınıf vatandaşlık ve günlük yaşam sorunlarının nasıl etkilendiğini etraflıca tartışmak gerek. Fakat yine fazla bilmediğim bir yere geldim ve yok yere ahkâm kesmek istemiyorum.

Etnik ve dini azınlıklar da engelliliği benzeştireceğim ya da ayrıştıracağım son grup olsun. Adları üzerinde “azınlık”. Bu gruplar bir yerde azınlık olduğunda sorun oluyor. Evet engelliler de azınlık fakat bilindik anlamda engellilerin çoğunluk olduğu bir yer yok. Mesela Hristiyanlar… Türkiye’de azınlıklar; bunun tam tersi olarak da Müslümanlar Avrupa’da azınlıklar. Yani bu azınlık kimliği, içinde bulunulan yere göre akışkan denebilir. Fakat bir engelli, engelliyse engellidir. Deniz aşırı seyahat edince engelliler ülkesine gelmez. Yani nereye giderse gitsin ötekidir. Etnik ve dini azınlıklardan gelen bireyler, azınlık da olsalar etraflarında kendi gibi insanlar bulunması olasılığı daha yüksektir. Bir Kürt, Kürt bir aileden gelir, fakat bir engelli, ailesindeki tek engelli birey olabilir. Benzer biçimde, hem Kürtler hem de engelliler, kendilerini üzerlerine yapıştırılan bu yaftayla tanımlamayabilir. Dini azınlıklarda durum değişebilir. Nadir de olsa kişi aile ve çevresindekilerden farklı bir dini seçebilir. Nefret boyutu etnik ve dini azınlıklar için engellilerdense, farklı cinsel kimlik ve yönelimi olan bireyler ile benzerlik taşıyabilir. Etnik, dini ve engellilik kimliklerinin maruz kaldığı ayrımcılıklar, kimliğin görünür olup olmamasına göre değişse de, bazı durumlar görünür olmayan engeller için bile sorun yaratabilir. Kişi bakıldığında engelli bir birey olarak algılanmayabilir. Çünkü sadece öğrenme güçlüğü vardır. Yerine getirmesi gereken görevler ve bunları yaparkenki yöntemler hakkında makul uyumlaştırma sağlanmazsa, kişi performansı değerlendirilirken ayrımcılığa uğrayabilir. Günlük hayatta yaşanan problemler açısından ben engellileri biraz daha dezavantajlı görüyorum. Evrensel tasarımdan yoksun her şey bir engellinin yaşamını kolayca zorlaştırabilir. Eğer rampa yoksa mesela, bir engelli bakkala girip ekmeğini alamayabilir ya da sırf engelli olduğu için en temel ihtiyacı olan tuvalet ihtiyacını bile zorlukla karşılayabilir. Dini ve etnik azınlıkların günlük hayatta yaşadığı problemler çoğunlukla nefret ve ötekileştirmeden kaynaklanabilir diye düşünüyorum. Altını çizeyim bu sadece bir düşünce.

Sevgili okurlar, bu yazıyı kesin gerçekler olarak almayın lütfen. Ben kendimce bir beyin fırtınası yaptım ve biraz düşünmek istedim. Amacım, “kimin hayatı daha zor”, “seninki benimkinden kötüymüş” gibi bir yarışa girmek değil. Herkesin sorunu, sorun; herkesin derdi, derttir. Siz de bu konuda düşünün istedim. Her paragrafta ucundan kıyısından değindiğim konu, aslında kendi başına bir yazı, bir araştırma konusu niteliğinde.  Engellilik diğer ötekileştirilen gruplarla benzerlikler gösteriyor mu göstermiyor mu? Bunu bilmek bizim ne işimize yarar ve daha da ilgimi çeken nokta, bu kimlikler kesiştiğinde durum nasıl oluyor? Tartışmayı bir adım öteye taşıyacak olursak, kişiler üzerlerine yapıştırılan bu kimlik etiketlerini ne kadar benimsiyor, kendilerini hangisi ya da hangileriyle tanımlıyor? Mesela bu konularda bilgi sahibi olmak, engelli örgütlerinin işine yarayabilir mi? Belki bir başka örgütle birlikte çalışırken, etraflı bir bakış açısı sağlayabilir mi? Başka bir örgütün uyguladığı bir kampanyayı engellilere uyarlarken, dikkat etmemiz gereken noktaların altını çizebilir mi? Bir birey engelli ve kadınsa, engelli ve geyse, engelli ve Musevi’yse, engelli ve Ermeni’yse mesela daha çok hangi temelde ayrımcılığa uğrar, hangi kimliği benimsediğinin bu durumda bir etkisi var mıdır, hayatı bu çaprazlanmış kimliklerden nasıl etkilenir? Bütün bunlar düşünmeye değer bence.

 


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.